Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

İtenler ve İtilenler

İtenler ve İtilenler

Her devrin hem vurguncusu hem de dalkavuğu bol olur. “Kabe Arab’ın olsun Çankaya bize yeter” diyenler devrinin en yaman dalkavuklarıdır. Elimde Ahmet Hamdi Başer’in “Atatürk’le Üç Ay” adlı kitabı var. 

“Konya’da idik” diyor Başer.

“Alaattin tepesinde Halk Fıkrası binasının geniş salonunda, Konya’nın bütün ileri gelenleri toplanmıştı. Gazi halkın şikâyetlerini dinliyordu.

(...) Uzaktan hâkim bir ses işittik:

‘Paşa Hazretleri; müsaade buyurur musunuz?’

Başımızı çevirdik, efendi kılığında orta yaşta bir zat ayağa kalkmış söz için müsaade istiyordu. Kim bilir ne söyleyecekti? Belki vergiden, belki Ziraat Bankası’ndan, belki de hükümetin bir yolsuzluğunu haber verecekti. 

Konya’nın medrese şivesiyle gayınları çatlatarak söz söylüyordu:

‘Paşa Hazretleri, Gonya’nın derdi ne guraklıktır, ne de mahsulün para etmemesidir. 

Sayenizde guraklık gider; mahsul para eder; her şey düzelir.

Emme lakin Gonyalıları müteessir (üzen) eden asıl nokta, biz laik bir hükümet olduğumuz halde niçin hâlâ cevami (camiler) ve mesacide (mescitlere) umumi bütçeden tahsisat (ödenek) vererek onları yaşattığımızdır.

Gonya halkı bu tahsisatın Halk Evleri’ne verilmesini istemektedir.’

Hayret, dehşet, nefret içinde kaldım. Konya’dan bir dinsizin; soysuzun nasıl çıktığına şaşırarak yanımdakilere bu zatın kim olduğunu sordum:  

‘Yeniden intihap edilmek (seçilmek) isteyen eski bir mebus, eski bir hoca.’

Türkçe kelimelerin Arapça’dan geldiğini ispat için eser yazmış bir zat. 

Dondum kaldım. Bu adama kimse yüz vermedi. Ve onun halk namına yapmış olduğu dilek umumi bir nefret uyandırdı. Fakat zatın sonradan mebus olduğunu, bütün Arapça kelimelerin Türkçe’den geldiğini ispat için yazılar bile yazdığını işittim.”

Bu konularda Faruk Köse’nin anlattıklarına katkıda bulunmak maksadıyla yaşadığım bir olayı anlatmış olayım. Tarih 2002. Şiir okuma olayının çalkalandığı o yıllar... 

Turan Çömez’in organize ettiği bir akşam Hâkimler Köyü’ndeki evime Tayyip Bey’le Yargıtay, Sayıştay, Ankara Adliyesi’nden bir kısım hâkimleri misafir etmiştim. 

Basından uzak özel bir toplantıydı...

Maksadım Tayyip Bey’e “Bak seni anlayan bir sürü hâkim savcı var” şeklinde moral vermekti. Sohbet bitti, geç vakit dağılma esnasında tanımadığım (o gecenin olacağını nereden haber almışsa) takılıp gelen kişi aniden ayağa kalkarak çılgınca bağırmaya başladı: 

“İşte Mehdi zuhur etti, biat etmezseniz kâfir olursunuz...” 

O esnada misafirlerle meşgul olduğum için anlam veremedim. O adamı sanki ben getirmişim gibi içime hisler doğunca aradımsa da kayıplara karıştı.

Cumhurbaşkanımız bu tip yalamaları tasvip etmez bilirim, ancak yine de her dönem buluyorlar, geliyorlar, bitiyorlar, rağbet görerek başköşeye oturuyorlar...

Bu oturuşların, bu kokutup gidenlerin mutlaka bir nedeni olmalı.

Hadi onlar bir tarafa da, küsüp gidenlerin cevapları enteresan oluyor: “Laikçi olup da AK Parti’de köşe olanları görünce CHP ile neden dalaştığımıza anlam veremiyorum. Madem o gibiler benim oylarımla köşe olacaklar ben de gider CHP de köşe olurum.” Belki de Bekâroğlu’nun mantığı da böyledir.

Belki de Abdüllatif Şener de bu tip bir düşünceye kapıldığı için Doğu Perinçek’in kervanına katılarak Esed gibi bir katılın elini sıkmış olamaz mı?

Örneğin Turan Çömez, sonradan yanlış yapmış olabilir veya Horasani’nin deyişi ile, itilince hasım olmuş olabilir. Ancak Tayyip Bey’in çevresinde dönen dolapları en iyi bilen ve de onlardan zarar gelmemesi için samimi gayreti olan uyanık bir kişi. 

Ben buna şahidim...

Gördüğüm kadarı ile yapılanma ilk kancayı Turan’a taktı ve de başardılar.

Öyle ya, hani nerede partide söz sahibi olan o günküler? 

Alacağını alan, karnını doyuran çekti gitti...

Hakan Fidan da öyle olacak diye endişelenirken neyse ki akliselim galip geldi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi