Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

"Kamu alanı" kavramını doğru kullanmak

"Kamu alanı" kavramını doğru kullanmak

Kamu kavramı, sözlükte bütün, hep, bir ülkedeki halkın bütünü, halk, âmme anlamlarını ifade eder. Kamu alanı denilince, bundan anlaşılan halkın bütününe ait olan yerlerdir.

Kamu alanı kavramı, başörtüsünün taassup derecesinde, devlet alanından dışarıya atılmak istenmesi ve başını örtmek isteyenlerin yüksek tahsiline adeta engel olunması için yoğun bir şekilde gayret gösterilmesinden sonra Türkiye’nin gündemine girdi.

İslam ile bu necip toplum arasında müstahkem duvarlar örmek isteyen ve iyi niyetli olmadıkları her tutumları dolayısıyla anlaşılan bir kesim tarafından üretilip kullanılan bu kavramın, ne yazık ki ifade ettiği anlam, zihinlerdeki karışık programlarla karıştırılarak kullanılmış ve kamuya yanlış olarak yansıtılmış ve dayatılmıştır.

Bu sebeple, kamunun, kamuya ait olan devlet alanını da içine aldığını, fakat halka ait olan her şeyi ifade ettiğini burada özellikle belirtmeliyiz.

Kamu kelimesinin kullanılmasındaki bu çarpıklık, zihinlerde ve zihniyetlerdeki çarpıklığı da açık bir şekilde göstermektedir. Her şeyden önce bu çarpıklığın düzeltilmesi gerekir.

Kamu alanı bütün halka ait olan geniş bir alan demektir. Özel mülkiyetin dışında kalan alanların tamamı bu kavrama dâhildir. Kavram eğer doğru tespit edilip doğru kullanılırsa varılacak sonuç da o ölçüde doğru olur.

Devlet kavramı ise kamu kavramından daha sınırlıdır. Bu kavram kamu alanı içinde dar bir alanı ifade eder. Fakat kamu kavramı bundan daha kuşatıcıdır. Devlete ait olan alanların tamamı bütünü ile halka aittir; dolayısıyla halktan menedilemez.

Şimdi bir nebze beynimizi çalıştıralım. Kamu, halkın kendisi olduğuna göre; halka ait olması gereken alanlar halka nasıl yasaklanır? Başörtüsünün kamu alanında yasaklanması bu açıdan büyük bir tezat teşkil etmektedir. Dünyada bundan daha garip bir olay olmadığı aşikârdır.

Eğer kamu alanında dini bir alametin yasaklanması gerekecek olursa, kamunun alanı olan camilerde takke, cübbe ve benzeri kıyafetlerin de yasaklanması gerekirdi. Bunun gibi, dağlarda, meralarda, yaylaklarda ve mezralarda da başörtüsünün yasaklanması gerekirdi.

Kanaatimizce kamu alanı halka ait olduğu için başörtülülerin de alanıdır. Kamu alanı başörtülüye yasak değil, belki başörtülüye aittir. Kendine ait olan bir alanda kendisi aleyhine yasak konması kadar saçma bir olay düşünülebilir mi?

Kanaatimizce, bu garipliğin sebebi, devlet adamları içinde derindeki bazı kimselerin, memleketin, devlet ve cumhuriyetin kendilerine ait olduğunu düşünmeleri ve buna göre bir değerlendirme yapmış olmalarıdır. Evet, bir kimse kendi özel alanına başörtülüyü almama hakkına sahiptir; çünkü özel mülküdür, kamuya (halka) ait değildir; dolayısıyla onu istediği gibi kullanıp kullandırmama hakkına sahiptir.

Bu yanlış tutumun sebebi işte bu yanlış kafa yapısıdır. Eğer devletin şekli cumhuriyet değil de sultanlık olsaydı, bu kişilerin yaptıklarına belki hak vermek mümkün olurdu. Çünkü sultanlıkla yönetilen ülkelerde vatandaşlar da topraklar da bütün alanlar da Sultanlarındır. Sultan fertlere ne kadar hak verirse fertler de o kadar hakka sahip olurlar. Eğer kadınlara başörtüsü ile belli alanlara girmeyi yasaklarsa bu alana girmek yasak olur; mubah kılarsa mubah olur. Sultanlar kavramları ve kuralları bile değiştirebilirler; buna kimse karışamaz.

Fakat bizim ülkemizde durum böyle değildir. Saltanat çoktan kaldırıldı. 1923 yılında Cumhuriyet kuruldu. Mülk ve memleket, reaya sultanın değildir artık. Her şey milletindir, halkındır. Hâkimiyet de milletindir. Topraklar da milletindir. Nitekim TBMM. Panosunda “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ibaresi büyük harflerle yazılıdır. İşte bu ibarenin yazılı olması kadar, gereğinin de yapılması çok önemlidir. Cumhuriyetçilik perdesi altında çok tatlı bir saltanat sürdürmek isteyen modern sultanların buna dikkat etmesi gerekir.

Başörtüsü ile kimsenin hak ve hukukuna tecavüz söz konusu değildir. Başını örten bir hanımda asla kamunun bir hakkı kalmaz. Başını örtmeyenlere baskı olur iddiası ise kurnazca uydurulmuş şeytani desiseye dayalı bir vesveseden ibarettir. Başın örtülmesi ya da açılmasının baskı oluşturduğu düşünülürse, bunun tek taraflı olmaması gerekir. Başını açanların da örtenlere baskısı söz konusu olur o zaman?

Evet, başını örten hanımın üzerinde kamunun hiçbir hakkı kalmaz. Belki kamu alanında başını örtemeyince kadının kamuda hakkı kalır. Özgürlüğü kısıtlanmış, okuma ve görev yapma hakkı elinden alınmış, kendi mülkünden engellenmiş olan bir vatandaşın elbette ki kamuda hakkı kalır.

Kamu kavramı ile yasakçı anlayışı bir arada düşündüğümüz zaman, daha birçok yasağın da gündeme gelmesi gerekir. Bir nebze de buna işaret etmekte fayda vardır.

Eğer kamu alanı laiklik gerekçesi ile başörtülüye yasaklanacaksa, o takdirde kamu alanında temizlik yapmanın da suç sayılması gerekir. Çünkü temizlik İslam’ın önemli bir emridir ve bir hadis-i şerifte “imanın yarısıdır" buyrulmuştur.

Yine kamu alanında abdest alma ve namaz kılmanın da yasaklanması gerekir. Örneğin; namaz kılmak için cami bulamayan bir Müslüman’ın çeşmeden abdest alıp toprak üzerinde namaz kılmasının da yasak olması icap eder. Çünkü çeşme kamuya aittir, toprak da kamunun malıdır, dolayısıyla kamu alanıdır.

Bunun gibi kamu alanında doğru konuşmaktan, dürüstlükten söz edilmesinin de yasaklanması gerekir.

Kamu alanı kavramının doğru kullanılmaması durumunda, insanlara iyi muamelede bulunmak, iyi komşuluk yapmak, sosyal yardımlaşmada bulunmak ve benzeri dini işlerin kamuda yapılmasının ve konuşulmasının da yasak olması gerekir.

Sonuç olarak; eğer dini olan emir ve tavsiyelerin kamu alanında ifası yasaklanacaksa İslam dininin hayatımızla yakından alakalı olan birçok emir ve tavsiyesinin de özel mülkiyet alanları dışında yasaklanması gerekir. Bu gibi mantıksızlıklardan kurtularak hayatı daha mükemmel ve insanları daha mutlu kılmanın yollarını aramalıyız artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi