Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Yahudiler ve başörtülü kızlarımız (3)

Yahudiler ve başörtülü kızlarımız (3)

Demek ki neymiş?.. Yurtlarından kovulan başörtülü kız öğrenciler (ve onların muadili olan katsayı maduru erkek öğrenciler);


- Sürgünde kimlik ve kişiliklerini koruyorlar.


- İngilizce, Almanca, Fransızca... öğreniyorlar.


- Katolik Üniversitesi’nde misafir öğrenci sıfatıyla derslere giriyor ve “Bir Müslüman olarak Hıristiyan teolojisini öğrenmede” hiçbir sakınca görmüyorlar.


- Felsefe eğitimi alıyorlar. Bununla da kalmıyor, üstüne bir de master yapıyorlar.


- Çekingen değiller ve okulun tiyatro, opera, sinema vs ne varsa bütün imkanlarından yararlanıyorlar.


- Geri dönecekler. Türkiye’de istikbal endişeleri yok. Dönünce kendi işlerini kurmayı düşünüyorlar... Çünkü işletme fakültesini bitiriyor, ticareti takip ediyor, kendilerine güveniyorlar.


- Siyasal bilgiler eğitimi alıyor, bin öğrenciyi geride bırakıp birinci oluyor, tezlerini örneğin ‘AB’nin Doğu Genişlemesi ve Bunun Gelecekteki AB Görünümüne Etkileri’ gibi Ağrı’da, Yozgat’ta, Erzincan’da pek de akla gelmeyecek(!) konularda yapıyorlar.


- Ortalama bitirme süresi 7 yıl olan okulu yarısı kadar bir zamanda bitiriyorlar.


- şeref öğrencisi olarak diplomalarını bizzat rektörün elinden alıyorlar.


Kim bu öğrenciler?.. Ağrı İHL’den, Yozgat İHL’den, Gaziosmanpaşa İHL’den, ...Köyünden!


Yani şimdi, bilmem Anadolu’nun hangi kasabasındaki İmam Hatip Lisesinden gelip, belki de çoğu İlahiyat, az bir kısmı da tıp, eczacılık gibi mala davara ve de müesses nizama halel getirmeyecek şeyler okuyacak, sonunda büyük ihtimalle de kendi kabuğunda yaşayıp gidecek olan şu köylü kızların yaptıklarına bakın?!. Olacak şey mi bunlar!?. Felsefe okumak, ekonomi okumak, dış politika okumak, Avrupa Birliği üzerine master yapmak, birkaç lisan bilmek, ticaret, sinema, tiyatro, opera gibi şeytanın aklına gelmeyecek(!) işlerle ilgilenmek?!.


...Şimdi sadede gelelim ve şöyle bir düşünelim: Bu kızlar (bu yönleriyle) sürgüne gönderilen Yahudilerle ne kadar da benzeşiyorlar değil mi?.. Üstelik Yahudilerin 12 kavminden sadece ikisinin geri dönmesi gibi bir durumla da karşı karşıya değiller!.. Yani onların bugünkü dünya hakimiyetini düşününce, (9) numaralılar için “eyvah ki ne eyvah”.


Sürgüncüler ne umdu, ne buldu?.. İsterseniz bu aslan kızların yaptıklarına bakarken mevcut iki gözümüzle de (9) Numara mensuplarına bir göz atalım. Onlar da düşünsünler yaptıklarını. Eskilerin tabiriyle murakabe etsinler durumlarını... Yanlış anlaşılmasın, vicdani muhasebede bulunsunlar filan demiyorum, sadece akıl süzgecinden geçirsinler o lanetli projelerini. Sonuçlarını değerlendirsinler. Müesses nizamı korumak adına yaptıkları aptallığı anlasınlar. Bu milletinin birliğini ve de henüz yeşermeye başlayan demokrasimizi nasıl kendi elleriyle bozduklarını, boğduklarını görsünler.


Benim müesses nizamı ve bu yolla Cumhuriyeti korumak endişesini taşıyanlara (aslında asıl endişeleri başkadır ya, her neyse) naçizane tavsiyem şudur: Derhal bu gidişe yol açan tüm yasakları ortadan kaldırsınlar. Dahası dışarıdakilerden özür dilesinler, onları (sayıları artmadan ve henüz tam dünya vatandaşlığı kıvamına ermeden!) geri getirecek, dışarı gitmeye aday olanları da içerde tutacak teşvik tedbirlerini alsınlar. Bu konuda ayak sürtmesinler, hatta bırakınız ayak sürtmeyi Ak Parti’den de önce davransınlar!.. Yoksa bu başörtülü baş belası(!) kızlar giderek işi büyütecekler!.. Peki bu durumda ne olacak sizin ticaretinizin hali, üniversitenizin hali, sinemanızın-tiyatronuzun hali!?


Eğer “nato kafa”da diretirler ve dediklerimi yapmazlarsa, hiç şüpheleri olmasın durumları aynen ve kesin “bizum Temel”unki gibi olacak. Hem korkarım Fadime gibi ağlayanları da olmayacak onların!..


...Hemşehrimuz Temel hayat felsefesini zevk ve eğlence üzerine kurmuş; ömrünü yiyip içmekle, gezip tozmakla geçirmiş... Ekmek parası için çalışmak yok, insanlar için zırnık iyilik yapmak yok, namaz, oruç, hac yok, Kelime-i Şahadet hak getire. Yok oğlu yok yani... Öte yandan içki, kumar, kadın, küfür desen bini bir para. Akşam eve gelip çoluk çocuğa bağırmak, Fadime’ye bilmem hangi sudan sebeple bir iki tokat atmak da işin cabası. Ama nefes sayılı, ömür süreli. Bir gün ecel gelmiş, Temelin de kapısına dayanmış... Cenazesini kaldırmışlar, uygun bir yere gömmüşler. Fadime, vefalı insan; kendisine hep kötü davranmış olsa da yalnız bırakmamış kocasını. Uzaktan buğulu gözlerle seyretmiş töreni. Toprak örtülüp cemaat çekilince koşmuş adamının yanına.


Tamam, bir sürü kötülük etmişti ama yine de bir bağlılığı vardı ona. Hem ne de olsa onca yıllık kocası idi, çocuklarının babası idi. İçinden “keşke günahsız bir insan olsaydı” diye geçiriyordu hep, dua niyetine. Bu duygularla, bir taraftan mezarın taze toprağını eliyle, sever gibi ovuşturup dururken, diğer taraftan da söyleniyordu:


- Ey adamum, bu dünyada iken namaz kılmaz idun namaz kilani da sevmez idun. Ey adamum bu dünyada oruç tutmaz idun oruç tutani da sevmez idun, ey adamum o kadar “Hacca gidelum dedum sağa” oriya da gitmedun, ey adamum hiç olmazsa elurken (ölürken) bi “Lailahe ilellah de” dedum sağa oni da yapmadun... Şimdi de bakayim bağa; o eşağada (aşağıda) ne b.k yiyecesun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi