Faruk Çakır

Faruk Çakır

Her yerde aynı dert

Her yerde aynı dert

Tunus’ta başlayan değişim rüzgârları Mısır’ı da etkiliyor. Mısır Devlet Başkanı çeşitli yollara müracaat ederek kendisini kurtarmaya çalışsa da işinin kolay olmadığı anlaşıldı. Kısaca, Mısır için de ‘eski hal muhal, ya yani hal ya izmihlal’ durumu mevcut.
Ülkeler için köklü değişimler her zaman sancılı olur. Hele hele Mısır gibi uzun yıllardan beri baskı ile yönetilen ülkelerin kısa sürede rahata kavuşması kolay değil. Zor da olsa Mısır’ın değişim ve demokrasi yoluna girdiği söylenebilir ki bu yolun neticesinin hayırlı olmasını dilemek gerekir.
Mısır’da ilk adım olarak ‘makyaj’ sayılabilecek yönetici değişiklikleri yapıldı. Ancak bu değişikliklerin Mısır halkını tatmin etmediği görülüyor. Çünkü onlar da “isim”lerden önce “resim”lerin ve “rejim”lerin değişmesi gerektiğini kavramış.
Bu cümleden olarak Mısırlı muhalif liderlerden Muhammed El Baradey, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in yeni başbakan ve başkan yardımcısı tayin etmesiyle ilgili olarak, ‘’Bu sadece kişilerin değiştirilmesi. Biz ise rejim değişiminden söz ediyoruz’’ demiş. (AA, 30 Ocak 2011)
Aslında bütün ülkelerde bu sıkıntı yaşanıyor. Zaman zaman isimler, yöneticiler değişiyor; ama asıl değişmesi gereken ‘rejim’ler bir türlü değişmiyor. En son yöneticilerin değiştiği Tunus’a bakalım. Halkın itirazı sonrası ülkeyi terk etmek durumunda kalan Bin Ali de bir zamanlar ‘yeni’ değil miydi? Orada da ‘isim’ değişiklikleri olmadı mı? Buna rağmen ülkede yaşayanlar hürriyetlerine kavuşamadı. Demek ki asıl mesele isimlerin değil, rejimlerin ve sistemlerin değişmesinde...
Peki, uzak ya da yakın komşularımız böyle de Türkiye çok mu farklı? “Tek parti” devri zaten başlı başına bir muamma. Çok partili dönemlerde de bir türlü milletin talepleri icra safhasına konulamadı. Bilhassa 1950 ile 1960 arası millet menfaati istikametinde çok müsbet adımlar atıldı, ama bunlar da yeterli olmadı. Çünkü o dönemde de asıl değişmesi gereken sistem değişmedi, değiştirilemedi. Nitekim sonraki dönemlerde Türkiye’yi idare etmek için milletten yetki alan ve ‘tek başına iktidar’a gelen partiler de çoğu zaman ‘muktedir’ olamadı. Bütün bunlar ‘kişi’lerin değil, sistemlerin ve ‘rejim’lerin değişmesi gerektiğini göstermiş oluyor.
Şunu da unutmamak lâzım: Türkiye’deki rejim, ‘aldatmakla iş görmek’ üzerine kurulduğu için kabahatler hep şahıslara yüklenmiş. Dolayısı ile millet de şahısların değişmesiyle sıkıntıların sona ereceğini ummuş. Elbette şahısların değişmesiyle de kısmî düzelmeler, rahatlamalar ve ferah olabilir; ama bu yol çare değil. Aynı tartışma yeni anayasa hazırlanması noktasında da gündeme geliyor. Kimileri sadece ‘yeni’ olsun diye anayasa istiyor.
Hayır, sadece ‘yeni’ olan bir anayasa Türkiye’nin dertlerine derman ve çare olamaz. Sistemin ve rejimin değişmesini, demokratikleşmesini ve adil olmasını temin edebilen bir anayasa ancak dertlere çare olabilir.
İslâm dünyasındaki değişim sancılarına biraz da bu gözle bakmakta fayda var.
İsimler de değişsin, rejimler de!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi