Seyit Mehmet Şen

Seyit Mehmet Şen

Muhasebe/1

Muhasebe/1

Geliniz bu hesap ayında...
Kendimizi...
Yeni baştan...
En baştan...
Sil baştan...
Hesaba çekelim...
Yanlışlarımızı doğrultalım...
Doğrularımızı güzelleştirelim...
Güzelliklerimizi en güzele çevirelim...
Birbirimizin kusurunu araştırmamayı...
Birbirimizin kusurunu görmemeyi...
Birbirimizin kusurunu örtmeyi...
Birbirimizi arkadan çekiştirmemeyi...
Birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi...
Birbirimize tahammül etmeyi...
Birbirimize hoşgörülü bakmayı...
Birbirimizi dinlemeyi...
Birbirimizi anlamaya çalışmayı...
Birbirimizi anlamayı...
Sonra da...
Birbirimize muhabbetle sarılmayı...
Bir binanın tuğlaları gibi olmayı...
Bir vücut gibi olmayı...
Hakkâri’de ayağımıza batan bir dikenin...
Edirne’de yüreğimizi acıtacağını...
Öğrenelim....
Birbirimize nasihat etmeyi...
Birbirimize nasihat etmenin...
Sadece kendimizden daha yaşlıların
hakkı olmadığını...
Birbirimize doğru olanı göstermenin...
Birbirimizi yanlıştan sakındırmanın...
Genç yaşlı, kadın erkek, bilgili bilgisiz...
Herbirimizin...
Herbirimize karşı görevi olduğunu...
Öğrenelim...
Bilelim ki...
Bilmediğimiz bir konuda...
Kendimizden daha yaşlı...
Kendimizden daha bilgili...
Kendimizden daha umur görmüş...
Birisine nasihat ettiğimizde...
Yanlışımızın düzeltileceğini...
Böylece...
Kendi kendimize nasihat etmiş olacağımızı...
Sonuç olarak...
Hiçbir şey kaybetmeyeceğimizi...
Ve mutlaka kazançlı çıkacağımızı...
Öğrenelim...
Böyle böyle sabitelerimizi belirleyelim...
Belirlenen sabitelerimiz çerçevesinde...
Bakışlarımızı ve görüşlerimizi...
Bir kez daha...
Bir kez daha gözden geçirelim...
Ve onları mutlaka düzeltelim...
Düzeltilen görüşlerimiz doğrultusunda...
Akort ayarlarımızı...
Frekans ayarlarımızı...
Yeni baştan yapalım...
Böylece kafalarımızın...
Ve de gönüllerimizin karışıklığından kurtulalım...
Bilelim ki...
Sabiteleri olmayan bir milletin...
Birliğini muhafaza etmesi...
İçerden esecek olan fitne rüzgarlarına...
Dışardan gelecek olan yakıcı...
Kavurucu...
Helak edici rüzgarlara karşı...
Dirliğini koruması...
Ve bu haliyle ayakta durması...
Kesinlikle mümkün değildir...
Hele ki bu topraklarda...
Bilelim ki...
Milletleri güçlü kılan...
Onları ayakta tutan...
Onların var oluşlarını sağlayan...
Zamana ve mekâna...
Çağa ve coğrafyaya göre değişmeyen...
Sabiteleridir...
Sabitelerini kaybeden milletler...
Önce güçlerini...
Sonra birliklerini ve dirliklerini...
Sonra da varlıklarını...
Ve bir millet olarak var oluşlarını...
Kaybederler...
Ve zamana bağlı olarak...
Var oluşu kaybedişin arkasından
gelecek olan...
Topyekûn kayboluş...
Yani tarih sahnesinden çekiliş...
Ve sonra da yeryüzünden tamamen siliniştir...
Onlardan geriye kalansa...
Kimi zaman bir hoş seda...
Kimi zaman lirik bir destan...
Kimi zamansa belli belirsiz izlerdir...
Sanki hiç yaşamamışlar gibi...
Gelmişler ve gitmişlerdir...
Kiminin sadece isimleri...
Daha şanslı olan kimininse eserleri...
Bizlere yadigâr kalmıştır...
Bakıp ibret alalım diye...
Görüp ibret alalım diye...
Düşünüp ibret alalım diye...
Onların başlarına gelenler...
Bizlerin de başlarına gelmesin diye...
Onların bir ayrıcalıklarının olmadığı gibi...
Bizlerin de herhangi bir ayrıcalıklarının
olmayacağını...
Bilelim diye...
Evet bilelim ki...
Sabitelerini kaybeden milletler...
Önce halk olurlar...
Sonra da değerlerini kaybedip kalabalık...
Sonra da insanlıklarını kaybedip yığın...
Bu toprakların...
Toplumların yığın oluşuna...
Tahammülü de...
Müsamahası da...
Hoş görüsü de...
Yoktur...
Bir başka deyişle...
Bu topraklar....
Yığın olan toplulukları...
Üzerlerinde kesinlikle barındırmazlar...
İllâ da örnek mi istiyorsunuz?..
Hani nerede?..
Etiler?..
Lidyalılar?..
Frigyalılar?..
Ve daha onlarcası?..
Belki de yüzlercesi?..
Hatta binlercesi?..
Çünkü bu topraklar...
Bereketli oldukları kadar...
Bertaraf edicidirler de ondan...
Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur
gibi bir şey...
Evet bu güzel topraklar...
Sabitelerini kaybedip...
Yığınlaşan toplumları...
En kısa zamanda...
Hiç acımadan...
Hiç gözyaşına bakmadan...
Ağlamasına sızlamasına hiç aldırmadan...
Bertaraf ederler...
Ve tarih sahnesinden tamamen silerler...
Sanki hiç yaşamamışlar gibi...
Bu kesinlikle yadsınamaz bir gerçektir...
Ve kabul etsek de etmesek de...
Bu topraklara biçilmiş olan ilahî kaderdir...
Bunun için bu toprakları kınayamayız...
Bunun için bu topraklara kızamayız...
Bunun için bu topraklara darılamayız...
Bunun için bu toprakları nankörlükle
suçlayamayız...
Bunun için bu topraklara
ne halin varsa gör diyemeyiz...
Hani bereketin nereye gitti?..
Salkım saçak meyveye duran
ağaçların hani nerede?..
Diye soramayız....
Neden bereketli olmayı bırakıp da?..
Bertaraf olmayı tercih ettin?..
Bu sana yakışır mı?..
Bu dostluğa?..
Bu kardeşliğe sığar mı?..
Hiç diyemeyiz...
Evet bu toprakların...
Yığın olan...
Kalabalık haline gelen...
Sabitelerini kaybederek...
Millet olma özelliklerini yitiren...
Topluluklara...
Tahammülü de...
Müsamahası da...
Hoş görüsü de...
Yoktur...
Demiştik...
Öyleyse mi diyorsunuz?..
Bizi kalabalık olmaktan...
Millet olmaya götüren...
Sabitelerimiz nelerdir diye mi soruyorsunuz?..
Bunu niye bana soruyorsunuz ki?..
Bunu hep birlikte belirlememiz gerekmez mi?
Evet...
Öyleyse bunu yapalım...
El ele, gönül gönüle verelim...
Ve akort edilmiş halimizle...
Öncelikle bizi millet olarak ayakta tutan...
Sabitelerimizi belirleyelim...
Ne dersiniz?..
Duyamıyorum da!..
Niye ses vermiyorsunuz ki?..
Yoksa vermeyi hepten mi kaybettiniz?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seyit Mehmet Şen Arşivi