Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kral Faruk’tan Ecevit’e!

Kral Faruk’tan Ecevit’e!

Mısırlı bir arkadaş, Kral Faruk’un basın danışmanlığını yapan ve bu sürede (1942-1952) hatıralarını satıra döken Kerim Sabit’in bir değerlendirmesinden veya tespitinden bahsetti. Kral Faruk’un Kore Savaşı sırasında aktif veya pozitif tarafsızlık politikasını benimsediğini bu doğrultuda Amerikalıların Mısır’dan asker istemelerine Kral Faruk ve kabinenin direndiğini aktardı. Bunun üzerine gocunan Amerikalılar intikam derdine düşerler. Kısaca Nasır’ın kadrosuyla birlikte Kral Faruk’un ipini çekerler. Bu süreçte Amerikalılar Nasır’ı ve Hür Subayları destekleyerek rejimin değişmesini sağlamışlardır. Gerçekten de Amerikan elçisi Kore’ye yardım olarak kral Faruk ve kabineden pirinç istiyor ama Mısırlılar oralı olmuyorlar. Bu bana 11 Eylül sonrasında Irak’a askeri müdahaleye hazırlanan Amerikalıların Ecevit hükümeti karşısındaki tutumunu hatırlattı. Apo’yu kucağında bulan Ecevit’in siyasi borsadaki evrakları tavan yapmış lakin ABD’nin Irak’a müdahale sürecinde işler karışmıştı. Ecevit tutuk ve çekimser kalmıştı. Ecevit tutumunda haklı idi. Amerikalılar da hoyrat ve kaba. Dolayısıyla acaba Ecevit Kral Faruk’un akıbetine mi uğradı? Bununla birlikte Kral Faruk’un devrilmesini mücerret tali bir mesele olan Kuzey Kore meselesine bağlamamak lazım. En azından başka faktörleri de gözardı etmemek gerekir. Sözgelimi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler, sömürgelerini terk ederken aynı zamanda İngiliz yanlısı iktidarlar ve hanedanlar da saf değiştirmekte; kerhen veya isteyerek Amerikan eksenine katılmaktaydılar. Buna diretenler tasfiyeye uğruyordu.

*   *   *

İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde İngiliz Başvekili Churchill, Suud Kralı Kral Abdulazziz ile Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Franklin Roosevelt’in buluşmasını hayıfla izlemiştir. Bu ikilinin birlikte verdikleri poz veya fotoğraf İngiliz imparatorluğunun büzüldüğünün veya battığının resmidir. İngiliz nüfuzundan Amerikan nüfuzuna geçiş için Kral Faruk gibi uygun birisi bulunmamıştır. Bir başka neden ise Sudan’ı Mısır’dan koparmaktır. Bir rejim değişikliğiyle birlikte bu sağlanacaktır. Zira Nasır’ın kaba ve hoyrat kişiliği ve politikaları yapıcı değil yıkıcı olmuş, hem Suriye’yi hem de Sudan’ı kaybetmesine neden olmuştur. Üçüncü bir neden Kral Faruk her ne kadar genel olarak Batı ile uyumlu olsa da ilişkilerde açık artırmada ondan daha çok veren veya vaadeden vardır. Bir başka unsur ise Kral Faruk’un İsrail’i tanımamasıdır. Bununla birlikte Amerikalılar Nasır’dan da tam olarak memnun kalmamışlardır. Sisi gibi Amerikalılarla gelen Nasır Ruslarla yoluna devam etme kararı almıştır. Rusların hilafına Amerikalılar çok eleyip sık dokuyorlar. İnce ayar politikaları var. Diktatörlerin zevkine, toptancılığına göre değil! Bir başka nedeni de Amerikalıların dostları üzerine fazla titizlenmemeleridir. Alternatifleri çok. Bir anda hem muvafıkları hem de muhalifleri destekleyebilirler. Kaypak yanları da çoktur. Sözlüklerinde vefa veya sadakat kelimesine yer yoktur. Faruk’un hilafına Menderes Kore’ye asker sevk etti ve bu NATO’ya girişimizin depozitesi olmuştur. İki yıl arayla iktidara gelen Menderes ve Nasır sonunda Amerika ile inişli çıkışlı ilişkileri götürememişlerdir. Nasır Esvan’da baraj yapımına sıcak bakmayan Amerikalılar yerine yüzünü Ruslara döner. Ama Amerikalılar da selefi üzerinden rövanşlarını alırlar Sedat yeniden rotayı ABD’ye çevirir. Abdulhakim Amir’den sonra toparlanan Mısır ordusu Camp David ile birlikte milli ve ideolojik ordu olmaktan çıkar ‘business/tacir ordusu’ haline dönüşür. Bu güç merkezi olmaktır ki, kimileri bu durumu Kölemenler ordusunun yapısına benzetir. Vaktiyle İz Bin Abdusselam bunları satılığa çıkartır. Bugün de Mısır’ın satılık ordusunu satılığa çıkaran bir babayiğide ihtiyaç vardır. Bizde 28 Şubat sürecinde anıla geldiği gibi Mısır’ın ordusu yoktur ordunun Mısır’ı vardır.

ABD ile dost kalabilmek güçtür. Bugün de Erdoğan Menderes’in yalnızlığını yaşıyor. Niye? Arap Baharından sonra Batı hilafına bir tercihte bulundu. Batı keyfine göre demokrasi istiyor (arbitrary). İşine geldiği gibi. Erdoğan, Batı’nın oyalamalarına karşı yalnızlığını paylaşacak yeni bir blok doğmakta olduğunu gördü. İnönü’nün dediği gibi yeni bir dünya kurulur Türkiye de içinde yerini alabilirdi. Lakin  bu kitle Müslüman olunca İnönü’nün siyasi ve ideolojik varisleri bile dudak büküyor. Zira onlar Batı’ya rağmen Batıcılar!

 Şanghay ittifakıyla ilişkileri geliştirirseniz NATO ile ilişkileriniz gerilir. Rusya’dan veya Çin’den nitelikli silahlar almak isterseniz Batılılar size sırt çevirirler. Kendi kendinizi savunma hakkı tanımazlar. Sizi Batı limanına bağlamadan ipotek ederler. Ne hikmetse Amerikan dostları zamanla birer ikişer düşmanı haline geliyor. Amerika’da dostlarını düşman kılan bir şeytan tüyü var. Bu kibirinden kaynaklanıyor. Bu nedenle hikmet erbabı büyük devletlerle ilişkiyi ayıyla yatağa girmeye benzetmiştir. Bağdat’ta yaptıkları gibi fillerin züccaciye dükkanına girmeleri gibi ortalığı dağıtırlar. Kur’an Belkis’in dilinden bunu şöyle ifade eder: Krallar bir beldeye girdiklerinde altını üstüne getirirler (27/34).

Her şeyin bir limiti ve sınırı var. Sınır taştığında sihir sihirbazını yutar. Bir şey haddini aştığında yani taştığında zıddına inkilap eder. Bundan dolayı Doğu ile Batı buçuklarıyla birlikte (İsrail ve İran) ufuk çizgisinde batıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi