Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İmamu’l Hatem

İmamu’l Hatem

Peygamberimiz hatemü’l enbiya’dır. Peygamberlerin ve resullerin mührü, hatemi ve sonudur. Mübarek nurani silsile onunla sona ermiştir. Lakin Kadiyanilik ve Bahailik gibi İslam çatısı altından çıkarak batıl yola sapmış fırkalar bunu kabul etmemektedir. Bu onların imtihanıdır. Bununla birlikte kimi sufiler bir de hatemü’l evliya diye bir tabir ve kavram tutturmuşlardır. Bu mesele imana medar bir mesele değildir.

Hadislerde belirtildiği gibi bir de ikinci hilafet dönemi vardır. Bu ikinci hilafet döneminin imamına da imamu’l hatem veya hetemü’l eimme (imamların sonuncusu) denilmektedir. İkinci zuhur çağının imamı, halife ve Mehdi sıfatları ile anılacaktır. Bununla birlikte hatemü’l eimme yani imamların hatemi ve sonuncusu yeni bir silsilenin başı da olabilir. Nasıl ilk raşit halifeler dörtlü bir zincir ve halka oluşturuyorsa hatemü’l eimme olarak anılan Mehdi veya imamu’l hatem de bir çığırın veya yeni halifeler çığırının başı olabilir.

Hanbeli imamlarından İmam Seffarini kıyamet alametleriyle alakalı olarak kaleme almış olduğu manzumesinde Mehdi hakkında ‘imam el hatem’ ifadesini kullanmaktadır. Demek ki gerçek halifeler silsilesi ve zincirinin mütemmimi olacaktır. İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri de Abdulgani Nablusi’den evvel  Osmanlı ile Mehdi ve Hazreti İsa arasında bir bağ ve köprü kurmuştur. Buna göre Osmanlılar hatimedir Mehdi’nin zuhuru ve Hazreti İsa’nın nüzülü ise hatimenin hatimesidir (  http://www. risalehaber.com/ hatimenin-hatimesi-14044yy.htm ).

Andolsun ki biz, Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazdık: Şüphe yok ki yeryüzü, temiz kullarıma miras kalır’ ayeti veya benzeri mübeşşir ve müjdeli haberlerden Hazreti İsa ve Mehdi dönemini de çıkarıyoruz. Neden Zebur, neden Davut?  Zebur bilindiği gibi Davut Aleyhisselama verilen kitaptır. Davud Aleyhisselam Beni İsrail Peygamberleri arasında Kur’an’da halife olarak anılan peygamberdir. İslamidir yani arkasını ne meşhur bir aile, ne bir zengin ne de bir sultana yani kimseye dayamadan sadece Allah’ın fazlı keremiyle yükselmiş bir peygamberdir. Dad-ı hak ile birlikte Allah yürü kulum demiş ve yürümüştür. Süleyman Aleyhisselam ise babası Davud’un saltanat mirasına konduğu için kral olarak anılmıştır. Beni İsrail arasında Kral Süleyman olarak bilinir. Kur’dan arza varis olmanın Tevrat ve Zebur ile irtibatlandırılması manidardır. Musa Aleyhisselam Arz-ı Mev’ud’a dönüş sürecinde bir başlangıç veya sebep iken Davut ve Süleyman Aleyhisselam da bir sonuçtur. Bu ilk hilafet ile son hilafet bağlantısı gibidir.

Yuşa’dan Davud’u bir köprü olduğu gibi İmam Hasan’dan Mehdi’ye de bir köprü vardır. Ahir zamanda Müslümanların şahlanışı Şam-Kudüs ekseni üzerinde deveran edecek ve Deccal Remle yakınlarındaki Babü’l Lüd’de Hazreti İsa tarafından imha edilecektir. Deccal’ın tuzun suda erimesi gibi erimesiyle birlikte etrafındaki ve arkasındaki Yahudiler de dağılacaktır. Şevketleri kırılacak ve umutları sönecektir.  Bu yolla Hıristiyanların büyük kısmı gibi Yahudilerin büyük kısmı da iman dairesine girecektir. İslam’ın ikinci zuhur çağı İsrail’in ve Deccal’ın yenilmesiyle gerçekleşecektir. Böylece bu zafer aynı zamanda din ve İslam’ın hakikatinin de bir nişanesi olacak ve İslam’ın hak ve hakikat dini olduğu ve Allah’ın Yahudilerin yanında olmadığı anlaşılacaktır. Seçilmiş millet efsanesi son bir kez daha yerle bir olacaktır. Bu da İslam’ı kabulün önündeki setleri  kaldıracaktır. Bu nedenle Şam’da cereyan eden olaylar son imamın zuhurunun ve Hazreti İsa’nın nüzülünün mukaddimesidir.  


Hazreti Davud ve Hazreti Süleyman’ın çağlar ötesine aktarılan mirası hem Kudüs davasını hem heybet ve şaşaayı temsil etmektedirler.

***

Ahir zaman Müslümanları zaferde Davut ve Süleyman’ın kademi üzerine olacak ve mirasına konacaktır.  Bu itibarla ahir zaman halifesi hem Hazreti Peygamberin hem de manen Hazreti Davud’un halifesi olacaktır.  Davut ile Galyot yeniden sahnelenecektir. Ahir zaman hadiseleri Davud’un saltanatının merkezindeki Kudüs ve etrafında şekillenecektir. Ahir zamanda Müslümanların eliyle Davudi misyon yenilenecektir.

Merhum Ali Uçar’ın bir rüyasındaki bir sahne de bunu tasdik etmektedir: “Cenab-ı Peygamber’in (S.A.V.) oturduğu yerin hemen sağında Davud (a.s) ve ben vardım. Karşımdaki zatın kim olduğu zihnimi kurcalıyordu. Herhalde Yusuf (a.s) idi. Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen bütün peygamberler sofrada hazır bulunuyordu. Cenab-ı Peygamber (S.A.V.)’in önünde bulunan iki tabakta salata vardı. Her ne ise... Cenab-ı Peygamber (S.A.V.) diğer peygamberleri tanıtmaya başladı. Hemen yanındaki Davud (a.s)’ı överek tanıtmaya başladı. Bu arada sırtına hafif hafif vurarak, Kur’an’daki bahislerinden de bahsediyordu. Cenab-ı Peygamber (S.A.V.), sözünü bitirir bitirmez, ben Davud (a.s)’ın Risale-i Nur’da geçen kıssasını anlattım. Davud (a.s) isminin, kıssasının risalelerde geçmesine pek memnun olmuş ve bu memnuniyetini diğer peygamberlere mimik hareketleriyle izhar ediyordu.” Bu itibarla Mehdi veya hatemü’l eimme hem varisi Muhammedi hem de varisi Davut ve Süleyman’dır. Bazıları bunda da Hazreti İsa’nın nüzülünde olduğu gibi Hazreti Peygamberin hatemiyet veya makamında bir tenkis veya eksiltme görebilirler. Halbuki, tam tersi bütün bunlar onun büyüklüğünün nişaneleridir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi