Seyit Mehmet Şen

Seyit Mehmet Şen

İttihatçı artıkları

İttihatçı artıkları

Kurulduğu günden bu yana sürekli olarak solunum odalarında yaşatılan cumhursuz cumhuriyetin halktan ve onun değerlerinden tamamen kopuk kendilerine göre asli, olabildiğince asri ve mutlak manada âsi evlatları bilmem kaçıncı kez bir darbe operasyonunun içinde daha boylarını gösterdiler. Anadolu insanı bu tür boy göstermelere, babalanmalara, dayılanmalara, horozlanmalara, milletin düşmanlara karşı kullanmaları amacıyla kendilerine verdiği silahı, namı, sanı, şanı, şöhreti, unvanı, rütbeyi, makamı, mansıbı kendisine karşı kullanan zorbalara yüreğinin en derinlerinden gelen bir sesle, hem de seherlerde ve kutlu zaman dilimlerinde ah ederek ne de güzel ilenir:
“Boyun posun devrilsin” diyerek.
Evet Anadolu insanın dillendirmesiyle, boyu posu devrileseciler günün yirmi dört saatinde, yılın 365 gününde, halka yararlı olmanın erdeminden uzak mı uzak olan ömürlerinin tamamında ne yaparız, nasıl yaparız da bu ülkenin yönetimini bir kere daha ele geçirir, bu milletin değerleriyle bir kere daha oynar, halkı bir kere daha canından bezdirir ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bu aziz milleti bir kere daha soyup soğana çeviririzin hesabı içindedirler.
Bunlar bu aziz milletin göz bebeği olması gereken kahraman ordusunun içindeki hastalıklı, illetli, marazlı, tümörlü, cüzzamlı bünyelerdir. Bunların tedavisi de, ıslahı da, rehabilitasyonu da, bu milletin içinde kimseye zararları dokunmadan yaşayacak şekilde biraz olsun sağlıklarına kavuşturulmaları da kesinlikle mümkün değildir.
Maalesef bu böyledir.
Çünkü bir bünyenin tedavi edilebilmesi ya da bir ruhi yapının rehabilitasyona tabi tutulabilmesi için, o bünyede ya da o ruhi yapıda kimi sağlam hücrelerin bulunması gerekir. Oysa bunların bütün hücreleri hastalıklı, ruhi yapılarının tamamı megolaman ve paranoyaktır. Bu bakımdan şöhreti cihanı sarmış uluslararası hangi kliniğe ya da hangi rahabilitasyon merkezine götürülürlerse götürülsünler bunların tedavi edilmeleri ve biraz olsun sağlıklarına kavuşturulmaları kesinlikle mümkün değildir, mühaldir ve hatta imkânsızdır.
Bunlar üç kıt’ada 22 milyon kilometrekarelik bir toprak üzerinde hükümran olan Kockoca Cihan İmparatorluğu’nu insan ömrü için dahi kısa sayılabilecek 10 yıllık bir sürede paramparça edecek derecede yıkan, tarümar eden ve bu aziz milleti 780 bin kilometrekarelik bir alana sıkıştıran ittihatçıların kahraman ordumuz içindeki uslanmaz ve utanmaz artıklarıdır. Bunda bu milletin zerre kadar şüphesi de, tereddüdü de yoktur.
Güya bizim insanımız gibi gözüken bu ittihatçı artıklarında bozulmuş, tefessüh etmiş yeniçeriler kadar bile haysiyet ve devlet terbiyesi bulunmadığı ise gayet açıktır. O yeniçeriler ki alçakça isyanlarla indirdikleri her padişahtan sonra, yönetimi kendi ellerine almayı asla düşünmemişler ve her defasında Osmanoğlu soyundan bir şahzadeyi başa geçirerek bir süreliğine de olsa bir kenara çekilmeyi bilmişlerdir. Çünkü o zamanki meşru yönetim Osmanoğullarının hakkıydı da ondan...
Oysa 21. Asırda dahi ordumuz içinde varlıklarını sürdüren bu ittihatçı artıkları meşru yönetimi alçakça aşağı indirdikten sonra, belli bir süre ülkeyi yönetmeyi mutlaka denemişler; ancak, saçı bitmedik yetimin hakkı olan hazineyi kendileri ve yandaşları adına soyup soğana çevirdikten, amiyane tabirle ülkenin her türlü zenginliğinin içine ettikten sonra defolup gitmişlerdir. Fakat bu gidişleri bile yeniçerilerde olduğu gibi hiçbir zaman tamamen kenara çekilme şeklinde olmamış, ülkenin ayakları üzerinde durmaya başladığı, soyup soğana çevirecek meblağlar hazinede biriktiği anda geri dönmenin yollarını aramışlar ve bu yolları hem de yasal olarak bulmuşlardır.
Çünkü bu milletin evlatları nasıl yaparız da bu ülkeyi düze çıkarırızın hesabıyla uğraşırlarken, ordumuzun içinde çok kalın ve köklü bir damar halinde varlıklarını sürdüren bu ittihatçı artıkları nasıl yaparız da ülke yönetimini ele geçiririzin planı ve proğramıyla uğraştıklarından, yönetime geldikleri her defasında güya yasal dayanakları hazırlamışlar ve kendi alçakça ifadelerine göre dönemin omurgasız siyasetçilerine “paşa paşa imzalatarak” günü gelince yürürlüğe koymasını bilmişlerdir.
Evet bunlar hastalıklı tiplerdir. Bunlar en ücra köşedeki bireylerine kadar ordumuzun içinden temizlenmediği sürece bu milletin rahat yüzü görmesi, ülkenin ekonomik ve sosyal olarak düze çıkması ve en basit problemlerini dahi kalıcı olacak şekilde çözmesi kesinlikle mümkün değildir.
Bu hastalıklı, maraz tipler kan ve gözyaşıyla beslenirler. Bu nedenle kanın ve gözyaşının olmadığı ortamlarda rahatları ve hiçbir zaman olmayan huzurları bozulur. Bunlar rahatlarının ve huzurlarının yerine gelebilmesi için ülkeyi kan gölüne çevirmekle işe başlarlar. Dünyadaki benzerlerinde olduğu gibi, bunların dinleri ve ideolojileri olmadığı gibi, en geniş anlamıyla bir kutsalları, bir mukaddesleri de yoktur. Aslında bunların dayandıkları herhangi bir ilkeleri de yoktur. Bunlar bu ülkenin en sahte Atatürkçüleridir. Çünkü hayatlarının her saniyesi bir mukaddes olarak bağlı gibi gözüktükleri Atatürkçülüğe aykırıdır da ondan.
Bilindiği gibi, Atatürk’ün üzerinde hiç tartışılmayacak sözü “hakimiyetin kayıtsız şartsız millette olduğu” gerçeğidir. Buna göre, bu ülkenin meşru idaresinin halkın seçtiklerinden oluşması gerekir. Çünkü cumhuriyet bunu zorunlu kılar. Fakat bunlar cumhursuz cumhuriyete inandıkları için, meşru yönetim bunlara hep ters gelir. Bunun için kendi yandaşlarının yönetime gelemediği her dönemde (normal şartlarda kendi yandaşlarının yani ittihatçıların sivil artıklarının yönetime gelebilmesi zaten mümkün değildir) ordumuzun içindeki bu ittihatçı artıkları daha önceden hazırladıkları yasalara dayanarak bir bahanesini bulurlar ve yönetime el koyarlar.
Eğer bunlarda fazla değil birazcık Atatürkçülük olsaydı, mutlaka meşru yönetimin emrinde olurlar ve iradelerini meşru yönetimin devamından yana kullanırlardı. Şayet meşru yönetim, kendi sakim anlayışlarına göre ülkeyi kötü yönetiyorsa ki, bu her zaman mümkündür, o takdirde de Atatürk’ün izinden giden birer vatanperver olarak bu milletin vatan müdafası için kendilerine verdiği üniformalarını çıkartırlar, silahlarını sağa sola gömmeden adam gibi ordugaha teslim ederler, sonra da sivil bir Türk vatandaşı olarak yönetimi meşru yollardan elde etmenin yolunu ve yordamını ararlardı.
Diyebilirler ki, öyle yapacak olsak bu millet bize oy verip yönetime getirmez ki!..
A ittihatçı artıkları, a sahte Atatürkçüler, a hiçbir kutsalı olmayan omurgasızlar; bu millet size niye oy vermez bir kez olsun düşünsenize!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seyit Mehmet Şen Arşivi