Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Fetih mi, işgal mi?

Fetih mi, işgal mi?

Elbette Fatih Sultan Mehmet, 'Fatih' lakabıyla hadislerin diliyle tebcil ve teşrif edilmiştir. Konstantiniye'nin alınışı hadisler tarafından 'fetih' kipinde zikredilmiştir. Dolayısıyla İstanbul'un Bizans'ın elinden alınışı bir fetihtir ve fethin sembolü de Ayasofya Camii'dir. Bugün kendi içimizden birileri de bu fethe yabancılaşmış; belki de ruhunun derinliklerinde bunu işgal olarak yaftalıyor olabilir. Hicri 9'uncu yılda Amr İbnu'l As ise Mısır'ı fethetmiş ve Mısır o günden bugüne İslam haziresine yani toprağına katılmıştır. 'Secdedekiler Karması (milli takımı) ve Kur'an'ın eksiltilmesi' başlıklı azısında Hilmi Kaud (www.almesryoon.com/backup/.../news.aspx?id=24806 birilerinin Amr İbnu'l As için de işgalci sıfatı kullandığını belirtiyor. Elbette ki, Amr İbnu'l As'a işgalci sıfatıyla bakan Mısırlıların Napolyon Bonapart'a kurtarıcı sıfatıyla bakmaları yadırgatıcı bir husus olmayacaktır. Gerçekten de 2002 yılında Napolyon hamlesinin 200'üncü yılında bu mesele epey tartışıldı ve Mısırlı aydınlar arasında 200 yıl sonra Napolyon'a övgü düzenler ve kurtarıcı olarak selamlayanlar oldu. Maalesef ülkelerimizde böyle yabancılaşmalar var. Amr İbnu'l As'a o günkü değil de, bugünkü Kıptilik zaviyesinden bakanlar Amr İbnu'l As'ı sevmeyebilirler. O nazarla bakabilirler. Onu sevmeyenler elbette ki Napolyon'dan hoşlanacaklardır. Eşyanın tabiatı bunu iktiza eder. Günümüzde de milliyetçilik ve kavmiyetçilik dürtüsüyle tarihe bakanlar, yön verenler de Yavuz'u aynı şekilde Amr İbnu'l As gibi görecekler ve onu işgalci bir pozisyondan değerlendireceklerdir. Nitekim öyle de olmaktadır. Bugün Mısır'da Osmanlı ile alakalı olarak üç tanım kullanılmaktadır. Bunlardan birisi fetih, diğeri gazv ve üçüncüsü de ihtilaldir. Fetih müşterek bir kelime olup gazv dahi aynı anlamda ancak daha tarafsız bir ifadedir. Asr-ı saadette seriyyenin karşılığı olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda, gazavat-ı Hayreddin gibi gazavat-ı r Resul ifadeleri kullanılmıştır. Kimileri de Mısır'ın Osmanlı tarafından alınışına işgal yani Arapçasıyla ihtilal demiştir. Bir kısmı bu ifadeyi milliyetçilik nokta-i nazarından kullanmıştır. Bir kısmı da İslam topraklarının ikinci defa veya daha fazla el değiştirmesine fetih denilemeyeceğini en azından tarafsız bir ifade olan gazv ifadesinin kullanılmasının yeğlenmesi gerektiğini savunmaktadırlar.

Gerçekten de Osmanlı'nın Arap diyarını zaptetmesi zihinleri çok meşgul etmiştir. Mercidabık ve Ridaniye seferlerinden sonra Osmanlı'nın Arap dünyasındaki varlığı ve ardından çekilişi çok tartışılmıştır. İşte tarihin bu diliminde, kimilerince Osmanlı'nın Arap diyarındaki varlığı, işgalci ve sömürgeci bir kimliğe bürünmüştür. Bu statüde anılmıştır. Arapların deyimiyle, aslında Osmanlıya sömürgeci denmesi bir 'iskatattır'. Yani, uyarlamadır. İlk dönemde Haricilerin, küffar için inmiş ayetleri kendileri dışındaki Müslümanlara uyarlamaları gibi. Arap diyarında Osmanlıya sömürgeci denmesi modern bir bidattır. Nedeni de Avrupa'da sömürgecilik devrinin başlamasıdır. Ve ecnebileşen Arapların Osmanlıyı bir ecnebi gibi görmeleridir. Ardından da özellikle Osmanlı'nın son yıllarında İttihatçı istibdadıdır ve bu iki nedenden dolayı tarihin son diliminde Osmanlılar için böyle yakıştırmalar yapılmıştır.

Urfa'da 13-14 (2010) tarihlerinde gerçekleştirilen Arapların Gözüyle Türkler Sempozyumunda bu mesele de ele alındı ve zaman zaman göndermeler yapıldı. Konuşmacıların çoğu Türklerle Arapların et ile tırnak gibi birbirlerine geçtiğini, kaynaştığını ve kenetlendiğini, onları birbirinden ayırmanın imkanı olmadığını söyledi. Coğrafi olarak da bu mümkün değil. Hatta sonuncu günü Muhammed el Behiy üzerinden bir başka gerçeğe temas etme imkanı buldum. Araplarla Türklerin bağının kopması Arapların kendi aralarındaki bağların da kopması anlamına geliyor. Muhammed el Behiy, Osmanlı bağının kopmasıyla sadece Araplar ile Acemlerin birbirinden ayrılmadığını ve ayrıca Arapların da birbirinden ayrıldığını söylemiştir. Böylece tek şemsiye altında olan Araplar 20 küsur ülkeye bölünmüş ve bunun neticesinde Filistin öksüz ve yetim kalmıştır. Bu anlamda, Filistinliler Arap olsalar da nihayetinde Türklerin yetimidirler. Napolyon'a atfedilen meşhur bir söz vardır. 'Bir şeyi sürüncemede bırakmak istiyorsan komisyona havale et' der. Arap devletleri de bir olmaktan çıkınca komisyona dönüşmüş ve Filistin meselesi de aralarında oyuncak haline gelmiştir. Ve Muhammed El Behiy'in sözlerini mefhumu muhalifinden okuyacak olursak da, Araplar arası ilişkilerin tamiri de ancak Türkiye ile mümkündür. Nitekim, Suudi Arabistan ile Suriye, Suriye ile Lübnan ve Suriye ile Irak cephelerinde Türkiye bugün tamirci pozisyonundadır. Ve bu gelişmeler Muhammed el Behiy'in sözlerinin ispatıdır. Sempozyumda sevindirici sözlerden birisi geçen yıl Lazkiye'de yapılan Türklerin Gözüyle Araplar Sempozyumuna Beşşar Esad'ın gönderdiği mesajdaki ifadelerdir: Osmanlı sömürgeci değildir. Cemal Paşa dönemindeki gibi zaman zaman kaba ve maceracı olabilir ama asla sömürgeci olmamışlardır. Bu bağlamda, Beşşar Esad'ın sözleri tarihin tanıklığıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi