Kıbrıs ve öfke patlaması

Kıbrıs ve öfke patlaması

Kıbrıs’ta sendikaların organize ettiği bir eylemde, “Kurtarıldık mı? Has…tir” şeklinde pankart açılmasının tasvip edilecek bir yanı yoktur. O pankartı açanların Türk kanı taşımadıkları kuvvetle muhtemeldir. Her ne sebeple olursa olsun, bu işte bir sütü bozukluk olduğu muhakkaktır. Hadisenin hiçbir şekilde tevili mümkün değildir; çünkü zırva tevil götürmez.

Bunun bir Yunan-Rum provokasyonu olma ihtimaline ben de katılıyorum. Maalesef Kuzey Kıbrıs, Güney’in provokasyonlarına ve ajitasyonuna açık bir yapı arz etmektedir. Konuyla ilgili Milli Gazete’de “Kıbrıs’ı fethettiğimizi ama Kıbrıslıların gönlünü fethedemediğimizi” yazmıştım. Bu ihmal bizimdir; bu ayıbın Kuzey Kıbrıs’ta işlenmiş olması, bizim sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaz.

Her yıl şu kadar milyar dolar yardım yapıyor olmak, Kıbrıs’taki sorumluluğumuzu eksiksiz yerine getirdiğimiz anlamına gelmez. Bu durum, çocuklarına karşı ihmali açık olan bir babanın, parasal gücünü ihsas ederek, “Efendim, her şeyleri var; bir elleri yağda, bir elleri balda! İstedikleri her şeyi alıyorum” şeklindeki savunmasını andırmaktadır. Parayla yerine getirebileceğimiz sorumluluklarımız vardır muhakkak; ama bütün vazifelerimizi parayla yerine getirebilir miyiz?

Başbakan’ın çok sert bir üslup kullanması, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in bu minval üzere salvo atışları sürdürmesi, bütün Kıbrıslı Türkler için rencide edici olmuştur.

Sonuçları itibarıyla olaya baktığımızda, eğer, Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan bu kadir bilmezlik ve dahası hadsizlik bir Rum provokasyonu idiyse, -ki muhtemelen öyle- Başbakan dozajı yüksek, son derece sert ve kontrolsüz açıklamaları ile, Güney’in tezgahına düşmüş; onların ekmeğine yağ sürmüştür.

Herhalde, Rumlar, bu ajitasyona tevessül ederlerken, bundan daha iyisini ve fazlasını ummamışlardır.
Benim anlamadığım, Başbakan’ın bu müessif hadiseyi hem Rumların kışkırtması -paslaşması- olarak yorumlayıp, hem de nasıl olup da onların ekmeğine yağ sürebildiğidir! Madem ortada bit yeniği olan bir hadise vardır; bize düşen daha temkinli olmak değil midir? Birileri, madem Anavatan ile Yavruvatan’ın arasını açacak bir fitne peşindedir, o halde bu oyuna düşmemek gerekir(di)…

Spor müsabakalarında çokça görülür. Rakip takım stratejisini oyun oynamak üzerine kurmaz da, sinirli, fevri hareket etmesi ile bilinen oyuncuları bozmak ve hatta mümkünse kırmızı kartla cezalı duruma düşürmek için pislik üstüne pislik yapar. Bu durumda takımın kaptanı, arkadaşlarını sürekli uyarır; hatta olay mahallinden uzaklaştırır. Benim bildiğim Başbakan futboldan anlar, saha içi taktik ve stratejileri bilir, öyle olduğu halde neden Rumların oyununa gelmektedir?

Polis olacaklar ya da kimi bazı görevlere getirilecekler için psikolojik dayanıklılık testi yapılır. Galiba siyaset için de öfke kontrolü ve ajitasyonlara karşı mukavemet testi şart olmuştur. Öyle ya, her durumda rest çekmek yarar getirmiyor.

Yılların ihmalini ortadan kaldırıp Kıbrıslı Türklerin gönlünü fethetmemiz gerekirken, adadaki bütün soydaşlarımızı meydandaki bir avuç ne idüğü belirsiz insanla bir tutmak yanlış olmuştur.

Dış politika, bazen imar etmekse, bazen de tamir etmektir. Davutoğlu Hocam, iş başa düştü; hadi bakalım göster maharetini de, biraz şu kırıp döktüklerimizi tamir edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi