Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Gelelim iki dillilik konusuna

Gelelim iki dillilik konusuna

Üzerine farz olmadığı halde, önce askeriye konuştu; arkasından da gazeteciler ve siyasetçiler topa girdiler... Yani, herkes konuştu ve herkes eteğindeki taşı döktü. Şimdi sıra bende...


Baştan söyleyeyim:



1) Etnisite konusunda takıntısı olan biri değilim. İnsanlık tarihinde sadece medeniyet zihniyetine ve medeniyetlerin insana verdiği değere önem veririm. Söyleyeceklerimi orasından burasından çekiştirip, yazımı kasd etmediğim anlamlarla ucuz polemik konusu yapmayın diye söylüyorum. (Bu lafım “Baasçı Türkçülük ve Baasçı Kürtçülük” yapanlaradır; Süheylâ sen üzerine alınma.)



2) Mesleği itibâriyle “kayıp kültürler” konusunda uğraşan biri olarak, hiçbir kültürel birikimin yeryüzünden silinmesine gönlüm razı olmaz.



¥



Dil ve devletin yapısının ilişkilendirilmesi, pozitivist-modernist ideolojilerin ürünüdür. Türkiye Cumhuriyeti de bu “aydınlattırma” ideolojisine göre kurulduğuna göre, bu ideoloji kalburunun gözeneklerinden aşağı düşenler “tu kaka”dır; kalburda kalanlar ise baş üzerinde tutulur. Kalburun gözeneklerinden Türklerin, Kürtlerin de değerleri geçirildi. Pek çok değer gibi dil birikimi de kalburla talan edildi. Sanki bugün sadece Kürtçe’nin mi başı dertte?... Türkçe’nin hâl-i pür-melâline ne buyuracaksınız?..



Neyse... Konumuz, Türkçe değil, Kürtçe...



Teoriyi kurmadan önce, uzun uzun tatbikatlar yaparım... Kürtçe konusunda da öyle yaptım.



1991 sonlarında yayımlanan Rojname adlı dergiyi, farklı şehirlerden gelmiş 6-7 öğrencime okuttum. Hiç anlayan olmadı.



2-3 sene önce, Kürtçe’yi iyi bilen, Kürtçe eğitimi savunan ve değer verdiğim bir arkadaşıma “Nietzsche, mevcut Kürtçe’ye tercüme edilebilir mi?” dedim; “Edilemez” dedi.



Bu yıl, Mem u Zin’i yayına hazırlarken ve kitap piyasaya çıktıktan sonra, Kürtçe bilen değişik öğrencilerime okuttum; anlayan olmadı.



“Kürtçe ağızlar... Aralarında anlaşamıyorlar...” çiğnenmiş sakızı örneğiyle ufkumuzu karartmadan, görüş ve düşüncelerimizi sıralayalım.



Kürtçe, bu toprakların tarihî birikimlerinden biridir. Ölen oğluna Kürtçe ağıt yakan ana, o dil üzerinden ideoloji yapmıyor; sadece duygularını anlatıyordu. Nereden bilsin birilerinin yıllar sonra çıkıp o dili ideolojik bir malzeme yapacağını?..



Günlük pratik kullanım alanında ihtiyaçları gidermeye yarıyordu ve bu çerçevede folklorik zenginliğe katkıda da bulunuyordu Kürtçe. (Bizim Türkçelerini dinlediğimiz pek çok türkünün aslı Kürtçe’dir. İnanmayan “Ağlama yar ağlama anam” türküsü ile “Nisan mahe seyrane evin” türküsünü YouTube’dan bulup dinlesinler.) Lafı şuraya getirmeye çalışıyorum. Kürtçe diğer Anadolu ağızları gibi, folklorik bir zenginliktir. O kadar... Seversiniz, sevmezsiniz ama bir renktir ve zenginliktir. Ben Ubıhça’nın yok olması gibi Kürtçe’nin de yok olmasını istemem. Dil üzerinden ideoloji ve siyaset yapan “Baasçıların”, bu zenginliğin hangi tarafında durduklarını da takmam...



Kürtçe’nin bir de kendi içinde sorunu vardır. Hadi, Cumhuriyet döneminde yasaklamalar, baskılar, engellemeler vardı ve Kürtçe kendini geliştiremedi. Öncesinde ne oldu da Kürtçe folklorik bir birikim olarak dondu kaldı?



Şimdi, Kürtçe eğitim olsun diyenler, şunu bilmelidirler: Gelişmiş büyük diller bile bugün bir tıkanma noktasındadır. Bu dillerde de artık yeni kelime türetilmiyor. Yeni kavramlara, dildeki mevcut kelimelerin tamlama halinde kullanılmasıyla karşılık bulunabiliyor veya bu kavramlar, harf ve sayılardan oluşan bir takım kodlarla ifade ediliyor. Bu durumda Kürtçe ne yapacaktır?



İkinci dil toplumsal ve resmi kabul görse bile, Kürtçe’nin kendini geliştirme imkânı çok düşüktür. Savunanlara, bir süre tatlı bir heyecan yaşatır ve siyasi rant sağlar ama bir süre sonra, kendiliğinden tavsar... Kürtçe kurslar tecrübesini hatırlayın...



Korkmayın, ülke falan bölünmez... Benim adım Namık!... Ben “Bölünmez” diyorsam bölünmez... (Son iki cümleyi nereden hatırlıyorum ben yaa!...)


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi