Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Vatansız, mekânsız ve devletsiz...(2)

Vatansız, mekânsız ve devletsiz...(2)

Filistinliler Ebu İyad’ın ortaya koyduğu gibi sadece vatansız değildi. Edward Said’in şahsında anonim olarak yaşadıkları gibi aynı zamanda bimekândılar. Vatansızlık ve mekânsızlığa bir başka sıfat daha eklemek gerekirse o da devletsizliktir. Belki de yokların anası devletsizliktir. Vatansızlığı, mekânsızlığı intaç eden de devletsizlikti. O müşterek devlet de Osmanlı ile birlikte yıkılmıştı. Bundan dolayı Osmanlı’nın yıkılması yıkımların anasıydı. 3.5 milyonluk Filistinli diasporası bivatan ve bimekân olarak yaşarken içerideki 3.5 milyonluk Filistinli kitlesi de devletsiz olarak yaşıyorlar. Gazze felâketi de bu devletsizlik sıfatının tabiî sonuçlarından birisidir. Filistin o kadar talihsiz ki bırakın bir devlet olmayı hiçbir devlet topraklarına bile katmak istemiyor. Tabiî fanatik bazı İsrailliler müstesna. Eften püften sınır sorunlarından dolayı ülkeler savaşa girerken Arap ülkeleri teker teker Filistinle bağlarını kesmekte. 1967 savaşında ürdün, Doğu Kudüs’ü kaybetti. Bu tarihten itibaren de Batı Şeria ile ilgisini hiç kesmedi. Ta ki, 1988 yılına kadar. Zira bu ilgiyi İsrailliler de istiyorlardı. Ama amaçları başkaydı. ürdün üzerinden Filistin meselesini halletmek. ürdün’ü alternatif vatan olarak göstererek Filistin meselesinden ebediyen kurtulmak. İşte bu teze işlerlik kazandırmamak için sabık ürdün Kralı Hüseyin 1988 yılında Batı Şeria ile bağlantısını kestiğini (fekkü irtibat) ilân etti. Ama halen İsrail, Filistin’i Filistinlilerin yöneteceğine ve bağımsız bir varlık olacağına Gazze’yi Mısır’ın ve Batı Şeria’yı da ürdünlülerin bilvekâle yönetmesini tercih ediyor. Böylece Bandustan modeliyle Filistin meselesini ebediyen sulandırmak istiyor. Bundan dolayı ürdün, Batı Şeria ile bağlantısını başının belâsı olarak görmüş ve bağlarını kesmişti. Şaron’un tek yanlı olarak Gazze’den çekilmesinden sonra Gazze adeta askıda; yer ile gök arasında bimekânda kalmıştı. Muhammed Dahlan’ın yanlışlarından sonra da Hamas, Gazze’yi elinde bulmuştu. İsrail Sderot gibi mücavir şehirlerin Kassam füzeleriyle dövüldüğünü söylüyor ve Gazze’ye karşı toplu cezalandırma cihetine gidiyordu.

Gazze yüzünden İsrail ile Mısır son haftalarda sürtüşmeye başlamışlardı. Drakulette olarak da anılan Livni, Mısır’ın Refah sınırını koruması keyfiyetinin berbat olduğunu ileri sürüyordu. İstiyordu ki, Mısır Filistinlilere karşı İsrail namına kraldan fazla kralcı davransın. İsrail oldum olası Gazze Şeridi’nin kontrolünün Mısır’da olmasını yeğliyordu. Mısır da risk almak istemediğinden dolayı bugüne kadar buna yanaşmamıştı. Refah sınır kapısının Filistinli öfkeli kalabalıklar tarafından yerle bir edilmesinden sonra İsrail, Mısır’ın bu hazırlıkları veya planı önceden bildiğini iddia ediyordu ve gerekirse İsrail’in Gazze ile ilgili sorumluluğu Mısır’a devretmesine hazır olduğunu ima ediyordu.

***

Bir hafta kadar süren, Gazze’ye elektrik ve temel ihtiyaç maddelerinin kesilmesinin ardından yıkılan Refah kapısından bir günde tam 300 bin Filistinli Mısır tarafına akın ederek bir rekor kırdılar. Adeta Gazze hapishanesinden kaçan kaçana bir görüntü vardı. Tarihte böyle anlar azdır. Bu herşeyden önce İsrail’in insanlık ayıbını gösterir. İnsanlar temel gıda maddelerine hücum ettiler. Bunu göreceği yerde Şimon Peres, Hamas’ın çoluk çocuğu ve yaşlıları kendi politikalarının kurbanı haline getirdiğini ileri sürdü. İslâmî organizasyonun vahşi ve cürümvari eylemlerinin faturasını ve bedelini halkın kendi hayatlarıyla ve kanlarıyla ödediklerini ileri sürdü. Bozacının şahidi şıracı misali Nicholas Burns’un tahlili de Şimon Peres’ten farklı değil. Diyor ki, “Gazze Şeridi’nin sakinleri Hamas hükümetinin mahkûmları ve rehineleri haline geldiler...” Sanki sınır geçişlerini kapatarak Gazze’yi havasız, susuz ve elektriksiz bırakan kendileri değil de Hamas. Hamas üzerinden Gazze halkının neden topluca cezalandırıldığı sorusunun cevabını, kendisi de bir Yahudi olan Naom Chomsky veriyor. İsrail ve ABD’nin talimatlarına uymadıkları için Hamas ve halkın cezalandırıldığını söylüyor. Altyapı ve Yerleşim Bakanı Ze’ev Boim hiç kıvırmadan bu tezi doğrulamaktadır. Mesele İsrail’in mutlak iradesine tabi olmaktır. Onun mutlak iradesi ise Filistin halkının bir şekilde yok olmasıdır. Refah sınır kapısının havaya uçurulmasından sonra muhtemel üç senaryo var. Birincisi, Gazze’nin Mısır’a devren teslimi... Şimdilik Mısır bu seçeneğe pek yanaşmıyor. Ama Mübarek, Gazze halkının açlığa mahkûm edilmesine izin vermeyeceklerini söyledi. İkinci ihtimal, İsrail’in Hamas’la anlaşması ve üçüncü ihtimal ise askerî operasyonlarla birlikte sınır şeridinin tekrar işgal altına alınması. özellikle de Philadelphia koridorunun. Bu durumda saygın İslâm âlimlerinden Yusuf Karadavi’nin ‘düşman kardeşler’ Hamas ve Fetih’e bir tavsiyesi var. Daha doğrusu Mahmut Abbas ile Halit Meşal’den bu ayrılık gayrılığı bırakmalarını ve ihtilâflarını unutmalarını istemiştir. Aksi takdirde, İsrail’in ekmeğine yağ sürmüş olacaklardır. Bunu yapmazlarsa, Gazze ve Batı Şeria’nın göz göre göre bandustan modeline dönüşmesine seyirci kalacaklar hatta bu modele hizmet edeceklerdir.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi