Faruk Çakır

Faruk Çakır

Şiddeti şampiyon yapanlar kim?

Şiddeti şampiyon yapanlar kim?

Genelde spor, özelde ise futbol, üzerinde en çok konuşulan konulardan biridir. Zaten ülkemizde spor denildiğinde de futbol akla gelir. En küçüğünden en büyüğüne kadar herkes bu konuda ‘uzman’dır. Her hangi bir yerde, her hangi iki takım maç yapsa, o maçı belki de bin farklı şekilde değerlendirenler olur. Kimi hakemin maçı iyi yönettiğini, kimi de tam tersini iddia eder. Aynı şekilde oyuncular, yöneticiler ve seyirciler hakkında da sonu gelmez değerlendirmeler yapılır. Bu tartışmalar ancak “Nasreddin Hoca metoduyla” yani “Sen de haklısın, sen de haklısın” denilmek suretiyle sona erebilir.
Günümüz şartlarında sporu, gençlerin futbol merakını görmezden gelemeyiz. Ancak onun ‘zararlarını’ da görüp, hiç değilse teşvik etmememiz lâzım. Türkiye’yi idare edenlerin bir yanlışı da bu merakı kamçılayıp, her fırsatta ‘fanatikliği’ teşvik etmeleridir. Seçim meydanlarında da görüyoruz. Sanki binlerce kişinin çalıştığı fabrikalar açmışcasına, “Biz şu kadar futbol sahası, şu büyüklükte stadlar yaptık” diye övünüyorlar. Keşke milleti uyutma vasıtası haline gelen futbol sahaları ve stadlar yapmakla değil; aynı büyüklüklerde ve sayıda kütüphaneler, hastahaneler ve fabrikalar yapmakla övünebilsek!
Kimi yöneticiler de futbolu teşvik ederek, gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tuttuğunu düşünüyor. Bu da doğru bir yaklaşım değil. Çünkü ölçüsüz futbol sevgisi, başka ‘kötülük’leri aratmayacak seviyeye gelebiliyor. Elbette ‘kötü emsal olmaz’ ama aklı başında gençlerin bile futbol ‘hastalığı’ dolayısıyla çoğu zaman ölçüyü kaçırdıklarına şahit oluyoruz.
Meselâ, yakın zamanda Bursa’da yaşanan ‘kavga’yı düşünelim. Yüzlerce, belki de binlerce ‘taraftar’ kaldırım taşlarını sökerek güvenlik kuvvetlerine saldırdı. Neticede Bursaspor ile Beşiktaş maçı (7 Mayıs 2011) tatil edildi, oynanamadı. O görüntülere bakıp da “Futbol barıştır, gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutar” diyebilir miyiz? Mevcut haliyle futbol, maalesef gençleri kötülüklere yönlendiriyor. Keşke ‘taraftar’lık belli bir seviyede ve ‘ölçülü’ kalabilse? Gerçi, “Ölmeye ölmeye ölmeye geldik. Bu maçı almaya geldik” diyen taraftardan ‘ölçülü’ hareket etmesini beklemek abes, ama biz yine de öyle olmalarını temenni edelim.
Tabiî ki madalyonun bir başka yönü daha var. O da taraftarı bu hale getiren, şiddete ve ‘kavga’ya teşvik edenler... Kim ne derse desin, bu noktada en büyük kabahat medya vasıtalarınındır. Bir hafta bitmeden, bir sonraki haftanın maçlarından bahsederek adeta ateşe körükle yaklaşıyorlar. Yapılan yorumlar, konuşma ve tartışmalar ‘kavga’yı alevlendirmeye yarıyor. Şiddete teşvik edilen taraftar da ortalığı toza dumana katınca, ‘suçlu’ aranmaya başlanıyor. Bunca tahrik, bunca şiddet teşviki başka nasıl sonuçlanabilir ki? Düşünün, bu kavgalar neticesinde birbirine ‘düşman’ olan komşu şehirler meydana getirmiş durumda. Hani futbol dostluk ve kardeşlik tohumları ekiyordu? Daha çok izlenme uğruna şiddeti teşvik eden medya, bu neticeyi tahlil etmeyi düşünür mü? İnanın, asıl suç ve kabahat ‘kavga’ eden taraftarda değil, onları bu hale getiren yönetici ve medyadadır.
Spor kulüpleri ile sporda şiddet probleminin araştırılması amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, sahadaki şiddet ve saldırganlık olaylarının en çok futbolda yaşandığını ortaya koymuş. (AA, 11 Mayıs 2011)
Futbol kulüpleri bu raporu ciddiye almalı, üzerlerine düşen görevi yerine getirmeli. Aksi halde futboldaki şiddetin zararı onlara da donunur...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi