Faruk Çakır

Faruk Çakır

Gecikmiş hesap

Gecikmiş hesap

Nihayet, etkileri hâlâ devam eden 12 Eylül 1980’deki askerî darbeye imza atanlara hesap sorulması gündemde. Dönemin seçilmiş hükûmetini silâh zoruyla deviren, sonrasında da hazırlattıkları anayasayı millete dayatan darbeci komutanlardan hayatta kalan son ikisi ifade vermeye çağrılmış. Darbecilere ne sorulacağını ve onların da ne cevap vereceğini bugünden bilemeyiz, ama hesap sorulacak olması da başlı başına müsbet bir gelişmedir.
Tabiî ki bu hesap sorma geç kalınmış bir hesap sormadır. Fakat önemli olan, bunun bundan sonraki darbecilere ‘caydırıcı etki’ yapmasıdır.

Türkiye’de siyaset kurumunun karşı karşıya kaldığı bütün darbeler, aslında millete karşı yapılmış darbelerdir. Milletin seçme ve seçilme hakkı elinden alınmış ya da “Şunu seçmek zorundasın” denilmiştir. Nitekim, hemen her darbeden sonra milletin teveccüh ettiği partiler ya seçime sokulmamış ya da adayları veto edilmek suretiyle seçimlere girmesi engellenmiştir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen milletimiz, darbecilerle mümkün olan en erken zamanda ‘sandıkta’ hesaplaşmasını da bilmiştir. Bu yönüyle bakıldığında millet, darbecileri zaten yargılamış ve hem sandıkta, hem de vicdanlarında mahkûm etmiştir. Hangi darbeci milletin içine çıkıp, ‘duâ’ alabilir? Darbecilerin, darbe öncesinde ve sonrasında milletten kopmuş olmaları onların gerçek anlamda mahkûm olduklarını da gösterir. Buna ilâve olarak adalet önüne çıkarılmaları ve hak ettikleri cezayı almaları gelecek yıllar için de önemlidir.
Her zaman ifade edildiği gibi, adaletin yerini bulması, gecikmemesiyle de alâkalıdır. Geciken adalet, çoğu zaman adalet olmaktan çıkar. Keşke darbeciler, çok daha önce yargılanıp hak ettikleri cezaları alabilseydi. Darbecileri ‘erken’ yargılamak elbette kolay değil, ama imkânsız da değildi. 12 Eylül sonrası işbaşına gelen hükümetler bu konuda adım atmakta geciktiler. Elbette onların da elini koluna bağlayan anayasa maddeleri vardı. Yıllar önce darbecilerin dayattığı 12 Eylül 1982 anayasasının pek çok maddesi değiştiğine göre, keşke değişiklikler darbecileri yargılamayı engelleyen maddelerden başlayabilseydi! Anayasanın neredeyse yarısı değişti, ama darbecileri yargılamaya ancak sıra geldi.
Darbecileri yargılarken onlara destek veren sivil uzantıları da devre dışı bırakabilmek lâzım. Herkes biliyor ki, silâhlı darbeciler, silâhsız darbecilerden destek ve teşvik görüyor. Medyanın da bu noktadaki suçunu itiraf etmesi lâzım. Habbeyi kubbe yaparak siyasetçileri kötüleyen medya, sıra silâhlı bürokratların yaptıklarına gelince sus-pus oluyor. Meselâ, her fırsatta milletvekillerinin dokunulmazlıklarından haklı olarak şikâyet ediliyor, ama aynı dokunulmazlıkların silâhlı bürokratlar için de var olduğu unutuluyor. Niçin sadece milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için kampanyalar açılır da, “Bütün dokunulmazlıklar sona ersin” denilmez? Silâhlı ve silâhsız bürokratların var olan dokunulmazlıkları da suç işlemeyi teşvik etmez mi?
Hatırlamak lâzım ki, yıllar önce açılan bir kampanya ile milletvekillerinin lojmanları satıldı, ama diğer memur lojmanlarına sıra gelmeden konu unutuldu. Niçin? Milletvekilleri için lojman yanlış da, diğer bürokratlar için doğru mu? Çok özel yerler ve durumlar hariç, devletin ‘lojman zengini’ olması çağın şartlarına uygun değil.
Keşke Türkiye, yanlış yapanlara hesap sormakta geç kalmasaydı. Neyse, “Bunda da bir hayır var” diyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi