Mahkemenin yaptığı hadsizlik ve münasebetsizlik

Mahkemenin yaptığı hadsizlik ve münasebetsizlik

Anayasa Mahkemesi, beklenmedik biçimde hızlı hareket ederek, umulandan önce karar verdi. Türkiye, hatta muhtemelen dünyanın birçok merkezi, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karara kilitlenmişti.

Mahkeme, kendisiyle ilgili düzenleme ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını düzenleyen iki maddede kısmi, küçük değişikliklerle yetindi.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, Mahkemenin bir hukuk organından çok siyasi bir organ olduğunu tescillemiştir.

Karara ilişkin öncelikli olarak vurgulanması gereken nokta şudur: Mahkeme haddini aşmaktadır. Biz buna yetki aşımı diyebiliriz. Şekil-muhteva tartışmaları yapılıyordu zaten. Referanduma giden bir kanunun, teknik olarak, referandum sonuçlanmadan, kanunlaşmış olmayacağı için, bu aşamada Anayasa Mahkemesi’nce ele alınıp alınamayacağı hususu da tartışmalıydı; raportör de bu yönde rapor vermişti.

Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliğini sadece şeklen değil, içerik olarak da ele alabileceği ictihadını pekiştirmiş oldu. Raportörün görüşüne de prim vermedi; referandum sonuçlanmadan, yani kanunlaşma gerçekleşmeden ele almakta bir sakınca görmedi.

Mahkemenin vereceği karar, ne yönde olursa olsun, tartışmalı bir karar olacaktı. Ne ki, nihayetinde Anayasa Mahkemesi de bir yargı organı olarak görülüyordu. Dolayısı ile evrensel hukuk normlarına asgari de olsa riayet etmeliydi. Yasamanın, yasa ve anayasa değişikliği ile ilgili yaptığı çalışmaları anayasaya uygunluk açısından ele alan ve değerlendiren bir yüksek yargı organından da iş ve eylemlerinde anayasaya uygunluk beklenmez mi?

Fakat her şey bir yana, Mahkeme’nin içeriğe müdahale etmesi, bence tüy dikmiştir. Mahkeme’nin anayasaya uygunluk denetimi yapma yetkisi, yasa yapma yetkisi değildir. Madem kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır, yargının da yasamaya müdahil olmaması gerekir. Kaldı ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi parlamenter demokratik sistemin kalbidir. Üstelik belki de Mustafa Kemal’in en büyük mirasıdır. Yüksek yargı organının, güya anayasaya uygunluk denetimi yaparken, işi gürültüye getirmek suretiyle, metnin içinden adeta cımbızla ayıklama yapması hakkı olamaz. “Efendim ne var bunda, küçücük şeyleri mesele yapmayın” denilemez. Basma kalıp olacak ama, hukukun temel kuralıdır, tekrarlayalım; Mahkeme, kanun ihdas edemez.

Oysa Mahkeme’nin bu küçük gibi görünen müdahalesi, tam bir yetki gaspıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, her ne kadar referandum süreci bu karardan olumsuz etkilenmiyorsa da, yetkisine sahip çıkarak, tepki göstermesi gerekir. Meclis Başkanımız konuşacaksa, tam da burada, bunun için konuşmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelere aykırılık iddiası ile konuyu ele alıp, koca pakette, bir sürü tartışmalı madde ve tartışmalı yan dururken, seçimle ilgili teferruatı, demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı bulması da abesle iştigaldir. Mahkeme ayrıntıda boğulmuştur. Mahkemenin içeriğe müdahale etmesi, müdahale ettiği şeyden daha önemlidir.

Teşbihte hata olmazmış. Yapılan şeyin vahametinin daha iyi anlaşılabilmesi için örnek üzerinden gidelim. Faraza, Meclis bir yasa maddesinde “Allah’tan başka tanrı yoktur” dedi. Mahkeme de, cımbız tekniği ile “Allah’tan başka…” ibaresini çıkarttı. Metin ‘Tanrı yoktur’a dönüştü. Oysa Meclis bunu murat etmemişti. Şimdi, “Efendim, koca mahkeme, küçücük bir müdahalede bulundu, bunu mesele yapmak yanlıştır” mı diyeceğiz!

Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısının artırılması ya da seçim şekillerinin yeniden düzenlenmesi, ne Mahkeme’nin ne de Mahkeme üzerinden Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlamaya yetmemektedir. Mahkeme’nin yaptığı, hem hadsizliktir, hem münasebetsizlik… Mahkeme’nin fiskesi, kuvvetler ayrılığı ilkesini tuzla buz etmektedir.

Bu müdahale tarzı, Mahkeme’nin bir hakkı olarak teslim edilirse, çok daha vahim sonuçlar görülmesi mukadderdir. Örneği verdik, “Allah’tan başka tanrı yoktur” demeyi murat etmişken, Mahkeme’nin yüksek iradesi ile “Tanrı yoktur”a fit olmak kabul edilebilir bir durum değildir.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını eleştirenlerin –bazı yargı organlarıyla siyasiler- işin özüne ait değerlendirmeler yapmaları beklenirken, “Bu karar bizi tatmin etmemiştir” demeleri de garabettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi