Recep Garip

Recep Garip

ÂLİMİN ÖLÜMÜ

ÂLİMİN ÖLÜMÜ

Ansızın geliyor ölüm. Hayatın anlamı da buradan geliyor olmalıdır. Aslında hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz bir bütün içinde, doğarken verilmiş olan bir giysiye benziyor. Ömür boyu çıkarılmayan bir giysidir bu. Ölüm gelince, elbise geldiği yere geri dönüyor. Ebedi âlemin elbisesi olduğunu düşündürmüştür bana ölüm.

 Ölüm güzel şey perde perde uyanmak

Ebedi yurdumuzda huzurda kalmak

Ölümün hayat kadar gerçek olduğunu kabullendiğimizde hayatı daha anlamlı, daha bereketli, daha dikkatli, daha duyarlı, daha hazırlıklı, daha kavgasız, daha savaşsız, daha inançlı, imanlı, ihlâslı, itikatlı, ibadetli yaşanılması gündeme oturuveriyor. İdrak, düşünme, belki de tefekkür demeli; burada ölümlü hayatın geçici olduğundan emin oluştur ki, ölüme hazırlanırken gönül kırılmaz, can incitilmez, hıyanet edilmez, çelme takma olmaz, dedikodu yapılmaz, haram işlenmez, helal dairesinde bir hayat gözler önünde durur. Böylece diri bir hayatın yaşanılması kavranılır. Buna sebeptir ki, ölümün sürekli gündemde kalması bizlere nasihat olunmuştur. Ölüm, uykuları kaçıracak kadar insanı tedirgin ediyor. Oysa hazır olunca ölüme, gül bahçesine, gülistana gidecekmiş gibi hayat, daha anlamlı yaşanıyor. Ne ki hayatı anlamlı yaşamak emredilmiştir.

 Efendimiz, sultanımız, âlemlerin sevgilisi son peygamber Hazreti Muhammet şöyle buyurdular; “Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir”. Bir büyüğün ilim ve irfan sahibinin aramızdan ayrılışı öyle bir boşluk doğuruyor ki ilim ve irfan sahiplerinin değer ve kıymetini anlayalım diye öyle ifade edilmiştir. Onlar ayrılınca kanadımız, kolumuz, yüreğimiz kopmuş gibi, en yakınlarımızın kaybedilişinden daha acıtıcı bir ağrıya tutuluyoruz.

 Bu girişi, şu nedenle yaptım; ölümün gerekçeliğini ne kadar kabul edersek edelim ölüm geldiğinde sarsıyor. Adana’mızın, Çukurova’mızın, Akdeniz’in manevi sultanlarından olan İlim, irfan sahibi büyüğümüz Faruk Karabucak Hoca Efendi (ks) ebedi âleme 6 Eylül 2015 Pazar günü uğurlandı. Bakara suresinin 156. ayeti kerimesinde ifadesini bulan; “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Şanı yüce olan Allah’a hamdolsun, biz ondan geldik ve yine dönüşümüz O’nadır.” Yüreğir’den Karataş’a doğru giderken Taşçı köyünde cenaze namazı kılındı. Rabbimize kavuşan Faruk Ağabeyimize Allah’tan(c.c.) rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına sabrı cemil diliyorum. Mekânı cennet olsun. Rabbim hayırlı, bereketli, merhametli, ilim ve irfan sahiplerini eksik etmesin. Âmin.

Faruk Karabucak, manevi büyüğümüz-baba dostumuz-ehli dil, gönül, ilim ve irfan sahibi bir kişilikti. Merhametin, yardımseverliğin ve mümin kardeşliğin tesisinde son derece duyarlı bir o kadar da Allahın huzuruna çıkacak olan her bir vatan evladının imanla, tevhit inancıyla, tefekkür ve zikirle çıkması yolunda ömrünü feda etmiş bir ikram sahibiydi.

Kırılan kanat, kol

Kırılan yürek

Onar bizi Rabbim

Tut bizi

Sanırım 45 yıllık bir geçmişten bahsediyorum. Baba dostluğumuzun ötesinde manevi sofradan beslendiğimiz yüreklerden birisidir. Ramazanoğlu Mahmut Sami Hazretlerinin Adana halifesiydi. Ömrünü hizmet ederek, insana bir aşk mesabesinde yaklaştığına tanık oldum. Kızdığında Allah için, sevdiğinde Allah için, uyardığında Allah için yaptığından asla şüphe etmedim. Zaman zaman Rahmetli Babam, Zincirli Camii İmam Hatibi Ahmet Garip hocamla ziyaretine giderdik. Sohbetlerini dinler, almamız gereken kısmetleri alır -herkes payına düşeni alır burada- yürüyerek Zincirliye tekrar dönerdik. Bu gidiş ve dönüşlerimiz hiç eksik olmadı. Özel sohbetlerimiz, istişarelerimiz olurdu. Özelde dikkat edilmesi gereken uyarılarda bulunurdu. En sondan başlayarak bir iki özel beraberlikten fayda umarak nakletmeyi uygun görüyorum. Gençlerle ilgili konferanslarımı sürdürmemi, aksi takdirde sorumlu olacağımı, hakkını helal etmeyeceğini ifade ederek yükümü ve sorumluluğumu ağırlaştırırdı.

 2014 yılı, Yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle ziyaretlerine gitmiştim. Ellerini öpüp dualarını almak ve tavsiyeleriyle yol haritamı şekillendirmekti. Her zaman olduğu üzere şefkatli bakışlarıyla mütebessim çehresiyle neşelendiler Recep evladımız gelmişler, hoş geldin ifadeleriyle binmeleri gereken arabaya kadar kollarına girerek eşlik etmiştim. Arabaya bindikten sonra çömeldim ve efendimin sağlık afiyetini sorduğumda görüyorsun oğlum yaşımız epey ilerledi, yine de kardeşlerimizle muhabbet etmeyi, sohbet etmeyi sürdürüyoruz şükür. Bundan geri durmamak lazımdır. Rabbime hamdolsun kardeşlerimizle birlikte olma imkânları veriyor hala.

Efendim, bana da hal hatır sorup, tebessümüyle yüreğimde bin bahçe oluşturduktan sonra dediler ki;

“Evladım, bütün batılılar, haçlı orduları toplandı Türkiye’yi yok etmek istiyorlar. Buna karşı elinden ne geliyorsa yapmalısın. Yapılmalıdır. Benim elimden gelen kardeşlerime doğruları söylemekten ibarettir. Sen bu işleri bizden daha iyi biliyorsun.”

- Estağfurullah efendim

“Elbette ki öyledir, gece gündüz demeden elinizden gelenleri lütfen yapın. Haçlı ordularına karşı elimizden geleni yapmakla mükellefiz. Benim az söylediğimi sen çok anla. Bilirim sen daha geniş düşünür ve anlarsın..”

Ellerinden öpüp, dualarını aldım ve uğurlamıştım. O gün yeniden Haçlı ordularına karşı Hilal savaşının sürdüğünü bir kez daha idrak ettirmişlerdi. Konunun bu kadar vahim ve önemli olduğunu biliyorduk lakin büyüğümüzün ifadesiyle taşlar yerine oturmuştu. Aynı gün Hafız Noter Yusuf Develi-baba dostumuzdur-  amcamızla da ayaküstü muhabbet etmiş, dualarını almıştık. Gördüğü yanlışlıkları, sorumlulukları ve sorumsuzlukları ifade ederek; “İstişarede rahmet vardır Recebim. Her zaman böyle oldun, istişaresiz hareket edenlerden hayır gelmez” diye de kulağıma küpe takmıştı. Bir yanım mutlu ve mesrurdu, diğer yanımda hüznün deli ırmağı akmayı sürdürüyordu.

 Yıllar önceydi gençlere haftalık sohbet etmemi emir buyurmuşlardı. Ben de Kuran okuma, anlamlarını, tefsirlerden bölümlerle destekleme, itikadi ve ilmihal bilgilerimizi yenileme bir de Altınoluktan, Mahmut Sami Efendinin kitaplarından kısa bölümlerle süslediğimi anlattığımda öylesine mesrur olmuşlardı ki “Aman oğlum, gençlerin neye ihtiyacı varsa sen onları daha iyi bilirsin. Sen öyle yap” demişler ve teşviklerini sürdürmüşlerdi.

Meselemiz, insana sahip çıkmaktır.

Meselemiz, İslam’a sahip çıkmaktır.

Meselemiz, İslam üzere bir ömür yaşamaktır.

Ölümleriyle bile, bizlere inşirah veren, yol gösterici kimliklerini sürdüren Allah dostlarını dost edinmek, hem dünya da hem de ukbada kazançlı çıkmamızı sağlar.

 “Âlimin ölümü” âlemi yoksullaştırır. İlimden irfandan uzak kalmayı sağlar. Bir âlimin âlemi aydınlattığı düşünüldüğünde ne kadar kıymetli ve değerli olduğuna dikkat çekmiştir Peygamber efendimiz. Anadolu, on binlerce asırdan bu yana erenler sofrasıdır, ermişler diyarıdır. Allah dinin sahibidir ve sahiplerini bir şekilde var eder, yetişmesini sağlar, yetiştirir. Gün geçmiyor ki birileri aramızdan ayrılıp gitmesin. Öylesine iç içeki tıpkı İstanbul’da, şehirlerimizde var olan kabristanların bile hayatın içine, şehrin içine yerleştirilmiş olmasından ibretler alınmalıdır.

Bir gün, babam rahmetliyle Yüreğir Sinan Paşadan -Zincirli caminden- İl Müftülüğüne gidiyorduk. Setten yürürken rahmetli İş Bankası müdürü emeklilerinden, babamın cemaatinden Cabbar amcamızın evinin civarından geçerken uğrayıp selam versek dediğimde “yolumuzun epey uzun olduğunu, dönüşte uğrayalım nasip olursa.” demişti. Üç gün sonra, evinde katalitik sobanın gaz kaçırması sonucunda vefat ettiğini öğrendiğimizde oldukça üzülmüştük. Bir süre sonra Faruk Ağabeyi evinde ziyaret etmeye gidip dualarını almıştık. Cabbar amcayla ilgili olayı anlatmıştım. Böyle oldu, vaktimiz olmadı dediğimde Faruk Karabucak Efendi hocam “Evladım, aklımıza getiren Allah’tır. Durup dururken hiç kimse kimsenin hatırına gelmez. Ya senin ona, ya da onun sana ihtiyacı vardır. Bu nedenle Allah hatıra getirir. Böyle zamanlarda imkân varsa ziyaret etmeli, yoksa telefon ederek hal hatır sorulmalıdır. Aman, bir daha ihmal etme demişlerdi.” O günden bu güne bu nasihatlerini da asla unutmadım. Rüyamda “Kunut Dualarını” dua olarak okuduğumu görmüştüm. Bir görüşmemizde rüyamı anlattığımda “Kunut Dualarını” dua niyetiyle okumayı ihmal etme demişlerdi. O yıllardan bu yana okumayı sürdürüyorum.

 Şimdi hangi kapıyı çalacağım, hangi büyüğümle istişare edeceğim. Canım sıkıldığında, bunaldığımda kime gidip geleceğim diye düşündükçe gözyaşlarım durmuyor. Allah için, seni sevdik Faruk Karabucak Ağabeyim. Rabbimizin de seni sevdiğinden kuşkumuz yok. Efendimin şefaatini diliyorum. Rabbim cümlemize sabırlar ihsan etsin. Bizlere sahip çıkacak, yüreklerimizi onaracak, akıllarımıza akıl olacak, nasihatleriyle yol gösterecek sahipler gönder Allah’ım. Din senin, bizler de seniniz. Bizleri sahipsiz, sensiz, efendimizsiz bırakma Allah’ım. Rızana uygun Fatihalar, Yasinler ve dualar için yüreklerimize inşirah lütfeyle, velhamdülillahi rabbil alemiyn.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi