Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Demirelsiz Günlere!

Demirelsiz Günlere!

1990’lı yıllarda bilhassa 28 Şubat süreciyle karşılaştığımız günlerde Demirel’in 6 defa gidişi ve 7 defa gelişiyle veya teflon lider olma özelliğinden dolayı insanların ağızlarında Demirel ile alakalı şikayetler dolaşmaya başlamıştı: Ben Demirel döneminde doğdum babam Demirel’in aktif günlerine yetişti torunum da Demirelli günleri yaşıyor! Yetmez mi? Vaktinde çekilmesini bilmek gerekir. Kenan Evren kendisinin ikinci kez kurtarıcı olarak geri döneceği günleri düşler ve kendine de Gaulle’ü örnek veya emsal alırdı. Demirel de yaşlılık günlerinde sürekli olarak Churchill’i kendisine model alır ve kafasının Zenith marka saat gibi işlediğini söylerdi. Fakat mesele sadece zeka veya hafıza meselesi değil. Kuşaklara yabancılaşma meselesi de var. Bu nedenle Kenan Evren çoklarının düşlediği gibi de Gaulle gibi ikinci kez kurtarıcı olarak siyaset sahnesine dönemediği gibi Demirel de Churchill olamamıştır. Demirel Soğuk Savaş günlerinden sonra eski tabanına da yabancılaşmıştı. Bu yüzden Abdulkadir Badıllı ile mahkemelik olmuştur. Lakin her ikisi de büyük yargı gününe gittiler.  

İngilizlerin ulus olarak veya devlet olarak geri çekilmeyi bihakkın başardıkları söylenir. Fransızlar ise yüzlerine gözlerine bulaştırırlar. Biz de düzenli değil bozgun şeklinde çekiliriz.  Liderlerimiz de çekilmesini bilmiyorlar. Demirel bunun somut örneklerinden birisiydi. Soğuk Savaş döneminde sağı temsil ederken Soğuk Savaş günlerinden çıktığımızda neredeyse solu temsil eder hale gelmiştir.  Demirel 20’inci yüzyılın son 50 yılına damgasını vurmuştur.

Demirel ABD’de eğitim görmesine rağmen ABD ile ilişkileri inişli çıkışlı olmuştur. ABD’ye Özal mı daha yakın idi yoksa Demirel mi sorularının cevabını tarihçilerin vermesi lazım.  ABD kalkınmada sürekli olarak Türkiye’nin önünü kesmiştir. Bu nedenle Demirelli dönemlerde kalkınma mühendislerle birlikte anılıyor. Nilüfer Göle Mühendisler ve İdeoloji adlı eserinde belki de bunun bir analizini yapmış olabilir.  Geri kalmış veya kalkınmakta olan ülkelerde mühendislik esasında bir kompleksin adıydı.  Buna, ‘Makus talihi yenme, aşma’ kompleksi diyebiliriz.  Demirel, Özal ve Erbakan gibi mühendisler Türkiye’nin siyasi ve kalkınma tarihine damgalarını vurdular.  Demirel son derece pragmatik bir liderdi. Bundan dolayı da ‘dün dündür, bugün bugündür’ diyebilmiştir.  Zaten siyasetin yüzeyinde kalan siyasetçilerin başka bir şey söyleme lüksleri yoktur. Zaman döngüsü yine sıfır noktasına geliyor ve siz kendinizi tekrarlıyorsunuz. Veya siyasetçi gömleği giyen insan Makyavellinin öğrencisi haline geliyor. Korkut Özal ağabeyi Turgut Özal hakkında şöyle bir değerlendirme yapmıştır ve bu aynen Demirel için de geçerlidir. Ağabeyim Turgut Bey 1983 ile 1987 yılları arasında gerçek anlamda devlet adamlığı yaptı ama daha sonra siyasetçi oldu yani amatörlükten profesyonelliğe geçti ve siyasetçilerle aşık atmaya başladı. İşte bu samimiyet sınırının bittiği ve ayak oyunlarının ve didişmenin başladığı sınırdır.  Siyasetçi bundan sonra ülkesi için değil kendi için çalışır.  Bir değişim ve dönüşüm anı ideallerin kaybolduğu ve realizmin öne çıktığı an dilimidir.

***

Demirel çalkantılı dönemlerde siyaset yapmıştır. Askerlerle ilişkileri de inişli çıkışlıdır. Güç dengeleri aleyhinde olduğunda askerlere ilişmemiştir. Bununla birlikte manevra alanı bulduğunda vesayetlerini kırmaktan kaçınmaz.

1965 seçimlerinden sonra umumi temayül doğrultusunda darbeci askerleri yargılayabileceği ve milletin yüreğine su serpeceği yerde bunu yapmamıştır. Belki de bunu yapmadığı için 1980 darbesiyle karşılaşmıştır. Askerler sivillere darbe vurmuş ama siviller askerleri yargılayamamıştır. Demirel dönemleri aynı zamanda çalkantı ve koalisyon dönemleridir. Koalisyon dönemlerinin iki nedeni olmuştur. Birisi küresel neden ve Soğuk Savaş ve bunun yansıması olarak Türkiye’de sağda ve solda irili ufaklı çeşitli partilerin türemesi, zuhur etmesi ve buna bağlı olarak merkezin zayıflamasıdır. 

MC hükümetleri böyledir. SSCB’nin çöküşünden sonra ise Demirel Erdal İnönü örneğinde olduğu gibi solla koalisyon yapmıştır. Ecevit’in başbakanlığı döneminde de ilişkiler tak-şak denildiği surette gelişmiştir. 1980 öncesinde koalisyonların bir diğer nedeni de askerin siyasi mühendisliği veya küçük partiler üzerinden vesayet idaresini yürütmesidir. Bundan en büyük zararı Demirel görmüştür.  Askerler sağ sol kavgasından siyasileri sorumlu tutsalar da cılız veya koalisyon hükümetlerine ülkenin mahkum olmasından da kendileri birinci derecede sorumludurlar.

Demirel’in, ‘dün dündür bugün bugündür’ söyleminin en büyük tezahürü 28 Şubat sürecinde göründü. Askerlere ve sola yaklaştı. Eskiden mitinglerde Kur’an ile dolaşırken bu dönemde başörtülülerin Hicaz’a gitmesini öneren bir lider figürü haline geldi. 12 Eylül öncesinde solun hasmı iken 12 Eylül sonrasında kendisini yeniden konumlandırarak eski okul arkadaşı Erbakan ve Milli Görüş çizgisinin hasmı haline geldi. Ayrıca himayegerdesi olan (protégé ) Çiller’e ters döndü ve 28 Şubat süreci bunun hesaplaşması oldu.  Lakin hasımlara zarar verirken ülke de zarar gördü.  Elbet tarih geçmişi eleyecek doğru hükmü verecektir. Bununla birlikte Türkiye kitabında, onun ve rakiplerinin ölümüyle mühim bir sayfa kapandı. Erbakan, Ecevit, Evren ve Demirel’in ölümüyle birlikte bir dönem kapandı ve tarih oldu. Bizim canlı şahitleri olarak hatırlamakta zorlandığımız tarihin bu sayfaları yeni nesillere daha da silik hale gelecektir

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi