Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Anladığım Alevilik (5)

Anladığım Alevilik (5)

Alevilikte Şamanizm izleri...
“Aleviliğin, Şamanizmin bir versiyonu olduğu” şeklindeki iddiayı, bir bütün olarak haklı ve tutarlı görmek çok mümkün değildir. Ama izlerini taşımadığını söylemek de yanlıştır. İlinti; sosyal yaşam ile din arasındaki etkileşimden kaynaklanmaktadır aslında.
Bu çerçevede değerlendirildiğinde, Türklerin yeni dini (İslam) kabul etmeleriyle, mevcut sosyal yaşam gerçeklerini bir anda ve tümüyle terk etmeleri beklenemezdi elbette. Şamanizmin Alevilerin (özellikle Kızılbaşlar) inanış ve yaşayışlarında daha çok yer etmesinin nedeni ise, daha önce de belirttiğimiz gibi, bu toplulukların (yeterli) yazılı dinsel kayıtlara-kaynaklara ve dolayısıyla entelektüel birikime sahip olmamalarıdır diye düşünüyorum.
Mesela; Şamanizmdeki “ata” kültü ile Alevilikteki “evliya” figürü arasında önemli benzerlikler vardır. Onlar her daim “bilen, gören, veren, üstesinden gelen, insanüstü güçlere sahip” varlıklardır. Dini merasimleri idare eden, mistik anlatıları sunan, ağıtlar yakan, şifa sunan, şevk veren şamanların ve kamların yerini, Alevilikte dedeler ve ozanlar almıştır. Onlar da dini merasimleri yöneten, sosyal olaylara müdahale eden, taliplerin (bağlılar) sorunlarını çözen, evliklerine karar kılan, doğacak çocuklarına isim veren toplum önderleridir.
Mistik anlatıların, dinsel törenlerin şamanizmdekilerle büyük benzerlikler gösterdiği de aşikârdır. Ülkemizde saz sanatçılarının ve halk ezgilerinin pek çoğunun Alevi cemaatlerinden çıkmasının ve bunların büyük bir kısmının dede ve onların sülalelerinden olmasının nedenlerinden birisi de bu olsa gerektir.
Ancak bütün bu benzeşmeler, daha önce anlattığımız dinsel temeller ve özellikle Ehl-i Beyt sevgisi ve bağlılığı göz önünde bulundurulduğunda, Aleviliğin gizli bir Şamanizm olarak nitelendirilmesi için yeterli kabul edilemez.
ALEVİLİKTE “SIR”
Alevilikte dini inanç ve ritüellerin bütününe “sır” denir. Aslında bu bir “gizleme veya gizlenme”dir. Belki her tarikatta olan bir şeydir ama Alevilikteki farklı siyasal etkilerin (baskı, korku) daha çok olduğudur.
Ancak son zamanlarda güçlenen sivil toplum, iç içe yaşanan şehir hayatı, toplumların üzerindeki baskıların azalması, özgürlüklerin benimsenmesi sayesinde “sır”lar açığa vurulmuş, mesela cem törenleri televizyonlardan naklen yayınlanır olmuştur. Böylece küçük-kapalı toplumlarda sır olarak tutularak korunabilen öğreti ve ritüeller yaygın ve dağınık şehir toplumundaki insanlara ulaştırılabilir olmuştur.
Bu arada cem törenlerine sadece yetişkin insanların katılabildiğini ve evlilik şartı arandığını da belirtmek gerekiyor. Tanrıyla kavuşmanın gerçekleştirilmeye çalışıldığı bu törenlerde “çerağı üfleme” merasiminin “mum söndü” şeklinde algılanmasının ne derece sığ bir yorum ve ayıp şey olduğunu sanıyorum bu şart bile tek başına anlatmaya kâfidir. Bunun sebebi muhtemelen; Alevilikte, Sünni anlayışın tersine olarak, sosyal ve dinsel yaşamda kadın ve erkeğin daha çok yan yana olmasının anlaşılmasındaki güçlüktür diye düşünüyorum.
MUHASİPLİK VE DÜŞKÜNLÜK
Muhasiplik yol ve ahret kardeşliği anlamına gelir. Bununla insanlar arasında kardeşlikten öte derin bağlar kurulur. Önceden belirlenen adaylar cem törenlerinde, dedeler tarafından “kardeş-bacı” ilan edilir. Davranışlarında kesin bir bağlayıcılık kabulünün içine girerler. Bunlara uymayan insanlar “düşkün” ilan edilir ve cezalandırılarak toplum dışına itilir. Mesela; zina, tecavüz, hırsızlık, muhasiplik andından dönüş düşkün ilan edilme sebeplerindendir.
Ancak birey kimliğinin geliştiği günümüz şehir yaşamında, bütün bunların ciddi manada anlamını yitirdiğini söylemek mümkündür. Dedeler, toplumu bütünüyle kontrol edebildikleri dini-mistik-sosyal önderliklerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir. Günümüz Türkiye’sinde diğer (Sünni) tarikatlar güçlenirken, Alevilerdeki bu dinsel ve sosyal otorite zayıflaması her ne kadar aleyhte bir durum gibi gözüküyorsa da ben bunu, şehir yaşamı içerisinde insanların daha özgürce birbirlerine yaklaşabilecekleri olumlu bir durum olarak değerlendiriyorum.
ALEVİLİK, CUMHURİYET, LAİKLİK VE SOL
Cumhuriyetin kuruluş aşamasında Bektaşi dergâhı milli mücadeleye önemli katkılar yapmıştır. Ancak tekke ve zaviyelerin kapatılmasından Alevilik de etkilenmiş, Sünni tekkeler gibi onların da mallarına el konulmuştur. Bu arada devlet, toplumu mistik güçlerden kurtarmak üzere, bilgiyi merkeze alan ama gerçekte Sünni anlayışın egemenliğinde olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur.
Bütün bunlar Alevileri yaralamıştır ancak yine de Alevi Bektaşi şeyhleri Cumhuriyet döneminde (kalkışmada bulunmadıkça) sürgün yememiş, zarar görmemişlerdir. Dahası devlet mekanizmasında, siyasal ve sosyal yaşamda kendilerine yer bulabilmişlerdir. Bu sebeplerle Aleviler her zaman, yeni devletin kurucu iradesi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve onun laik yaşam anlayışına kendilerini daha yakın bulmuşlardır.
Son on yıllarda, şehir yaşamıyla birlikte geleneksel yapısından kopan bazı Alevilerin kafasının materyalist bir felsefe ve zamane kavramlarla karıştırıldığı bir vakıadır. Aleviliği “Anadolu’nun otantik öğretisi” olarak gören Hacı Bektaşi Veli Kültür ve Tanıtma Dernekleri, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri bu türden örgütlenmelerdir. Bu yönleriyle, Aleviliği “İslam’ın özü ve İslam’ın Türk yorumu” olarak gören Cem Vakfı ve Ehl-i Beyt Vakfı’ndan ayrılmaktadırlar.
Sonuç itibarıyla; Alevilik bugün ortak bir teolojik anlayıştan yoksundur. Belirleyici bir dini otorite de mevcut değildir. Belki Avrupa’da kurulan “Dedeler Konseyi” bunu karşılayabilecektir ama anlaşılan odur ki bunun için çok zaman gerekecektir. Sorunsalın temelden çözümlenebilmesi için başvurulabilecek asıl kaynağın yine Kur’an olması, sosyal barış için “Le kum dinikum veliyedin” kaidesinin esas alınması gerektiği kanaatindeyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi