Faruk Çakır

Faruk Çakır

Menderes’e duyulan hasret

Menderes’e duyulan hasret

Türkiye’deki ‘tek parti’ devrini sona erdiren ve 10 yıl boyunca başbakanlık yapan merhum Adnan Menderes’i, haksız yere idam edilişinin yıldönümünde bir defa daha rahmetle hatırladık. Elbette, Menderes ve onun gibi millete hizmet edenleri sadece doğum ya da vefat yıldönümlerinde hatırlamak yetmez. Başta çocuklarımız olmak üzere gençlere ve ‘ihtiyarlar’a da, onu ve onun gibi ‘hizmet eden’leri tanıtmak lâzım.

İnsanoğlu ‘unutma hastalığı’ ile muzdarip olduğu için, merhum Adnan Menderes ve ekibinin; millete ve ülkeye yaptığı hizmetler yeterince ve belki de hiç bilinmiyor. Bilinmiyor, çünkü öğretilmemiş... Geçmişte, ders kitaplarında neredeyse Menderes ve arkadaşları suçlanır, itham edilirdi. Düşünün ki 27 Mayıs 1960 darbesi, yıllar yılı ‘bayram’ olarak kutlanmıştır! Menderes ve iki bakanını idam eden bir anlayışın, üstelik bu tarihi de ‘bayram’ ilân edince; o dönemden ‘iyi’ anlamda bahsetmelerini beklemek mümkün mü?
Bazıları, 1950 ile 1960 arası süren “Menderes devri”nde yapılanları bugün yapılanlarla kıyaslayıp istihza ediyorlar. Böyle düşünenlerin unuttukları ilk nokta, merhum Menderes ve arkadaşlarının kime karşı bu ‘hak’ mücadelesini verdikleridir. 14 Mayıs 1950’de ‘tek parti’yi devirerek iktidar olan DP’nin karşısında “Milli Şef” ve “İkinci Adam” vardı. (Şevket Süreyya Aydemir, M. Kemal ile ilgili kitabına “Tek Adam”, İsmet İnönü ile ilgili olanına da “İkinci Adam” ismini uygun görmüştür.) “İkinci Adam”dan iktidarı alıp, onun insafsız muhalefetine rağmen millet desteğiyle 10 yıl başbakanlık yapmak günümüzle kıyaslanabilir mi?
Hem unutmayalım: Menderes’in rahmetle ve hasretle hatırlanmasının bir sebebi de iktidara gelir gelmez ilk iş olarak Ezan-ı Muhammedî üzerindeki yasağı kaldırmasıdır. “İkinci Adam” hayattayken ve “devrim”ler günümüze nisbetle çok daha ‘canlı’ iken atılan bu adım, bugünkü hangi ‘adım’la kıyaslanabilir?
27 Mayıs darbesi ve neticesinde yaşanan zulüm ve idamlar; Türkiye’nin önünü ciddî ölçüde tıkamıştır. Bu darbe ile ‘darbeler yolu’ açılmış, neredeyse her 10 yılda bir darbe yaparak ‘yönetime el koyma’ âdet haline gelmiştir. 27 Mayıs darbesinin başka pek çok zararları da olmuştur, ama en dikkat çekici zararı bu noktada olmuştur. Nitekim, Celal Bayar’ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, 27 Mayıs’ın yıldönümünde (2011) Yassıada’da düzenlenen “Bir Daha Asla” panelinde durumu ortaya koyarken şöyle demişti: “Harp Okulunun darbe kuşağı öğrencileri ‘Devletin kurtarıcısı sizsiniz’ zihniyetiyle yetiştirildiler. Darbe yapmak 27 Mayıs’la meşrûlaştı. Hatta şanlı bir görev haline getirildi. (10. Yıl Marşının dediği gibi her 10 yılda bir çıktık açık alınla siyaset sahnesine gibi bir durum oldu.) İç Hizmetler Kanununun 35. Maddesi bu dönemde kanun haline geldi. Darbeciler çıkardıkları anayasalar ve kanunlarla kendilerini korumaya aldılar.”
Şükürler olsun ki, darbeciler, açık ve gizli darbelerle; darbe yapmayı meşrû hale getirmek istediler, ama bu gayret millet nezdinde itibar görmedi. Milletimiz her imkân ve fırsatta darbecilere hak ettiği cevabı verdi. Önüne gelen ‘sandık’larda darbecileri mahkûm etti. Darbecilerin isimlerinin unutulup, mazlûmların rahmetle yad edilmesi başka nasıl izah edilebilir?
Şu da var ki, darbecilerin isimleri unutulsa da zulümleri unutulmuş değil. O gün zulümlere imza atanlar ‘bedduâ’ ile hatırlanmaya ve kınanmaya devam ediyor.
Türkiye’yi idare edenlerin Menderes’i örnek almalarını ve Namık Kemal gibi “Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin / Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten” şeklinde düşünmelerini temenni ederiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi