Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

Allah’ın işine karışmak!

Allah’ın işine karışmak!

Din Allah’ın, kullar da Allah’ındır. Kulların görevi Allah’ın işine teslim olmaktır. Din Allah’ındır; Allah tarafından gönderilmiştir; Allah’a giden yol demektir. Allah, kendi yolundan gidilmesini, yolunun öğrenilmesini, adresinin sorulmasını ister. O yolunu öğrenmek isteyenlere yol gösterir. Buna Kur’an’ın diliyle hidayet denilmektedir. Bazen yolunu sormayanlara da yol gösterir. Allah fail-i muhtardır; dilediği gibi yapar; kimse onun işlerine karışma hakkına sahip değildir.

Allah’ın insanlara yol gösteren kitabı Kur’an’dır. Kur’an hayat kitabıdır. Hayatın şifrelerini, temel felsefesini öğreten kitaptır. Onu anlayarak okuyan Allah’ın yolunu, gerçek dini bulur. İlk Müslüman olanlar Kur’an okuyarak ve anlayarak Müslüman oldular. Günümüzde Müslüman olan yabancılar da Kur’an okuyarak Müslüman olmaktadırlar. Bu sebeple Mekkeli müşrikler Kur’an’ın insanlar tarafından okunup anlaşılmasına karşı çıktılar. Daha sonra Batı’nın kilise adamları da aynı şeyi yaptılar. Kur’an’ın okunması, anlaşılması ve İslam’ın aslında olduğu gibi öğrenilmesine karşı çıktılar. İslam’la toplum arasına engeller koydular.

Nice ateist kimseler vardır ki Kur’an’ı anlayarak okuyunca Müslüman olmuştur. Batı’da nice bilim adamı ve entelektüel kesimden insanlar vardır ki, Kur’an okuyarak Müslüman olmuşlardır. Bozulmamış orijinal Din arayanlar, Allah’a gidecek pürüzsüz yol bulmak isteyenler için Kur’an tek kılavuzdur. Onu okumak ve anlamak hidayet için yeterlidir.

Mekke müşrikleri insanların Kur’an okumalarına engel olmaya çalışıyorlardı. Butı’da Hıristiyan dünyasında Kilise, insanların İslam’ı kabul etmesine engel olmak için Kur’an okumalarına engel olmuşlardır, halen de engel olmaya çalışmaktadırlar. Çünkü Kur’an temel kitaptır; aydınlatan ve yol gösteren kitaptır. Bu kitabı okuyup anlayanlar onda hayatın özünü bulurlar; kendilerini bulurlar; dünyayı da ahreti de birlikte bulurlar.

Allah, okuyan, anlayan ve düşünenlere hidayet verir. Hiçbir kul, bu hidayete engel olamaz. Belki kullar Kur’an okumaya engel olabilirler. Kalpleri mühürlü olan az sayıda insan da vardır toplumda… Fakat biz bunların kimler olduğunu bilemeyiz. Bunun için görevimizi herkese karşı eksiksiz olarak yerine getirmek zorundayız.

Bir toplumda bir kimse yahut bir cemaat eğer Kur’an okuyacağım, Kur’an öğreneceğim, Kur’an öğreteceğim, derse buna engel olmak, bunu kötüye yorumlamak, Allah ile kullar arasına girmektir. Bu topluluk siyasi de olabilir. Fark etmez.

Kime hidayet verip vermeyeceğini ancak Allah’ın kendisi bildiğine göre, çeşitli mülahazalarla, buna karşı çıkmak cehalettir; Allah’ın işine karışmaktır; haddini bilmemektir; niyet okuyarak hüküm vermektir. Kulun görevi Allah’ın işine karışmak değil, onun yoluna çağırmak, bu alanda çabalamak, yardımcı olmak, dua etmek ve teşvik etmektir.

Kur’an, anlayarak okuyanlara yol gösterir, asla sapıklık vermez. Bakara suresinin 3. âyeti ve daha birçok âyet, Kur’an’ın hidayet kitabı, bütün insanlar için kılavuz kitap olduğunu haber vermiştir. Bizim buna kuvvetli imanımız vardır. Kur’an’ın yol gösteren ve aydınlatan bir ışık olduğunun birkaç örneğini vererek sözü devam ettirmek istiyoruz:

1 - Bizzat müşahede ettiğim bir olay: Bir hemşerim vardı; yıllar önce kendisi ile yaptığımız sohbette ateist olduğunu anlamıştım; o derecede idi ki, ilahi konularda kendisi ile tartışmaya bile tahammül edemeyerek ondan uzaklaşmış, gençliğin verdiği heyecanla meclisinden ayrılmak zorunda kalmışım. Fakat yakın zamanda bir vesile ile karşılaştık. Bir müddet sonra ezan okunmuştu. Biz camiye gidiyorduk, oda bizimle camiye gelmeye yönelmişti. Kendisine, “Hayrola, senin cami ile alakan yoktur, nereye geliyorsun?” Diyerek şaka yollu bir soru yönelttim. Bana, “Kur’anla tanıştım; Kur’anı okuyup anlayınca hayat felsefem değişti ve düşündüklerimi bu kitapta buldum. Okudukça kendimi buldum.” Cevabını vermişti.

2 - Almanya’da bir imam bana kendisine gelerek Müslüman olan bir Katolik gençten bahsetmişti. Daha önce Hıristiyanlıktan tatmin olmadığını, dolayısıyla ruhsal bunalıma girdiğini, bu meyanda birçok dini araştırdığını ve hiçbirinin kendisini tatmin etmediğini, nihayet Kur’an okuyunca bu kitapta kendini bulduğunu ifade ederek Müslüman olmuş ve o yıl hacca giderek rahatlamıştı.

3 – Almanya’da uzun süre Diyanet teşkilatında müşavirlik yapmış değerli bir dostumun bana anlattığı bir olay: Kendisi Köln eyaletinde görev yaparken, Diyanet merkezini ziyaret eden Müslüman olmuş karı-koca iki mühendisten bahsetmişti. Mühendisler ile arasında şu konuşma geçmiş:

Hoca:

— Sizin İslam dinini seçmenize hangi cemaat vesile oldu? Cevap:

— Hiç biri. Biz eğer daha önce bu cemaatlerle tanışsaydık, belki de Müslüman olmazdık.

—Ya hangi sebeple Müslüman oldunuz? Cevap:

— Biz Kur’anla tanıştık. Kur’an okuduk ve okudukça onun bize huzur verecek ilahî bir kitap olduğunu anladık, Kur’an’da kendimizi bulduk ve Müslüman olduk elhamdülillah.

4 – Bir yıl önceydi, tarihini tam hatırlayamıyorum, fakat internetten okumuştum. Entelektüel kesimden Müslüman olmuş bir İngiliz hanımla yapılan röportajda İslam’ı seçmesinde okuduğu Kur’an âyetlerinin vesile olduğunu ifade etmişti. Özellikle ana-babaya güzel davranmaktan bahseden âyet, onun ruh yapısı üzerinde derin bir iz bırakmıştı. Bunların sayısını çoğaltmak mümkündür.

Bunun çok örnekleri vardır. Ne kadar İslam’ı kabul etmiş aydın kimse varsa hepsi Kur’an okuyarak Müslüman olmuştur. Tabii anlayarak okudukları için…

Hal böyle iken bir kimse, falancılar ve filancılar Kur’an’ı istismar için okurlar, okuturlar, bunun için ona yaklaşırlar, şeklinde bir vesvese ile yorum yaparsa, ileride bu sayede hidayete ereceklerin hidayetine ve bu ilahi kaynaktan istifadesine engel olmuş olur. Kur’an Allah’ın kitabıdır; asla kulların tekelinde değildir. Hidayet de Allah’ın elindedir, kullar ile paylaşılmamıştır. Her okuyan ondan istifade eder. Kur’an ile Kur’an’ın hidayeti ile Allah’ın kulları arasına kimse giremez. Bunu yapmaya çalışmak nefsaniyet ve bir tür ruhbanlık olur. Cahil ve aciz olduğunu anlamak da bir nimettir.

Kulun görevi Allah’ın işine karışmak değil, Allah’ın kitabını tanıtmak, insanların onu okumasını sağlamaktır. Bize düşen görev küçük aklımızla yorumlar yaparak Kur’anî faaliyetlere köstek olmak değil, belki gönülden Allah rızası için destek olmaktır.

Eğer bir kimse yahut bir topluluk yahut bir teşkilat Kur’an’ı istismar ederse en kısa zamanda bunun belirtileri ortaya çıkar ve yaptığının zararını kat kat görür. Kur’an, istismarcılarını tasfiye eder. Kimse merak etmesin. Kur’an’ın sahibi Allah’tır; korucusu da Allah’tır.

Kullara düşen görev, Kur’an söz konusu olunca, onun ele alınmasını, anlaşılmasını ve okunmasını sağlayarak bu kutsal ilahî kitabın daha da etkin olmasına yardımcı olmaktır.

Ulu Allah, ülkemizi ve tüm dünyayı Kur’an ışığı ile aydınlatsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi