Faruk Çakır

Faruk Çakır

Kadına şiddetin fotoğraf

Kadına şiddetin fotoğraf

Genelde şiddet, özelde de ‘kadına şiddet’ Türkiye’nin acı gerçeklerinden biridir. Bilhassa son aylarda ve yıllarda, daha önceden yaşanmış olsa da duyulmayan çeşitlilikte ve yoğunlukta ‘kadınlara şiddet’ haberleri medyada yer alıyor. Maalesef hadise, ‘dövme’ sınırını çoktan aşmış, yaralama ve hatta öldürme sınırına dayanmış durumda.
Bunu bir tesbit olarak ortaya koyduktan sonra, bu şiddetin sebeplerini ve çarelerini de ortaya koymak durumundayız. Bugün itirarıyla medya, ‘şiddet’in fotoğrafını yayınlayıp, hadisenin gerçek sebeplerini ve çarelerini ortaya koyamamaktadır.
Bir gazetenin yayınladığı “Kadına şiddette son nokta” (Haberturk, 7 Ekim 2011) fotoğrafı ciddî bir tartışma başlattı. Fotoğrafı görenlerin büyük çoğunluğu—ki aralarında medya dernekleri de var—”Bu fotoğraf yayınlanmamalıydı!” diyerek tepki gösterdi. Fotoğrafta, sedye üzerinde yatan ve sırtından bıçaklanmış, kanlar içinde yatan ‘ölü bir hanım’ var!
Fotoğrafı yayınlayan gazetenin Genel Yayın Yönetmeni kendini savunarak, “O fotoğrafı basan, bastıran benim. Ama nedeni ben değilim. Nedeni sizlersiniz. Bana kızmakla bu işin çözüleceğini zannedenler” demiş. (Fatih Altaylı, Haberturk, 8 Ekim 2011)
Aynı gazetede yazan hanım bir yazar ise, çok haklı bir tepki göstermiş ve şöyle demiş: “Eğer dün o fotoğrafa bakmayıp gazetenin arkasını çevirdiyseniz, Barbadoslu şarkıcı Rihanna’nın yarı çıplak dans ederkenki bir görüntüsüyle karşılaşmışsınızdır! Gazetelerde kadın bedeninin hunharca sergilendiği arka ve ön sayfalardaki fotoğraflar benim için fark etmiyor! Hepsi pornografik!” (Balçiçek İlter, Haberturk, 8 Ekim 2011)
Kanaatimizce meselenin özü burada: Cinayet fotoğrafı olsun ya da olmasın, “kadın bedeninin hunharca sergilendiği arka ve ön sayfalar”da en büyük cinayetler işlenmiş oluyor! Bu noktadan baktığımızda “müstehcen kadın fotoğrafları” yayınlayan bütün gazeteler—TV’leri de unutmayalım!—ve elbette “Kadına şiddette son nokta” diyen gazete de suçludur. Dolayısıyla “O fotoğrafı basan, bastıran benim. Ama nedeni ben değilim” diyen yayın yönetmeni de hem suçludur, hem de olayın dolaylı da olsa ‘neden’lerinden biridir! Tabiî ki “kadın bedeninin hunharca sergilendiği” gazeteleri satın alan, dolaylı olarak onlara destek olan, müstehcen TV dizilerini “en çok izlenenler” listesine yerleştirenler de suçludur, suçluyuz!
Bakınız, müstehcenliğe genellikle “ahlâkı bozuyor” diye karşı çıkılır. Bu hadisede de görüldüğü üzere, müstehcenlik sadece ahlâkı bozmakla kalmıyor, dolaylı olarak “şiddet” tohumları da ekiyor. O halde, kadına şiddeti sona erdirmek isteyenler öncelikle müstehcenliğin her türlüsüne karşı çıkmalıdırlar. Geçen aylarda çok satan bir gazete “arka sayfa güzeli” uygulamasını (Türkçesi: Gazetelerin arka sayfalarına bastıkları müstehcen, açık saçık kadın fotoğrafları) tartışmaya açmış ve “Artık basmayalım” demişti. (Fatih Çekirge’nin yazısı, Hürriyet, 12 Mart 2011) Bu çağrıya biz de destek vermiş ve tebrik etmiştik, (Yeni Asya, 14 Mart 2011 tarihli yazımız) ama uygulama imkânı bulamadı.
Her türlü şiddeti sona erdirmek için “şiddet eken politika ve uygulamalar”a son vermek gerekir. TV’lerde ve “sanal âlem”de her gün şiddetin bir bakıma eğitimini alan çocuklar büyüdüklerinde şiddete başvurmaz da ne yapar? Çocuklarımızın izlediği “çocuk filmleri” bile onlara şiddet öğretmiyor mu?
“Kadına şiddette son nokta” fotoğrafını basan gazeteye kızalım, ama daha öncesinde her türlü müstehcen fotoğrafı basan gazetelere daha çok kızalım! “Güzel” olduğu iddia edilen müstehcen fotoğrafların “şiddete uğramış kadın fotoğrafları”ndan daha fazla tepkiyi hak ettiğini de unutmayalım. Bunu başarabilirsek, muhtemeldir ki “şiddet” sona erecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi