Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

TÜSİAD’ın anayasa önerisi üzerine

TÜSİAD’ın anayasa önerisi üzerine

TÜSİAD’ın İstanbul’daki toplantısında yeni Anayasa ile ilgili önerileri zamanla insanların halkı daha iyi tanımaya ve anlamaya başladığını göstermektedir. Bundan önceki tutumu Türk halkının yapısı ve ruhu ile uyuşmuyordu. İmam-Hatipler hakkındaki raporu hâlâ içimizi sızlatmaktadır. Fakat bu toplantıda halkın idrakine doğru hayli mesafe aldığını görmekten mutluluk duyduk.
Anayasa’nın değişme zaruretine vurgu yapması ve özellikle kamu görevlileri, milletvekilleri ve öğretim üyelerinin başörtüsü takmalarının bir sakıncasının olmadığını ifade etmesi sevindirici bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.
Türkiyeli insanların insani haklarına kavuşması yolunda umutlar inşallah boşa çıkmayacaktır. Bu kanaatimiz anılan toplantı ile de kuvvetlenmiş bulunmaktadır. Milletvekili olan bir hanımın, dini inancından fedakârlık yaparak siyasete katılması son derece ilkel bir anlayıştır. Devlet memurluğu yapan hanımlar da bu çerçevededir. Ya Müslüman bir hanım, devlet kademelerinde hizmet verebilmek için dini inancını askıya alacak, hizmetini vicdan azabı ile devam ettirecek yahut devlet hizmetinden ebediyen uzaklaşmış olacaktır. Bu anlayış değişikliğinin uygulama değişikliğine dönüşmesi bizi mutlu ediyor.
Ancak, TÜSİAD’ın açıklamasında bir istisna olmuştur ki, bu istisna savunulan düşünce ile çelişmektedir. Devlet görevi yapan kadınlarla milletvekilleri başlarını örtebilirler, fakat öğretmenler, askerler, polis memurları ve hâkimler başlarını örtme hakkından yararlanamazlar. Bunun gerekçesi olarak da bu memurların, vatandaşlara karşı tarafsız davranmalarına aykırı görülmesidir.
Peşin olarak söylemeliyiz ki; eğer başörtüsü halk karşısında tarafsız davranmaya sebep olarak gösteriliyorsa, bu durum diğer devlet memurları ile milletvekilleri için de söz konusudur. Başörtülü öğrenciler için ise negatif olarak etkilenmek söz konusudur. Zira başörtüsü eğer dini bir simge olarak algılanır ve değerlendirilirse o takdirde milletvekillerinin de vatandaşlara tarafsız davranmasına engel olmaz mı? Yine devlet memurluğu yapan başörtülü bir hanımın, başı örtülü olmayanlara karşı ayırım yapmasına vesile olmaz mı?
Esasen ileri sürülen bu gerekçede tutarsızlık vardır. Başörtüsü aslında bir simge midir, önce bunun belirlenmesi lazımdır? Başörtüsünün dini simge olup olmadığına TÜSİAD değil dinin kendisinin hükmetmesi gerekir. İslam dininin hiçbir kaynağında başörtüsünün, dinin bir simgesi olduğu hakkında her hangi bir kayıt, bir bilgi yoktur. Dinde olmayan bir bilgiyi sanayiciler yahut siyasetçiler mi ortaya koyacaklardır? Bu konuya karar vermek dini alanda uzman olanların işidir.
Başörtüsü aslında dinin değil, belki kadının simgesidir. Başörtüsü, takan kimsenin kadın olduğunu gösterir. Bu da bir ayırımcılığa sebep teşkil etmez. Dünyanın her yerinde başörtüsü bir dine mensubiyetin değil, belki kadınlığın simgesidir.
Bir şeyinin hükmünün dinde yer alması, o şeyin mutlaka dini simge olmasını gerektirmez. Eğer din, onun simge olduğunu belirlemişse ancak o zaman simge olabilir. Kullar bu konuda kendi kafalarına göre karar verme yetkisine sahip değillerdir.
İslam’da tek dini simge vardır, o da “kelime-i şehadettir.” Bu kelimeyi söyleyen, yahut yazısını göğsüne takan kimselerin Müslüman olduklarını gösterir. Eğer bir kimse kamu kurumunda şehadet kelimesini bir levha halinde yakasına takarsa işte simge budur. Bu yapılırsa belki o zaman tarafsızlığın korunamamasından söz edilebilir. Nitekim, Hıristiyanlardaki “Haç” dinin bir simgesidir. Başörtüsü ise böyle bir şey değildir. Başörtüsü sadece setr-i avrettir. Yani İslam dininin avret dediği saçları örtmekten ibaret bir olgudur. Nitekim erkekler de avret yerlerini örtmekle mükelleftirler ve örtmektedirler. Fakat hiçbir zaman pantolon giyinmeyi yahut avret yerlerini örten iç çamaşırını dini simge olarak düşünmek mümkün değildir. Bunun gibi kadınların örtülerini de böyle düşünmek mümkün değildir.
Sonra, başörtüsü sadece Müslüman hanımlara mahsus bir olgu değildir, belki Hıristiyan rahibeleri de başörtüsü takmaktadır. Yahudi hanımları da başörtüsü takmaktadır. Kilise ve Havraların önünde durup bir gözlem yapılırsa, başörtülü nice gayr-i Müslim hanımların var olduğu görülür.
Başörtüsünü dini bir simge olarak kabul ettiğimiz takdirde, başın açıklığını da tam tersine dinsizlik simgesi olarak kabul etmek gerekir. Çünkü başı açık olmak başörtüsünün tam tersidir. Birinin hükmünün de ötekinin zıddı olması gerekir. Böyle olursa kamuda görev yapan hâkim, savcı, polis ve öğretmenlerin başı örtülülere karşı tarafsız olmamaları gerekir. Oysa böyle değildir.
Kanaatimizce bir düşünce tek taraflı değil belki çift yönlü olarak ele alınmalıdır. Aksi takdirde tutarsızlık olur. Şunu ifade etmemiz gerekir ki, örtülü olmayan bir kadın İslam’a göre kusurlu olabilir, fakat asla dinin dışında kabul edilemez. Önemli olan inançtır. İnanç ise kişilerin kalbindedir. Bunu açıklamadıkça kimse bilemez. O halde, TÜSİAD’ın Anayasa teklifindeki istisnai çekince tutarlı değildir. Bu düşüncenin din uzmanlarıyla görüşülerek tekrar gözden geçirilmesi gerekir.
Türkiye’de artık başörtüsü, daha geniş ifade ile örtü sorununun çözülmesi gerekir. Bu konuda TÜSİAD’ın attığı bu adımı önemsiyor, eksiği olmakla beraber, bu alanda atılmış önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi