Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Yargıyı yargılamak ve Profesör Haberal (1)

Yargıyı yargılamak ve Profesör Haberal (1)

Ülkemizde uzun zamandır ciddi bir yargı sorunu olduğu aşikârdır. Her ne kadar “Adalet mülkün temelidir” deniyorsa da, adaletin-tarafsızlığın-hukukun timsali olarak bir elinde kılıç diğer elinde terazi tutan gözleri bağlı güzel kadın (her nedense transparan çıplak!) öne çıkarılıyorsa da yaşananlar bu değerlerin ve sonuç itibarıyla mülkün temellerinin kökünden sarsıldığına işaret ediyor.

Eğer davanız şu numaralı mahkemeye düşerse kurtulmanız büyük ihtimal ama maazallah başka birine düşerse ceza yemeniz mukadder!?.. Verilen kararlar ve bunların neticesinde ortaya çıkan görüntü Yargı’da giderek nesnellikten uzaklaşıldığını, pozitif hukuktan da doğal hukuktan da sapıldığını göstermektedir.


Vicdan-cüzdan konusu gibi adi etmenlerden(!) sayılabilecek olanları bir tarafa bırakacak olursak, sanıyorum buradaki en önemli sebepler; yargının siyasallaşması ile yargı mensuplarının verdikleri kararlardan ötürü (neredeyse hiçbir şekilde) hesap vermek durumunda kalmamalarıdır.


Açık söylemek gerekiyor; Yargı’yı bu durumlara düşüren ve ortadan bölen asıl sebep yargıdaki laikçi, mezhepçi, bölgeci unsurları olan cepheleşmedir. Gerçi son zamanlarda, verilen kararlardan anlaşıldığı kadarıyla Yargı’da, ismini henüz tam olarak koyamadığımız bir karşı cephe de oluşmaya başlamıştır ama bu ortaya koyduğum ve koyacağım kanaatleri değiştirecek bir durum değil.


Şimdiye kadar işleyen bu sistemde belli yerlere belli taraftan olmayan insanların gelmesi pratik olarak imkânsızdı. Bu kurum ya da alt birimleri tıpkı bir devr-i daim makinesi gibi kendi içinde kapalı sistemle işlemekteydi. Öne çıka(rıla)n bir kişi önce kendini seçtiriyor sonra da o kendini seçenleri seçiyordu! Bunun tam tersi de olabiliyordu tabii. Tek şart, araya yabancı birilerinin girmemesi idi!..


Bunlar bilinen şeyler... İktidar partisi de bunları biliyordu ve bu kısır döngüyü kırmak için Anayasa değişikliğine gitti, bazı yasalar çıkarttı, öncelikle bazı üst kurullar değişti vs. Sonuçta toplumun önemli bir kesiminde (maalesef tümünde değil!), dengelerin sağlandığına, bundan böyle o eski köhnemiş kast sisteminin artık işleyemeyeceğine ve daha adil bir yargılama sisteminin oluşacağına dair ümitler doğdu.


...Şimdi, adalet duygusuna sahip erdemli insanlar olarak naçizane uyarmamız gerekiyor: Bu yeni sistemde, eskinin tam tersi bir durumun oluşması da en az eskisi kadar kötü olacaktır. Zira adalet terazisini kim tutarsa tutsun, kefelerin dengesi sağlan(a)mıyorsa, sonuç yine “adaletsizlik” olacaktır. Neticede hak yerini bul(a)mayacak ve mülk temelden yoksun kalacaktır. Bu durumdaki karar vericiler arasında inanan insanlar da varsa veya olacaksa, (ne adına, kim adına yaparsa yapsın) onların durumları daha da kötü!..


Zikrettiğim sebeplerden ikincisi (verdikleri kararlardan pratik anlamda sorumlu tutulmayışları) bu cepheleşmeden de müstağni. O noktada şu klik, bu mezhep veya ideoloji fark etmiyor... Orada işin içine sınıf ayrıcalığı ve mesleki taassup giriyor. Herkese kişisel bir üstünlük sağlanmış oluyor çünkü. Diğer insanlardan (avam!) farklı-üstün bir konumda olmaktan hoşlanılıyor. Ve sonuçta şöyle bir gerçeklik yaşanıyor: Nasılsa, verilen hükmün kendilerine zararı dokunmuyor! (Vicdani davranabilen, empati yapabilen tüm yargı mensuplarını tenzih ederim). Belki mümtazen terfi vs. gibi durumlarda pozitif ya da negatif puan olarak siciline işleniyordur o kadar... Neredeyse lâyusellikle karşılaştırılabilecek bir durum yani!..


Benim kesin kanaatim şudur: İster vicdan-cüzdan, ister cepheleşme, isterse de işaret ettiğim müstağni kılındıkları(!) durumlar olsun yargı mensuplarının verdikleri kararlardaki çelişkileri ortadan kaldıracak, daha dikkatli ve dolayısıyla daha adil olmalarını sağlayacak ana unsur; onların da bir şekilde yargılanacaklarını bilmeleridir.


Peki, bu yargılama işi nasıl yapılır? Kim ya da kimler tarafından yapılabilir?.. Gerçekten cevaplaması zor sorular bunlar. Ben bunlara kendi hukuk anlayışımı ve ahlaki felsefemi ortaya koyarak cevap vermeye çalışayım.


Bir işi yaparken dikkat ettiğim değişmez beş kuralım vardır:


- Kendi içimde haklı olmak (Vicdani muhasebe, kişisel vicdan), - Ailem nezdinde haklı olmak (Aile şerefi, çocukların yüzüne rahat bakabilmek), - Halkın önünde haklı olmak (Kamu vicdanı, meşruiyet) - Kanun önünde haklı olmak (Suçlu durumuna düşmemek) - Ve en önemlisi Hakk’ın önünde ( Allah c.c. indinde) haklı olmak (Mahkeme-i Kübra).


Bunların gereğini ne kadar yapabiliyorum, bilmiyorum. Doğrusunu elbette yüce Mevla bilir ama başarabildiğim ölçüde kendimi rahat ve güvende hissettiğimi söyleyebilirim. Kısmet olursa haftaya devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi