Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Allah bu memleketi cemâatÇİLİKten korusun!... Amin. (3)

Allah bu memleketi cemâatÇİLİKten korusun!... Amin. (3)

...Evet, Türkiye’de yasal olmasa da ciddi bir cemaat-tarikat örgütlenmesi olduğu gerçektir. Aslında bunu (pek çok İslam ülkesinde olduğu gibi) sosyal hayatın temel taşlarından biri olarak kabul etmek ve yadırgamamak gerekir. Ancak son zamanlarda, bu cemaat-tarikatların “anlayış” olarak geldikleri yer (ki bu geçen haftaki yazımızda bahsettiğimiz cemiyet anlayışına daha yakındır), faaliyet sahaları, birbirleriyle ve devletle olan ilişkileri oldukça dikkat çekici noktalara ulaşmıştır.
Bunların tabii bir sonucu olarak günümüzde, özellikle finans, medya, bürokrasi, üniversite gibi, kanımca rutin faaliyetlerinin dışında kalması gereken alanlarda da gücünü üst seviyelere çıkaran bazı cemaat-tarikatlar, hem içeriden hem de dışarıdan (yani hem cemaatlilerden hem de cemaatsizlerden!), haklı ya da haksız saiklerle “devlete sahip olma ve devleti ele geçirme” gibi suçlamaların muhatabı olmak durumuna gelmiştir. Burada, haklı ya da haksız olduklarına dair bir şey söylemek yersiz olacaktır ama giderek genele matuf hale gelmeye başlayan bu kanaatin oluşmasında, “kendi inanç, düşünce ve yöntemlerini en doğru, yararlı ve tek geçerli yol olarak kabul eden, diğerlerininkileri ise yanlış, faydasız ve zararlı bulan tutucu anlayışın çok ciddi bir rolü olduğunu” söylemeden geçmek de doğru olmayacaktır.
Bugün, gelişmeler onu gösteriyor ki, cemaatler arasında (cemaatlerin dışından gelenleri bir tarafa bırakalım) kıyasıya bir “devlette yer kapma savaşı” yaşanmakta (‘devleti ele geçirmek’ tabirini kullanmak istemiyorum) ve bunu yaparken de diğerlerini ötekileştirme, büyümelerine engel olma, mümkün olduğu kadar zayıflatma, sistem dışına itme gibi altıncı kol faaliyetleri sürdürülmektedir.
Kısacası “Biz” değil “Ben” duygusuyla hareket eden bu gruplar diğerlerine hayat hakkı tanımamaktadır... Bu arada, dinsel anlamda kardeş saymaları gereken ama günlük pratikte rakip gibi algıladıkları cemaatlere bunları müstehâk görenlerin başka kategorilere koydukları (cemaatsiz!) vatandaşlara neyi reva gördüklerini söylemeye çok da gerek yoktur sanıyorum!.. (Bazen, başka bir cemaatin mensubu yerine, cemaatsiz birinin tercih edildiği durumlar da olmuyor değil!)
Açık yüreklilikle ve cesaretle söylemek gerekiyor: Dün milleti paylaşmak için (tabii İslam adına ve o insanları kurtarmak için!) yapılan örtülü mücadele bugün devleti(n zenginliğini) paylaşmak üzere (yine İslam adına ve hem insanları, hem memleketi kurtarmak için!) verilen örtülü bir savaşa dönüşmüş durumdadır.
Evet, yaşanan gerçeklik budur... Bunu görmezden gelmenin, yok saymanın, üstünü örtmenin (en azından uzun vadede) hiç kimseye ya da guruba faydası yoktur, olmayacaktır. Çünkü bu süreçte herkesin bir yanından çekiştirdiği devlet (iç bünye itibarıyla) giderek zayıflayacak, “gücün ele geçirildiği alanda başkalarına asla yer vermeme gibi dışlayıcı anlayış” toplumu parçalara bölecek, kalpleri yaralayacak, fitne ve husumetlere sebep olacaktır... Netice itibarıyla bütün bunlarla “dine hizmet edildiğini söylemek” de havada kalan boş bir inançtan öteye geçemeyecektir.
“Bu paylaşmadaki amaç ne kadar maddidir, ne kadar manevidir, ne kadar ‘ben’ içindir, ne kadar ‘biz’ içindir” sorusu ise üzerinde durulması gereken asıl konudur. Bunları kimseden çekinmeden konuşmak, tartışmak gerekiyor; henüz gönüller bütünüyle kırılmadan, insanlar birbirine düşmeden, fiili çatışma dönemine girmeden... Bunu yapalım. Evet, bunu insanımız için, milletimiz için, devletimiz için yapalım. Dahası Allah rızası için yapalım; kendimizi kurtarmak ve dilsiz şeytan olmamak için yapalım... Kanımca işin boyutu sanıldığından da büyüktür. Zira konuştuğum bazı cemaat ehli dostların anlattığına göre bu örtülü savaştaki meydan sadece yurt içiyle de sınırlı değil!
İşin bir de siyasal pratiği ilgilendiren yönü var... Bilindiği gibi önümüzdeki yıl genel seçimler yapılacak. Devletin (yani en büyük gücün) kurumsal anlamda giderek siyaset ve siyasetçilerle (TBMM) özdeşleşmeye başladığı bir ortamda, bazı cemaat-tarikatların sahayı boş bırakmayacağı tahmin edilemeyecek bir öngörü değil. Çünkü gelişen demokrasimizin bugün vardığı noktada, herkes inanıyor ki “yer kapma, paylaşma ya da sahip olmanın kestirme yolu” artık büyük ölçüde buradan geçmektedir! Bu bağlamda, liderlerin, özellikle yeni hükümeti kurmaya en yakın siyasi parti olarak gözüken Ak Parti’nin büyüklerinin bu hususa özellikle dikkat etmeleri hem milletimiz, hem devletimiz hem de (cemaatler arasındaki bu çekişmenin yaratacağı olumsuz imajın peşinen önlenmesi anlamında) Müslümanlık için yararlı olacaktır kanaatindeyim.
Bu belki ileride, parti içerisindeki cemaate dayalı grupların yukarıdan gelen (kutsal bir emir gibi addettikleri) talimatlarla hareket ederek partiyi bölmeleri tehlikesine karşı da şimdiden alınmış bir tedbir olacaktır.
DEVAM EDECEK...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi