Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Devrimden cihada

Devrimden cihada

İHH konferans salonunda bir grup Libyalı temsilciyi dinledik. Halife Hafter’e muarız olan bu grup, Fecri Libya olarak anılan İslami muhalefete yakın duruyordu. Libya’nın tamamını temsil ediyorlardı. İçlerinde Trablus, Bingazi, Fezzan, Sebha bölgelerini temsilen katılanlar vardı. Bu vesile ile uzun yıllar Libya’da tercümanlık yapan Aşık Refik Aydoğdu’nun mahdumu Rafet Beyle de görüşme fırsatı ve alaka tazeleme fırsatı bulduk. Bu vesile ile Kuzuluk’tan müşterek dostumuz Mustafa Kuş’u da anmış olduk. Libya heyeti iki saate yakın konuştu; konuştuklarından geride aklımda tek bir cümle kaldı. Libya’da devrimden cihat dönemine geçtiklerini söylediler. Bu Arap Baharından sonraki ikinci aşamayı gösteriyor. İslamcılar açısından sandık dönemi bitti. Silahlı faaliyetlerini bu tanım içinde özetlediler. Diğerleri açısından da aslında sandık dönemi bitti.Ürdün dahil bölge ülkeleri darbe düzenine ve İslamcılara bastırma, sindirme düzenine geçtiler. Dolayısıyla bundan sonraki safha cihat safhası olarak taayyün ediyor. Lakin burada teorik bir tartışma var. Dahilde silahlı cihat faaliyetleri olabilir mi? Bu noktada anti şiddet veya pasiflik ekolünü temsil eden Cevdet Said gibiler elbette muhalefet şerhi düşüyorlar. Bununla birlikte onların muhalefetine rağmen Arap Baharı şiddet sarmalına dönüşmüştür. Burada hak sahiplerine yabancılaşacak mıyız? Ya da Esat’ı onaylayacak mıyız? Bunda kabahat halkın olmayıp kurulu düzenlere tahakküm edenlerindir.

Metodun doğrusu, nefis dairesinde, dahilde mücahade ve barışçıl bir tarz olmakla birlikte istisnalarını ortadan kaldırdığımızda mutlak zulme cevaz vermiş oluruz. Yöneticileri de tanrı katına çıkarmış oluruz. Siyasi barajın önünde boşaltma menfezi olmazsa hepimiz siyasi tufanda boğuluruz. Bugün ıslahın barışçı seçenekler yürütülmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. Hazreti Peygamberin irtihalinden sonra nasıl ki ridde çığırı baş göstermişse Arap Baharının ardından da darbeler sürecinde benzeri bir süreç baş göstermiştir. Arap Baharının halk iradesini ve halk iradesinin de İslami kesimleri, Müslüman Kardeşleri yüzeye çıkarmasıyla birlikte İslami referanslara karşı bir ridde dalgası oluşmuştur. Lakin Ebu’l Hasan en Nedevi’nin ifade ettiği gibi, bu sürecin tek eksiği Hazreti Ebubekir ve iradesidir. Hazreti Ebubekir nasıl ki bazı sahabelerin itirazına ve muhtemel risklere rağmen ridde akımına mensup kesimlerin ve kabilelerin üzerine gitmişse günümüzde de en azından bazı hallerde silahlı faaliyet anlamında da cihat seçeneği, vazgeçilmez bir unsur olarak kendisini dayatmaktadır. Arap Baharı, Arap dünyasının en dip noktaya ulaşmasından sonra ortaya çıkmış bir sosyal çalkalanmadır. Filistin meselesi, Kudüs meselesi, Aksa meselesinin sahipsizliği vardığımız tereddiye delildir. Kimileri hâlâ eskiyi tamir etme sevdasında. Bu olmayacak bir şey. Mine’l muhal devamu’l hal dedikleri gibi eski halin devamı imkansızdır. Lakin kimileri eski sistemi çarpık da olsa diriltme çabasında. İslami literatürde fitne yerine zulmü önceleyen sayısız dayanak bulabiliriz. Lakin bunları vakıaya yansıtma noktasında isabetsizlik var. Cevru sittine sene hayrun min hareci saa demişlerdir. ‘Bir saatlik kaostan ise zalim sultan evladır’ gibi ifadeler her makamda geçerli olamaz. Bu ise toplum düzenini düşünürken istibdat fıkhına kapı aralamak olur. Günümüzde yanlış doğruyu sarmış, zalim mazlumu kuşatmış durumda. Tarihi bir huruç hareketi zorunlu hale gelmiştir.

Arap Baharının söndürülmesi kurulu yapıların ve düzenlerin tamamen Batı’nın vekili sıfatıyla hareket ettiklerini göstermiştir. Bu düzenlerin ıslahları gayri kabildir. Bununla birlikte ıslahları silahsız bir yöntemle mümkün olanlar İslami referans içinde tedavi edilirler. Son seçenek olarak daima silahlı faaliyetin kapısı açık kalacaktır. Silahlı süreç masadadır. Bununla birlikte bu da gelişigüzel kullanılamaz. Nitekim, 1990’lı yıllarda Mısır’da Cemaat-ı İslamiye estirdiği şiddet sarmalından dolayı kendini bilahare gözden geçirmiş ve bu yönde bir ‘müracaat fıkhı’ oluşturmuştur. Günümüzde IŞİD’çiler de aynı süreçten geçerek; hapisteki unsurları yöntemlerini gözden geçiriyorlar. Bununla birlikte, Gazze’de İsrail’e karşı direnişi temsil edenler, Libya’da Batı’nın yeni çerisi Halife Hafter’e karşı haklarını ve İslami değerleri savunanlar, kollayanlar ve Suriye’de Esat rejimini devirmeye çalışanlar bu seçtikleri yöntemleriyle ilgili me’zun ve mazurdurlar. Hazreti Ebubekir’in izini ve çizgisini takip ediyorlar. Bugün Arap Baharına karşı savaşanlar bir yandan kendi cahiliyetlerini temsil ederken diğer taraftan da Batı’nın yeniçeriliğini yapıyorlar. Halk onlara karşı değil, onlar halka karşı savaşıyorlar. İslam düşmanlarıyla savaşmak yerine kendi halklarına karşı kılıç çekiyorlar. 2011 yılından itibaren halk hareketini militarize eden Kaddafi ile Beşşar olmuştur. Sonrasında Körfez ülkeleri de darbeleri ve darbecileri destekleyerek bu sürece katılmışlardır. Bu nedenle bu aşamada Arap Baharı cihat aşamasına geçmiştir. Hakem sandık olmaktan çıkmış kılıç haline gelmiştir. Elbette sandığı gömen, kılıcı çıkaranlara karşı. Zafere dek de böyle de devam edecektir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi