Faruk Çakır

Faruk Çakır

Öncelikli ve önemli

Öncelikli ve önemli

Devlet imkânlarının verimli kullanılamaması Türkiye’nin aşamadığı bir problem olarak karşımızda duruyor. Hepimizin şikâyetçi olduğu haksızlık, yolsuzluk ve yoksulluğun bir kaynağı da ‘kamu imkânları’nın adil dağıtılmaması, israf edilmesi değil mi?
Kurt gövdenin içine girdiği için, en hassas olunması gereken konularda bile ihmaller yapılıyor. Oysa “tüyü bitmedik yetim hakkı”na en çok riayet etmesi gereken ülke olmamız gerekmez mi? Nitekim geçmiş asırlarda ve yıllarda bu hususa dikkat çeken onlarca belki de yüzlerce ‘kıssa’ dinlemişizdir. Ne var ki, inanç temellerimize saldıran dünyevîlik, menfaat ve bencillik anlayışı bu husustaki hassasiyetimizi törpüledi. Maalesef, yolsuzluk ve usulsüzlük konusunda ‘başka ülkeler’i aratmayacak hale geldik.
Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Doğan, durumun vahametine dikkat çekerek ‘’Kamu kaynaklarının verimli kullanılabilmesi, yolsuzlukların ortadan kaldırılması ve sonunda kamu yönetimine karşı güvenin arttırılması yaşam kalitemiz için öncelikli ve önemlidir’’ demiş. (AA, 17 Mayıs 2011)
KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Doğan, ‘yaşam kalitesi’nin iyileştirilmesinde her kesimin ve kişinin sorumluluğu bulunduğunu da söylemiş ve bunun tek başına bir kişi ya da grubun üstlenebileceği bir sorumluluk olmadığına dikkat çekmiş. Demek ki yolsuzluk, yoksulluk ve usulsüzlüklere karşı mücadele edebilmek için de yürekler topyekûn, tek yürek gibi çarpmalı...
Türkiye’yi idare edenler bu konuları kendilerine gerçekten ‘dert’ ediniyorlarsa, ‘çare’lere müracaat etmekten de geri kalmamalıdırlar. Kamu kaynaklı usulsüzlüklerin sora ermesinin bir yolu da ‘devlet’in mümkün olduğunca bu işlerden elini çekmesidir. Devlet, düzenleyici ve kontrol edici görevini yapıp, ‘imkân ve zenginlik dağıtan makam’ olmaktan çıkabilirse kamu imkânlarının israf edilmesi de önlenebilir. Nitekim ‘devlet’in ekonominin merkezinde olduğu, ‘imkân dağıtıcı’ gibi davrandığı kapalı ekonomilerde yolsuzluğun önü alınamamıştır. En çarpıcı örneği eski ‘demir perde’ ülkeleridir. Berlin Duvarının yıkılması sonrasında ortaya çıkan yeni dünya düzeni, bu ülkeleri yönetenleri ciddî anlamda zorlamış ve neticede onlar da şeffaflaşmaya mecbur kalmıştı. Türkiye’de de şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim oluşturulabilirse; usulsüzlük, yolsuzluk ve yoksulluk o nisbette sona erer.
Devlet imkânlarının israf edilmesi dolayısıyla ortaya çıkan tablo, bütün bir millete ağır faturalar ödetiyor. İsraf denince akla sadece su ve ekmek israfı gibi konular gelmemeli. Elbette bu konulardaki israf da önemlidir, ama asıl israf başka konularda. Yapılan ihaleler, zamanında bitirilemeyen işlerin Türkiye’ye ödettiği faturanın farkında mıyız? Aynı şekilde ‘beyin’ israfı da söz konusu. Pırıl pırıl gençlerimiz ‘yasaklar’la ve çağın şartlarına uymayan metodlarla eğitiliyor ve neticede huzursuz bir kitle ortaya çıkıyor. Sistemden kaynaklanan ‘beyin göçü’ de başka bir israf kaynağı. Düşünün, üniversiteyi bitirinceye kadar Türkiye’de eğitim alan bir öğrenci tam ‘iş başı’ yapacağı sırada; biraz da şartların zorlamasıyla başka bir ülkeye gidiyor. Yetişmesinde hiçbir maddî katsısı olmayan bir toplum, nisbeten hazır bir ‘eleman’a kavuşmuş oluyor. İşte Amerika örneği... Herkes biliyor ki, Amerika’da sırf dışarıdan gelen öğrencilerin okuyabilmesi için ‘üniversite şehirleri’ kurulmuş. Burada arzu ettikleri eğitim imkânını bulamayan binlerce öğrencimiz bu yolla Amerikan ekonomise can veriyor. “Beyin göçü” de dolaylı bir israf değil mi?
Madem bu meseleler önemli ve önceliklidir, o halde gereği de yapılsın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi