Seyit Mehmet Şen

Seyit Mehmet Şen

SAFLARI SIKLAŞTIRMA ZAMANI

SAFLARI SIKLAŞTIRMA ZAMANI

1.
Yirminci Yüzyılın başında ittihatçı çetelerin güya terakki niyetiyle bir araya gelip koskoca imparatorluğun %97’sini batılı efendilerinin paylaşımına sundukları zaman kesitinden bu yana geçen bir asırlık dönemde Anadolu coğrafyasında bin yıldır bir ve beraber olan, sevincini ve kederini birlikte yaşayan bu aziz milleti birbirinden koparmak amacıyla ne senaryolar yazılmış ve bu fitne senaryolarına dayalı ne filmler çevrilmiştir ki; bir başka milletin binlerce yıllık hayatı içinde bile böylesine bir fitneyi, fesadı ve pisliği göremezsiniz.
Bunun nedenini birikimi herkesçe kabul edilen bir diplomatımızın diliyle söyleyecek olursak “hiçbir milletin fertleri arasında bu kadar çok hain yetişmemiştir”.
Evet şu veya bu şekilde bu aziz milletin içinde yetişen/ yetiştirilen hainlerdir ki bu ülkenin doğrulmasını ve kendi ayakları üzerinde durmasını önlemektedirler. Rahmetli Sabahattin Zaim hocamızın ifadesiyle, uçağın hızını alıp tam da pistten ayrılarak havalanacağı sırada (take off) bir el alabora olacak şekilde uçağı durdurmaktadır. Elbet bu durduruş herşeyi altüst etmekte, yeni yeni düzene giren işler bozulmakta, millet çoğunluğunun moralleri sıfırlanmakta, ülkede bir güvensizlik ortamı oluşmakta ve bu durumdan sadece devlet içinde çöreklenmiş çeteler ve onları yöneten/ yönlendiren dış güçler istifade etmektedirler.
Bu ülke bu filmi 1960’da, 1980’de, 1997’de tam olarak, amiyane tabirle “24 kısım tekmili birden”; 1971’de ve 2007’de ise kısmen gördü ve yaşadı.
Bu yaşananların gösterdiği asıl gerçek ise şudur:
“Bu ülke halk çoğunluğunun temsilcilerine teslim edilmeyecek kadar önemli bir ülkedir.”
Çünkü halk bütün değişme, değiştirme ve daha doğrusu dönüştürme planlarına ve projelerine rağmen, batılı efendilerin ve içimizdeki işbirlikçilerinin istedikleri ölçüde bir değişime ve dönüşüme uğratılamamıştır. Dolayısiyle bu milleti temsil etme iddiasında olanların yönetimine bırakılacak olan bir Türkiye, genetik kodlamasında yer alan tarihi miras nedeniyle, batılı ülkeler için her an, tabir yerindeyse göz açıp kapanacak kadar kısa bir zaman kesitinde dahi ayağa kalkabilir ve şanlı tarihini yeni baştan yazmaya başlayabilir. İşte o zaman yer kürede ne sığır çobanlarının borusu öter, ne de AB’de bir fermanla tutsaklıktan kurtardığımız Françesko’nun ülkesini yönetenlerin...
Öyleyse yapılacaklar bellidir:
Ne yapıp yapılacak ve Türkiye’nin ayağa kalkması mutlaka önlenecektir.
Karadeniz insanı bu gerçeği bir fıkra çerçevesinde ne de güzel resmetmektedir:
Karadenizli Dursun elinde olmayarak bir kavgaya girer. Karşısındaki bir boksördür. Dursun tam ayağa kalkacağı sırada boksör bir yumrukla onu yere serer. Kavgayı seyreden Temel Dursun’a seslenir:
Ula uşağum tikelsene (ayağa kalkasana)!
Yüzü gözü dağılmış olan Dursun Temel’e cevap verir:
Ula Temel! Tikeleceğum tikelmesine de adam komuyo ki (ayağa kalkmama izin vermiyor ki).
İşte şimdilerde yine bu yapılmaktadır. Daha doğrusu temel senaryo yani “Türkiye’nin ayağa kalkışının mutlaka önlenmesi senaryosu”, bir kere daha gişe hasılatlarını kıracak tarzda bir filim haline getirilmeye çalışılmaktadır. Şu kesinlikle bilinsin ki bu filmin gişe rekorlarını kıracak olan hasılatından bu aziz milletin hiçbir ferdine bir zırnık düşmeyeceği gibi; filmi çevirme çabasında olanların payına düşecek olan şey ise, “bizim çocuklar yine iyi iş başardılar” tarzında bir sırt sıvazlamadan başkası olmayacaktır.
Tabii senaryoya uygun bir film çevirmeye muvaffak olabilirlerse...

2.
Böyle bir kargaşa ortamında bu aziz milletin büyük çoğunluğunun Cumhurbaşkanından sokaktaki sade vatandaşına kadar neler yapması gerektiğine gelince...
Saflar mutlaka sıklaştırılacaktır. Bilindiği gibi namazda bile şeytan sıklaştırılmayan safların arasında dolaşarak vesvese görevini yerine getirir. Bu bakımdan fitne ortamlarında özellikle, her zamankinden daha çok, safların sıklaştırılmasına dikkat etmek gerekir.
Safların sıklaştırılmasında ise ilk görev ülke yönetimini elinde tutan hükümetin üzerine düşmektedir. Kim ne derse desin, kimler hangi aklı verirlerse versinler; hükümet, başbakanından bakanına, en yüksek bürokratından en uçtaki memuruna kadar; iktidarın sahibi konumundaki AKP ise meclis grubundan en uçtaki siyasi birimine kadar kendisine fiili bir saldırı olmadığı sürece, hiçbir şekilde siyasi partiler de dahil olmak üzere hiçbir kesimle ağız dalaşı yapma ve onlarla sürtüşmeye girme hakkına sahip değildir. Çünkü böyle bir zorunluluk iktidar olmanın mutlak gereğidir ve kesinlikle acziyet ifadesi değildir.
Nitekim Şeyh Edebali’nin Osman beye yaptığı nasihatte bu gerçek çok veciz cümlelerle şöyle ifade edilmektedir:
“Bundan sonra küsmek bize, barıştırmak sana...”
Anlaşılacağı gibi iktidar kavga yeri olmadığı gibi, kesinlikle küsme yeri de değildir.
Başbakan ve bakanlar, siyasi mülahazalarla muhalif siyasiler başta olmak kaydıyla hiçbir kesime ve hatta hiçbir kimseye küsemezler. Onlar ne derlerse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar...
Dilerseniz siyasi tarihimizde yaşanmış bir olayla başbakanın ve hükümet üyelerinin yapması gerekenlere biraz daha açıklık getirelim.
1960 öncesi CHP dönemi başbakanlarından Hasan Saka’ya bir telgraf gelir. Telgrafın metni çok serttir:
“Çekil! /(yani istifa et)”
Hasan Saka bu sert ifadeye bir Karadenizli zerafetiyle cevap verir:
“Çekildum/ (yani tartıldım), altmış okka geldum!”
Muhalefet bilmeli ki, tribün terörüyle gelen, yine tribün terörüyle gider. Bunun acı ve o ölçüde açık örneklerini ülkemizin önde gelen spor kulüplerinde görüyoruz. Tribündeki fanatikleri besleyerek arkalarına alıp kulüp yönetimlerini ellerine geçirenler, milyonlarca dolar harcadıkları halde, bir süre sonra aynı fanatiklerin ağıza alınmayacak küfürlü sözlerine muhatap olabilmektedirler. Anadolu insanı bu gerçeği “sel ilen gelen, su ilen gider” biçiminde ifade etmektedir. Nitekim merhum Ecevit belli mihrakların hormonlamasıyla geldiği iktidardan, yine aynı mihrakların ayak oyunlarıyla uzaklaştırılmıştır. Muhalefet geçmişte olanları kesinlikle unutmamalı ve devlet içindeki çetelere, yapılan usul hatalarını bahane ederek, arka çıkmamalıdır. Çünkü bu ülke sadece bizi şu an yönetenlerin değil, hepimizindir; öyleyse yönetim hiçbir gerekçeyle çetelere teslim edilmemelidir.
Bizim gibi sade vatandaşların yapacakları ise yazarak, çizerek, konuşarak çetelere karşı oluşumuzu sergilemek; hangi dille ve usulle olursa olsun onlara karşı buğzumuzu ortaya koymaktır.
Şu iyice bilinmelidir ki, eğer bu aziz millet devlet içinde çöreklenen çeteleri en uçtaki hücrelerine kadar temizleyebilirse; bu ülkeyi bundan böyle ne sığır çobanları yönlendirebilir, ne de bu ülkenin AB’ye ihtiyacı kalır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seyit Mehmet Şen Arşivi