Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Her Müslüman,son gösterisini camide yapar

Her Müslüman,son gösterisini camide yapar

Allah’a şükür memleketimizde çok güzel bir adetimiz var. Ömründe bir kere veya hiç camiye uğramamış kişiler ile camiyle barışık olup, namazlarını cemaatle kılan kişiler, bu dünyadaki son nefeslerini verdikten sonra yine son gösterilerini camide yaparlar.
Elbet camiye gelmeden gelmeye fark vardır. Bir gelen vardır ki; hayatında camiye uğramamış, camiye gidenlere ateş püskürmüş, cami ile ilgili her türlü değer yargısına muhalefet etmiş ama öldükten sonra da gelip, cami cemaatinin önüne arzı endam etmiştir.
Bir gelen de vardır ki; cami kültürü ve namaz kültürünü almış, cami kültürünün insana yüklediği; “iyilik misyonlarını” üzerinde taşımış. Vizyonu ve misyonu ile hep “iyi insan” olarak tanınmış, insanî ve dinî vazifelerini yerine getirmeye çalışırken, o da son nefesini verip, cami önüne gelmiştir.
Şimdi iki insan profili var ortada ve ikisi de camide. Birinin cemaati, yani “cemaatsiz camiyi” tercih edenin cemaati, bir kenarda bekler ve imam efendinin vazifesini hızla yapıp gömerek, işlerinin bitmesini isterler. Çünkü camiler böylelerin içini dışını sıktığından, hemen kaçmak isterler. Kaçmakla kalsalar iyi, bu sefer de tekrar gelinceye kadar düşmanlık ederler.
Diğer insanın ise cemaati çok daha kalabalıktır ve uğurlamak üzere gelen herkes camidedir, cami cemaatidir. Dualarla, tekbirlerle, ayetlerle, hadislerle uğurlanır. Belki de arkasından yıllarca Fatiha okunur. Geride bıraktığı hayırlı işlerle anılır, adına okullar, camiler, çeşmeler yaptırılır, hayırlar verilir. Kısacası öldükten sonra da hayırları devam eder.
Burada tercih insanoğlunun kendisine kalmıştır. Ya “cemaatsiz” bir camide son gösterisini yapacak ve unutulmak üzere hesap gününe kadar gittiği yerde bekleyecek. Ya da öyle güzelliklerle ve iyiliklerle dolu bir hayat yaşayacak ki, “camisi ve cemaati boldu” dedirterek, amel defteri yine kıyamet gününe kadar açık kalacak.
Günümüz insanının ki, bunların içinde ben de varım. Cami ile arasında mazeretlerden bina edilmiş engeller bulunmakta. Engellere baktığımızda ise asla kayda değer bir şey çıkmaz karşımıza. Engellerin en başta geleni; “tembellik hastalığıdır.” İkincisi; fuzuli işler yüzünden “çok yorulmak (!)” üçüncüsü; “çok yemek yemekten halsiz düşmek” ve “zava zingo işlere zaman ayırmaktır.” Tam cami daveti geldiğinde, daha dünyevi ve zevkli bir işe çağrıldığımızda ise yorgunluklarımızı ve mazeretlerimizi bir tarafa bırakarak koşa koşa gitmektir. Daha ötesi var mı Allah aşkına?
Burada sözü yine Namaz Platformu Gönüllülerine bırakmak istiyorum. Dostlar diyor ki; “Efendimiz vefatına yakın, ayakta duracak takati olmadığı halde sahabelerin yardımıyla mescide gidip cemaatle son namazını eda etmiş, bu tavrıyla cemaate devam etmemek için öne sürdüğümüz bahanelerimizi geçersiz kılmıştır.”
Her namazda defalarca okuduğumuz “Fatiha,” bize cemaat olmayı emreder. “Ya Rabbi, yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz” derken, “Ben” olmaktan çıkar, “Biz” haline geliriz. İşte Fatiha’daki “Biz”in içini doldurabilmemiz için, biz hepimiz camide omuz omuza vermeliyiz. Cami, “Ben”in gittiği, “Biz”in geldiği yerdir; bencilliğin bittiği, kardeşliğin dirildiği yerdir.
Camide cemaat olmak, Fatiha’nın anlamını yaşamaktır. Modern dünyanın ırk, renk, dil, sınıf ayrımcılığı ile parçaladığı bilincimizi onarmaktır. Ezanların çağrısı camiyedir; taş duvarların içini canlandıralım, sessiz kubbenin gölgesini şenlendirelim, Peygamberimizden emanet mihrabı sevindirelim.
İman etmenin tadına varabilmek için camilerimizle tanışmak gerekir. Son gösteride tanıştıklarımızın “iyi bilirdik” demesi önemlidir. Tanımadıklarımızın şahitliği belki kabul görmeyebilir. Caminin bizim için ne muhteşem bir hazine olduğunu kavrayabilmek adına Rabbimizin şu kudsi hadisteki müjdesine kulak vermek yeter:
“Benim dünyadaki evlerim mescitlerdir. Misafirlerim ise oraları bina edip şenlendirenlerdir. Ne mutlu o kuluma ki; evinde abdest alarak beni evimde ziyarete gelir. Ev sahibinin de evine gelen misafirine ikram etmek borcu vardır.” (Buhari, Ezan, 36)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi