Recep Garip

Recep Garip

Güzel Günler

Güzel Günler

Hayal kurmaya hiç kimse engel olamaz. Hayallerin dünyasında fetihler yapmaya, ülkeler imar etmeye, yıkıp yeniden inşa etmeye kimseler engel olamaz. Yine hayallerin bahçesinde düğünler, dernekler kurmaya, aşklar yaşamaya, Yunus’la, Mevlana’yla, Fuzuliyle, Şeyh Galiple, Nesimi’yle, Yahya Kemal’le şiirler okumaya ya da Dede Efendi’den, Itri’den fasıllar dinlemeye hiç kimse engel olamaz. Yine de her şeyin darmadağınık durduğu bir zamanda derli toplu şeyler söylemek mümkündür. Aklı kullanmak için gayret etmek kişiye düşmektedir. Ne kadar aklımızı kullanarak istikametimizi doğru tutabilirsek o kadar verimli olabiliriz. Bizi takip edenlerin istikametine de böylece katkımız olur.

Düşünmek yani tefekkür ibadettir.

Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bilmek yetmez. Her şeyin mutlak bir düzen içerisinde ele alındığını ona göre kurgulandığını, o nedenle insanların rast gele eylemlerde bulunmaması gerektiğini kavrayabiliriz. Sorumluyuz, çünkü her bir şeyin varlığı bir diğeri için önemlidir. Ayrıntıdan ziyade birbirlerimizle temas kurarken dikkat etmemiz gereken unsurları da kavrarız. Bu kavrayış, toplumun bütününde uyulması gereken kuralları ortaya çıkarır. Bu özellikler hepimizin her an ve zamanda uyguladığımız unsurlardır. Misal olsun kabilinden ifade edelim;

Doğru sözlü olmak, yalan söylememek, ahde vefa göstermek, güzel giyinmek,  adaletle hükmetmek, iyilik yapmak, yardımsever olmak, büyüklere saygı göstermek, küçükleri sevmek, korumak ve kollamak, büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamak, ağırbaşlı olmak, gevezelik yapmamak, haddi aşmamak, yalan söylememek, dedikodu yapmamak, riyakârlıktan, gurur ve kibirden uzak durmaktır.  Yine “kendimiz için arzuladığımızı kardeşlerimiz içinde arzulamak, kendimiz için arzulamadığımızı kardeşlerimiz içinde arzulamamak”, geleneklerimizi, göreneklerimizi, tarihin bize bıraktığı emanet bilerek uymak ve uygulanmasında ısrarlı olmaktır. Hayırsever, yardımsever olmak, komşularımızla selamlaşmayı ihmal etmemek, karşımızdan gelene selam vermek ve almak gibi değerlerimizi ihmal etmemeliyiz. Hem hafızamızda tutmalı hem de hayatımızda uygulamalıyız.  Yine bunların yanında dilimizi düzgün kullanmayı, küfretmemeyi, incitici sözlerden arındırmayı, tatlı dilli olmak için gayret etmeyi de ilave etmeliyim. Halimize şükretmeyi, tahammüllü yani sabırlı olmayı da unutmamalıyız. Hastaları ziyaret etmeyi, kabristanlara sıklıkla giderek ölümün peşimizde olduğunu unutmamak icap ediyor.

Şimdi bütün bunlar bizi anlatıyor. Bu milletin asaletini, varlık sebebini, oluşturduğu anlayışları ve İslam’la tanıştığı ilk günden bu yana dinimizin temsilcisi olmak gibi bir meziyetle hayatını sürdürdüğünü bilmeliyiz. O nedenle ayrılıkçı olmaktan ziyade kaynaştırıcı, birleştirici, kardeş olma ülküsünü ve inancını hayatın bütüne yansıtmalı, bir medeniyetin bilincini taşımalıyız.

Şimdi bir kez daha aynanın karşısına geçip ben ne durumdayım, nasıl bir insan ve vatandaşım, ilişkilerimde, davranışlarımda, söz ve eylemlerimde ne durumdayım diye sormalıyız. Sözümün eri miyim, riyakârsız ve yapmacıksız mıyım? Yalansız mıyım? Mert miyim?

Bu yazıyı yazdıktan sonra ben aynanın karşısına geçip kendimle uzum bir konuşma yapacağım. Siz değerli okuyucumda yazıyı okuduktan sonra aynı soruyu kendisine sorarak aynada bir konuşma yapma nezaketini ve fırsatını kendisine tanımalıdır. Her şey daha güzel günler içindir. Hayatın anlamlı hale gelmesi benim anlamlı olmama bağlıdır. Anlamsızlığı da benimle tevarüs eder.

Şair Cumali Ünaldı, “Bir gün kesmeyecekse bu bıçak neden her gün bileyliyoruz” diye sorar. Sahiden de öyle değil midir? Her gün kendimizi taze tutmalıyız. Yenilemeliyiz. Her günümüz bir önceki günden daha verimli olmalıdır. Daha kazançlı, daha diri ve daha kucaklayıcı olmalıdır. “İki günü birbirine eşit olanın kaybettiğini” unutmamalıyız.

Bu düşler; bir gün hayata müdahale etmeyecekse neden kurulsun? Bu rüya, bu gaye, bu inanç, bu düşünce, bu şiir hayatı tanzim etmeyecekse neden görülsün, yaşanılsın, yazılsın ve inanılsın?

Devrimler, düşlerle gerçekleşir.

Tam da burada şiire tutunmalı insan. Hayat, kitap ve şiir insana verilmiştir. Buna sebep, yaşamak için şiir okumaya mecburuz. Bir an gözlerimizi kapatsak ve düşünüversek; bu sabah uykudan uyandığımız andan itibaren yaşadıklarımızı, konuştuklarımızı, gündelik meseleler için harcadığımız zamanları, gelişi güzel, sıradan ve lüzumsuz onlarca işe müdahale ettiğimizi, söz söylediğimizi, boşa kürek salladığımızı bir düşünüversek? Bizden istenilen hangi işi, hangi ameli, ibadeti yapıp yapmadığımızın farkına varsak? Bir tatlı sözün, üslubun nelere muktedir olduğunu bir idrak ediversek? “Yedi Güzel Adam” şiirinde rahmetli Cahit Zarifoğlu şiirine şöyle girer;

“Bu insanlar dev midir 

Yatak görmemiş gövde midir 

Bir yara açar boyunlarında 

Kolkola durup bağırdıklarında 

-Ya kurbanın olam 

Dağlar önüme durmuş 

Ki dağlanam 

Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden 

Durdular ite çakala karşı yârin kapısında 

1. 

Yedi adam biri bir gün 

bir kan gördü 

gereğini belledi 

yâri alsa koynuna 

Ayırmaz kanı yanından ..

Beyaz haberlerim var kardeşlerim”.  Şair dostumuz Talat Ülker     ise şöyle söylüyor; “Şairin hüneri     kelimelerin dünyasına hükmetmesidir.”

Şair, kelimelere hükmeden çilingirdir vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi