Faruk Çakır

Faruk Çakır

Medyadaki itiraflar devam etmeli

Medyadaki itiraflar devam etmeli

Gelişmeyen her demokraside olduğu gibi bizim dertlerimizden biri de darbelerdir. 1960’daki 27 Mayıs darbesiyle başlayan süreç, sanki otomatiğe bağlanmış gibi her 10 yılda bir tekrarlandı. Son yıllarda ise silâhlı müdahale yerine silâhsız, ama aynı neticeye ulaşmak için yine müdahaleler yapıldı.

Askerî müdahalelerin Türkiye’ye maddî ve manevî maliyetini tartışmak her halde gereksiz. Basit bir hesapla her müdahale ülkemizi 10 yıl geri götürmüş bu netice darbecilerin kabahatli olduklarını görmeye yetmez mi? Tabiî ki darbeleri konuşurken, darbeye zemin hazırlayan, darbecileri teşvik eden ve onları ‘kuyu’ya itenleri de unutmamak lâzım.
İnkâr edilemeyecek bir gerçek var ki, medya; darbecileri teşvik eden bir kuvvet olmuştur. Yazılan yazılar, atılan manşetler incelendiğinde, medyanın bu konuda sınıfta kaldığı tartışmasızdır. En basitinden “Gelen ağam, giden paşan” tavrı sergilenmiş, her fırsatta siyasîler kötülenirken darbeciler övülmüştür.
Medya, yaptığı yanlışları çoğu zaman görmemiş, ara sıra yanlışı itiraf edenler çıksa da sesini duyuramamıştır. Nitekim, son günlerde de dile getirilen bir itiraf dolayısıyla, itirafın sahibine ‘medya linci’ yapılmak isteniyor. Televizyoncu ve gazeteci Mehmet Ali Birand, ‘Genlerimizde darbecilik vardı’ diye yazınca bir anda kıyamet koptu. Elbette bu itiraf dolayısıyla Birand’ı doğrulayan ve tebrik edenler de oldu, ama ‘merkez medya’ olarak isimlendirilenler bu itirafı görmek istemedi. Görenler de “Bu itirafın zamanı mıydı?” dercesinde hadiseye yaklaştılar.
Birand, geçtiğimiz günlerde Posta Gazetesi’nde “Darbecilik medyanın genlerinde var. Askerî darbeyi laik kesim kışkırttı” demiş ve tartışma başlamıştı. Birand, TRT Haber’de yaptığı söyleşide de benzer açıklamalarını sürdürüp şöyle demiş: ‘’Aslında laik siviller askerleri kışkırttı, askerler de buna hazırdı. Yani ikisi arasında bir zorlama olmadı. Hani ‘sen şöyle yapsan da ben böyle yapsam da’ değil. Birlikte hareket edilen, aynı dünya görüşünü paylaşan insanların buluştuğu bir kulüp gibi oldu. Bu kulübe ben de dâhildim. Yani benim için de evet ‘asker gerektiği zaman müdahale edebilir’ idi. Bunun aksini söyleyecek benim kuşağımda kimse olamaz. Buna itiraz etmiş olan olabilir. Anlatabiliyor muyum? Ama buna itiraz edecek ‘Hayır bu öyle değildi’ diyecek kimse olamaz. Zaten bunu söylediğimden dolayı bu bir itiraf da değil, bu bir saptama. Yani bu böyleydi. Çok özür dileriz. Biz böyle yetiştirildik. Yani Cumhuriyet çocukları olarak böyle yetiştirildik. Ne yapalım. Sonradan bunun doğru olmadığını Genelkurmay’ın Parlamento’dan daha önemli olmadığını zaman içinde öğrendik, sonra da değişildi. Ama kimse buna itiraz edemez.’’
“Gönül bağı nereden geliyor iki taraf arasındaki?” sorusunun cevabı da çok çarpıcı: ‘’Bu eğitim, sivilde ilkokulundan başlar, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’la başlar, rap rap yürüyüşünden başlar ilkokulda. Avrupa’da olsun Amerika’da olsun, millî marş söylenmez okullarda. Biz böyle yetiştirildik. Türkiye korunması kollanması gereken bir toplum, halk cahil, koyun sürüsü, politikacı üç kâğıtçı, yolsuzluk yapan her an o şeyi kafasını çelebilir o toplumun. Onun için birilerinin sağlam durması gerekecek. ‘Kim duracak? Zinde kuvvetler…Biz sokağa çıkıp ‘hayır laikliği biz koruyacağız’ diyeceğimize jandarma olarak askeri kullandık. Askeri kışkırttık.’’ (Cihan Haber Ajansı, 5 Haziran 2011)
Bu itiraf sonrası, eğitimin ne kadar önemli olduğu bir defa daha ortaya çıkmıyor mu? Çocuklarımıza dayatılan ‘and’ın basit bir şey olmadığı, zihin kodlarını değiştirmeyi hedef aldığı başka nasıl ifade edilsin?
Umalım ki Birand’ın itiraflarını diğer meşhur medya mensupları devam ettirsin ve Türkiye’de neyin ne olduğu daha iyi öğrenilsin. Zaten medyanın temizlenmesi de bu itiraflara bağlı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi