Eline, diline, beline…

Eline, diline, beline…

Bizim siyasilerin çok sevdiği bir laf vardır: Eline, diline, beline sahip ol.
Esasen bu, İslamiyetin de özüdür, insaniyetin de…

“Bu kadar dillerine pelesenk etmelerine karşın, ellerine, dillerine, bellerine sahip çıkabiliyorlar mı?” derseniz…
Ne mümkün!

Bütün kötülükler, ya elimizden ya dilimizden ya da belimizden sadır olmaktadır. Adam hırsızdır; eline sahip çıkamaz, çalar. Adam kem söz sahibidir; diline mukayyet olamaz, kara atar. Adam uçkur düşkünüdür; beli beladır başına, rahat durmaz.
Şeytan, eli, dili, beli ile iğfal eder insanı. Olmadık belalar açar başına. Hem bu dünyayı zindan eder, hem öbür dünyayı.

Bunlar ünlü ünsüz bütün insanların zaaf noktalarıdır. Kimi eliyle yakayı ele verir, kimi diliyle oltaya gelir, kimi beliyle düşer şeytanın ağına. Bu zaaflardan bir tanesi bile, insanın cehennem çukurlarını boylamasına yeter.

Sıradan insanlar için dahi büyük belalara sebebiyet verebilen el, dil, bel, siyasiler için gerçek bir musibettir. Siyasilerin, “Eline, diline, beline sahip ol” lafını dillerinden düşürmemeleri boşuna değildir. Ancak bunu düstur edinebildiklerini söylemek zordur yine de.

Allah yardımcıları olsun, bu günün koşullarında siyasetle iştigal edenler, ellerine sahip olsalar, dillerine; dillerine sahip olsalar, bellerine mukayyet olamazlar. Eskilerin deyişi ile kese doldurmak siyasetin yegâne gayesi olmuştur. Ak-kara kirlenmedik kim kalmıştır! Varsayın ki, akçeli işlerle işiniz olmaz, peki diline sahip çıkmak kolay mıdır? Konuşmak; behemehal konuşmak siyaset erbabının olmazsa olmazı değil midir? Vara da, yoğa da konuşmazlar mı? Kulis diye dedikodu yapmazlar mı? Dilleri ile birbirlerinin kuyusunu kazmazlar mı?

Son zamanlarda ortaya döküldü ki, meğer siyaset erbabının zaafı sadece elleriyle dilleri değilmiş… Meğer ayıplar gizlenirmiş… Meğer kerli ferli siyasetçilerimiz bir türlü uçkurlarına sahip çıkamazlarmış…
Sol siyaset neden bir türlü politika üretemezmiş, anlaşıldı. Baksanıza adamlar donlarını toplayamıyorlar… Yalnız sağ siyasetin de beline sahip çıkabildiği meşkuktur.
Sağıyla soluyla Türk siyasetinin tel tel dökülmesinin bir sürü sebebi olabilir; ancak eline, diline, beline sahip çıkamamasının payı herhalde inkâr edilemez.

Asıllı asılsız bir yığın dedikodu dolaşıyor ortada. Üstelik Ergenekon darbe dosyalarının muhtevası arasında… Darbe gibi ciddi bir dava dosyası arasından bile taciz iddialarının çıkmasını ister fevkalade ciddi bulun, meselenin vehametine yorun… İster, Ergenekon davasının ciddiyetsizliğine verin, iyice sulandırıldığının işareti sayın…

Bu bağlamda, CHP’nin sâbık Genel Başkanı Deniz Baykal taciz iddialarını hemen yalanladı tabi. Sanki zinhar böyle bir şey yapmazmış gibi… Sanki Genel Başkanlık koltuğunu bu yüzden kaybetmemiş gibi… Ne yani, yalanlamayacaktı da, kabullenecek miydi? Hani bıçkınların bu tür durumlar için kullandıkları bir ağız vardır; derler ki, yatakta bile yakalansan yalanlayacaksın… Hazret, video görüntülerini bile kabullenmedi, bu kanıtsız iddiaları mı kabullenecek?

İhtimaller üzerinden gidecek olursak… Taciz iddiaları ya doğrudur ya yalan… İddialar asılsız değilse eğer, Baykal’ın cesaretine, daha doğrusu pişkinliğine pes doğrusu… Koltuğunu kaybetti, ama uslanmadı. Bunlar ipe sapa gelmez abuk subuk şeylerse, işin içerisinde bir bit yeniği varsa… Buna da pes demek lazım, pes… Demek ki, birilerinin Baykal’la daha işi bitmemiş. Hâlâ kapanmamış bir hesap var ortada.

Dedektiflik iddiasında bulunacak değiliz. Onun için olayın aslı var ya da yok bilemeyiz. Fakat iki durumunda bizim için matah olmadığını belirtmek isteriz. Aslı varsa, Baykal’a yazıklar olsun. Demek ki, yedisinde de o, yetmişinde de. Can çıkar, huy çıkmaz. Yok eğer birileri haysiyet cellatlığına soyunmuşsa, adi bir tezgâh var demektir.
Bu işin aslının olmamasını Baykal adına temenni edebiliriz. Ne ki bu durumda da siyaset kendini pislikten korumuş olmaz. Öyle ya o zaman, siyaset kirli bir komplonun hesabını vermelidir.
Her iki durum da siyaset için tercih edilir değildir.

Zira harama uçkur çözmek de, haysiyet üzerinden kirli tezgâh kurmak da aynıdır; son tahlilde her ikisi de belden aşağı vurmak değil midir?
Eline, diline, beline sahip çıkamayanlara… Üstüne üstlük, bu kepazelikleri, mübtezellikleri dillerine dolayanlara, tezgâh kuranlara erenler herhalde şöyle derlerdi:

Edep ya hû! Edep!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi