Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Anladığım Alevilik (3)

Anladığım Alevilik (3)

Türk kimliği ve kültürünün İslam dininden önemli ölçüde etkilendiği, hatta Türk kimliğinin bu dinle birlikte yeni bir tanıma kavuştuğu sosyologlarca kabul edilen bir gerçektir.

Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Haçlı seferlerinin arkasından, Müslümanların Batı’ya doğru yaptığı harekâtlarda, Avrupalıların bunu “Müslümanlar geliyor” değil “Türkler geliyor” şeklinde ifade etmesidir. Bu söylem, nüfusunun çoğunluğu Türk olmayan Osmanlı’nın Avrupa ile olan ilişkilerinde de değişmemişti. Onların gözünde Müslüman demek Türk demek, Türk demek Müslüman demekti.


Türkmen, Yörük, Kızılbaş nedir?


“İslam dini Türklerin hayatına sosyo-kültürel anlamda pek çok zenginlik kattı” derken, Türklerin de tarihten gelen değerleriyle dinin genel anlayışına güzellikler kazandırdığını, dinin algılanmasını kolaylaştırdığını, değişik coğrafya ve kültürlerde dinin yaşanılmasındaki zorluklara kendine özgü çözümler getirdiğini kabul etmek gerekiyor... Anadolu Aleviliğinde çok önemli figürler olan Türkmen, Yörük, Kızılbaşlık gibi kavramları da bu çerçevede ele almak doğru olacaktır kanaatindeyim.


“Türkmen” ifadesi, genellikle “Müslüman olan Türk” anlamında kullanılmaktadır. Onu, “Türk-emin” ya da “Türk-iman” şeklinde okuyanlar da vardır. “Yörük” kavramının ise “yürümek” ile eş anlamlı olan “yüğrük” kökünden geldiği ve göçer topluluklar için kullanıldığı bilinmektedir. “Yörük” kavramının Türkmen sözcüğünü de içine aldığını ve kültürel, dinsel bir içerik kazanarak “hayvancılıkla geçinen göçebe Müslüman Türk” anlamında kullanıldığını da söylemek gerekiyor.


“Kızılbaşlık” ise kökenleri Orta Asya’ya kadar uzanan, Osmanlı döneminde “ehl-i beyt’e bağlılık ve saygı”da diğer boyların önüne geçen bazı göçer Türklere, başlarına giydikleri kızıl börkten ötürü verilen isimdir. Sosyal-kültürel-dinsel bir anlam içeren Kızılbaşlık deyimine, zaman içerisinde, Safevi Devletiyle olan yakın ilişkileri neticesinde siyasi bir anlam da yüklenmiştir. Bu noktadaki ayrılıklar yanında özellikle sembolleri öne çıkaran dinsel farklılaşmalar sebebiyledir ki, Selçuklular zamanında aynı anlamda kullanılmakta olan Türkmen-Yörük kelimeleri ayrışmış; Türkmen deyimi daha çok Kızılbaş/Alevi Türk boyları, Yörük deyimi ise Sünni Türkler için kullanılır olmuştur.


Aleviliği anlamak için...


Sadece dinsel değil sosyo-kültürel, siyasal, tarihi pek çok yönü olan Aleviliğin mahiyetini kavrayabilmek için din, halk dini, mezhep, tasavvuf, cemaat, tarikat gibi kavramların bir ölçüde de olsa bilinmesi gerekiyor. Bütün bunlar elbette bir gazete köşesine sığdırılabilecek şeyler değil. Biz sadece asıl konumuza zemin teşkil edecek kadar özlü bilgileri vermeye çalışacağız.


Çoğu İslam düşünürünün üzerinde mutabık kaldığı söylemlerden hareketle, dini; “Akıl sahiplerini, kendi özgür iradeleriyle iyi olan işlere sevk eden, onlara hem bu dünyayı hem de öbür dünyayı kazandıracak bir inanç, duyuş, düşünüş, davranış, yaşayış biçimi sunan vahiy kaynaklı ilahi bir olgudur” şeklinde tanımlayabiliriz sanıyorum. Dini, “tanrıya olan mutlak bağımlılık hissini duymak” şeklinde tanımlayanlarla, onu “ahlaki bir hayat sürdürmek” noktasına kadar indirgeyenler (genellikle yabancı filozoflar) de vardır.


Dinin objesi ve hedefi insan olduğuna göre onun değişik coğrafyalarda yaşayan insanlarca farklı algılanabileceğini, toplumların duyuş, düşünüş, davranış, anlayış, kavrayış ve mevcut yaşayış biçimleriyle etkileşebileceğini de kabul etmek gerekiyor. İşte bu anlamda, ortaya çıkan ve toplumsal dokuya uygun bir şekil kazanan dine sosyologlarca “halk dini” denilmektedir. Bu “halk dini” algısı içerisinde, halkın mevcut kültüründe var olan geleneksel öğeler (mitolojik değerler, sözlü aktarımlar, deyişler, diğer folklorik unsurlar) de asıl dinin (İslam) akideleriyle birlikte yaşamaya devam eder. Burada altının çizilmesi gereken şey “aslında değişenin din değil dini anlayış” olduğudur. Aleviliğin köklerinde, İslam öncesi dinsellik ve geleneksel kültürden böylesine etkilenen bir dinin ya da din anlayışının çok önemli bir yeri olduğu kuşkusuzdur.


Aleviliğin ortaya çıkmasında tasavvuf olgusunun da yeri büyüktür. İsmini ilk dönemdeki kimsesiz ve yoksul Müslümanların oluşturduğu topluluk (Suffa) gibi yaşamaktan ya da Arapça temizlik anlamına gelen “saf” kökünden alan tasavvuf, Anadolu’daki göçer Türklerin kültürüne uygun şekilde gelişerek Aleviliğin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Tasavvufta asıl olarak “bireysel anlamda benliğini körleme” gayreti vardır ki bu derinleşerek “Dünyaya karşı mesafeli durma, bir lokma bir hırka” anlayışına kadar da uzanabilir.


Kısmetse haftaya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi