Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Zuhuru’l Kalem

Zuhuru’l Kalem

Cenab-ı Hak kaleme yemin ediyor. Kalem kayıt araçlarından birisi. İlmin, beşeri birikimin ve hatta ilahi vahyin nakili ve yayılma araçlarından birisidir. Bundan dolayı Cenab-ı Hak kaleme gönderme yapıyor ve Nun ile birlikte kaleme ve yazdıklarına yemin ediyor. Elbette burada yemin edilen özel bir kalem de olabilir. Lakin bu özel kalemle birlikte genele de bir atıf var.  Peygamberimiz ümmi idi lakin raşit halifelerin tamamı bilebildiğim kadarıyla okuma yazma biliyordu. Zaten Bedir’de alınan esirlerden sonra serbest bırakma karşılığında okuma yazma kampanyası başlatılmıştır. Ehl-i Kitap aynı zamana okuma erbabı veya okuma ehli olduğu gibi Müslümanlar da kitap sahibi olduktan sonra, hayatlarına en geniş zaviyesinden okuma yazma girmiştir. Dini hayat okuma yazmayı da beraberinde getirmektedir. Vahyi zapta geçirmek için vahiy katiplerine lüzum hissedilmiştir. Cahiliyet döneminde Arap Yarımadasında okur yazarların oranının çok düşük olduğu rivayet edilir. Mübalağa payı ile birlikte okuma yazma bilenleri 17 sayısına indirenler olmuştur. Bununla birlikte geçen asrın ortalarında Kongo gibi ülkelerde eğitim görenlerin sayısının bir elin parmaklarını geçmediği ifade edilmiştir.  Ortaçağ boyunca papirus ve divit kullanılmasıyla birlikte kitabiyat artmıştır. Bu yazma işini müstensihler yani kopyacılar deruhte etmekte ve üstlenmektedir. Vaktiyle elle kopyalama işi umulmadık bir hıza erişmiştir.

Matbaanın bulunmasından sonra ise kitap basmak, iş, meşgale aşamasından sanayi aşamasına geçmiştir. Matbaada ilk kez dünya klasikleri ve onun dışında Bin Bir Gece Masalları gibi kitaplar basılmıştır.  Gutenberg’in ilk bastığı kitaplardan birisi Kitab-ı Mukaddes olmuştur. Matbaa ile birlikte Batı’da örgün eğitim ve okuma yazma nispeti arttığı gibi aynı zamanda bir kamuoyu da teşekkül etmiştir. Okuma yazmanın artması aynı zamanda burjuva sınıfının güçlenmesine de hizmet etmiştir. Bununla birlikte matbaa Osmanlılara intikal ettikten sonra dini kitaplar yerine ağırlıklı olarak dil ve coğrafya kitaplarının basımına öncelik verilmiştir. Bilahare dini kitaplar da peyderpey basılmaya başlanmış ve bu da kitap tedavülünü hızlandırmıştır. Bununla birlikte Osmanlı’da Batı’daki kadar bir okur yazar kitlesi, sınıfı oluşmamıştır. Okur düzeyinde değil de katip düzeyinde bir gelişme yaşanmıştır. Katipler de ilmiye sınıfını oluşturmuştur.  Golde Meir gibiler bu yüzden ‘Araplar okumazlar okusalar da anlamazlar’ demiştir. Bu söz elbette Araplara hakaret içermektedir. Bununla birlikte hala Batı ile Şark arasında okuryazarlıkta olmasa bile okuma tiryakiliğinde açık ara kapatılamamaktadır. Kaldı ki bu alanda yeni bir devrimle karşı karşıyayız. Sanal dünya, kağıdı kalemi, matbaayı ortadan kaldırmak üzere.  Müstensihlerin yerini matbaanın alması gibi şimdi de matbaanın yerini elektronik veya sanal yayıncılık almaktadır.

Yeni tekniklerin gelişmesiyle birlikte bilgi bir tuş kadar yakın olmuştur. Bilgiye ulaşmak kolaylaşmıştır. Lakin bu kıymetini de azaltmıştır.  Bilgi arttıkça bilgi kirliliği de artmaktadır. Bu durumda bir düzenleyici bilgiye veya üst bilgiye ihtiyaç hasıl olmaktadır. Bu hikmettir. Hikmet ise bilginin artmasıyla birlikte derinlere çekilmiştir. Hadislerde buna temas edilmektedir. Ahir zamanda ilim araçlarının artacağına dair rivayetler var.  Buna karşılık, gerçek ilmin veya nitelikli ilmin çekileceğine dair rivayetler de yer almaktadır. Zira ahir zamanda ilmin dünya için tahsil edileceği haber verilmiştir. Hikmetin başı ise Allah korkusudur.  İhlastan uzak bilgi hikmetten de uzaktır. Sonra ilmin veya bilginin artması oranında alimin azalması, ilimden yararlananların da azaldığı anlamına gelecektir. Yoksa ilim bilgiçlik düzeyine inecektir. Bilgi kainatı anlamak ve dolayısıyla eserden müessire Allah’ın büyüklüğünü kavramaktır. Bu nedenle de Kur’an diliyle Allah’tan en çok alimlerin korkacağı belirtilmektedir.  Bu itibarla bilime doymak diye bir şey yok. İnsanın ilimde behresi arttıkça hayreti de artacaktır. Bilim yenilenen bir süreçtir. Bilinen, yeni bilinmeyenleri getirdiği gibi bilginin yenilemeye de ihtiyaç vardır.  İlmin eski sınırları yakalandıkça, yeni sınırlar açılmaktadır. Bu Allah’ın sınırsız ilmine kadar gider. 

Sufilerin anın vacibi diye bir tabirleri vardır. Anın vacibini öğrenmek için anın fıkhını öğrenmeliyiz. Bu nedenle de zaman zaman ‘eşratu’s saa’ denilen ahir zaman alametlerine göz gezdiriyorum. Bunlar arasında zuhuru kalem de var. Belki de kainat kurulalıdan beri kalemin ve yazdıklarının bu kadar geniş sahalara yayıldığı görülmemiştir. Bir hadiste bunlardan bir demet şöyle anlatılır: Kıyamet öncesinde insanlar bildiklerine selam verecekler. (Eşref Kolçak Yeşilçam’ı özlediğini zira yeni yönetmenlerin insana selam bile vermediklerini söylemiştir.) Akrabalık ilişkileri gerileyecek, yalancı şahitlik artacak (hukuk payimal olacak), hakka tanıklık yapılmayacaktır. Bilgi gibi ticaret de yayılacak hatta kadın eşine yardım edecektir. Kalem zuhur edecektir. Kalemin zuhuru kelamı satıra aktarmış ve dökmüştür.   Kalem kainat çapında bir devrimdir lakin ahir zamanda ayağa düşmüştür. Zuhuru’l kalem ifadesi sanki bunu ifade eder. Hakikaten de günümüzde kalem niteliksiz bilgi ile anılmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi