Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Televizyonlardaki sinsi tehlike reklamlar

Televizyonlardaki sinsi tehlike reklamlar

Televizyon reklamlarını izlediğimiz her an; özgürlüğümüz elden gitmiş, bilinçaltımız irademizin dışında birtakım “alımlar” yapıyor demektir.

En hafife aldığımız veya “Ben reklamlardan hiç etkilenmiyorum” dediğimiz anlar, en çok etkilendiğimiz zamanlardır.

Reklamlar kişilerin boş anlarını yakalar. Mesela bir dizi ya da film izliyoruz, reklam verildiğinde ne yapıyoruz, “kısa ara” vermiş oluyoruz.

İşte o boşluk anında reklamlar gizli ve açık mesajlarıyla öyle bir hücum etmiş oluyor ki; “günlük, haftalık ve aylık” olarak tükettiğimiz ürünlere baktığımızda hiç ciddiye almadığımız reklamların etkisinde kalmışız.

Esas bu noktada, büyüklerden ziyade geleceğe hazırlanan çocukları ve gençleri korumak mecburiyetindeyiz.

Özel televizyonların yüzünden ipin ucu öyle kaçtı ki “para kazanma ve tükettirme hırsı,” insani tüm değerleri silip süpürdü.

¥

Düzenli aile ortamlarındaki evlerde televizyon izleme süresi günlük 2 saatten fazla olmamalıdır. İki saati aşan izlenmede aile fertleri sadece aynı çatının altını paylaşmış olurlar.

İşte burada en büyük zararı yine çocuklar ve gençler görmektedir. Maalesef günümüzde büyükler de küçükler de televizyonların harp sahasındadır.

Bu harp sahasındaki en öldürücü silahlar ise reklamlardır. Gençlerin saf zihinlerini ve masumiyetini kullanan reklamlar, onları doğru ve düzenli bir hayattan koparmaktadır.

Mesela gençlerin marka tutkunluğu, hatta tapınma derecesindeki tutkunlukları, kullanmak istediklerin ürünün kalitesinden değildir, tamamen bilinçaltına yerleştirilen reklamların gizli yahut açık mesajlarıdır.

Örneğin, fast food türü ayakta ve hızlı beslenme mekanlarıyla ilgili olarak hemen bütün uzmanlar, zararlı olduğunu söylerler ama yine de buralar para basar.

Eliyle, parasıyla, aklıyla, kim kendisini bir tehlikeye atar. Üstelik anlık tehlikeler de değil, bütün ömrünü etkisi altında tutacak bir tehlike.

İşte fast foodlar bu tehlikenin reklamlardan gelen kısmıdır. Ayrıca çocuklara ve gençlere hitab eden yiyecek, giyecek ve oyuncak reklamları da öyle.

Küçükler masumiyetlerinin faturasını; “en iyi televizyon tüketicisi” sıfatıyla; “Para kazanalım da nasıl kazanırsak kazanalım” diyerek, tüm insani değerleri paraya endekslemiş kişi ve kişilerin kasalarını ve keselerini doldurarak ödüyorlar.

¥

Bu konular şimdiye kadar yazıldı, çizildi konuşuldu ama ne yazık ki, hep üstünkörü geçildi. Çünkü suya sabuna dokunma korkusu, insanların hep kıyıdan, köşeden dolaşmasına sebep oldu.

Oysa 1974 yılında o günkü hükümet ortaklarından MSP kanadının baskısıyla bir reklam yasası hazırlanmıştı. Hatırladığım kadarıyla şöyleydi:

“Reklamlarda çocuklara bedeni, ahlaki, fikri zararı dokunabilecek materyallerin reklamı yapılamaz. Çocukların inanç ve sadakat duygularından yararlanılacak metodlar kullanılamaz.”

Bu madde çok yerindeydi. Gelin görün ki, diğer koalisyon ortağı CHP tarafından hayata geçirilmesi engellendi.

Bu madde varlığını halen sürdürüyor. RTÜK isterse işler hale getirebilir veya en azından TRT sahip çıkabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi