Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Türkülerdeki Hekimlik

Türkülerdeki Hekimlik

“Meyve veren ağaç taşlanır” sözümüz hakikaten pek yerindedir. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ı, meyve veren ağaca benzetirim.

O kadar sağlıklı bir meyve veren ağaç ki; doktorlar, sağlık çalışanları, eczacılar ve sektörden para kazananlarının taşlamasından anlıyorum.

Beyaz önlüklü ekibin dışında kalan toplumun bütün kesimleri, bakanlığın icraatlarından son derece memnunlar oysa.

Belki de bu hükümetin başarı hanesindeki ilk sırayı, rüyasının dahi görülmesinin imkânsız olduğu sağlık hizmetleri almalıdır.

Cüzdanını vicdanının arkasına koyan ve hayata sadece cüzdanından bakan her sağlıkçı, çok rahatlıkla bakanlığın sağlık politikasını eleştirebiliyor.

Yalnız sağlık hizmetinden yararlanan vatandaşlarımız için bu “çekememezliklerin” bir kıymeti harbiyesi yok.

Milletimiz yaklaşık 80 yıldır, sağlık hizmetlerinden ve sağlıkçılardan, kendilerine merhamet ve vicdan gözlüğüyle bakılmasını istedi.

Maalesef mevcut iktidara kadar bu bakışlar hep boynu bükük kaldı. İlk defa bu iktidar, milletin sesine kulak verdi ve “cüzdana değil, vicdana baktı.”



Cüzdana bir örnek:

Bir tanıdığım geçenlerde gözlük numarası için mahallesindeki semt poliklinliğine gider. Tecrübeli ve yaşlıca doktor, muayeneden önce sağlık uygulamalarını bir güzel eleştirir.

Kendisinin; “halka hizmet” için bu poliklinikte çalıştığını ve aslında özel göz hastanelerinin, “30 bin lira maaş” verdiğini ama gitmediğini söyler.

“Halksever doktorumuz(!)” tanıdığımın göz muayenesi bittince, gözlük alımı için polikliniğin yanındaki gözlük mağazasını işaret eder.

Bilin bakalım bu göz mağazası kimindir? Tabii ki “halksever doktorumuzun.”

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın uygulamalarından kimlerin şikâyetçi olduğunu anlatmak için daha yüzlerce örnek verebilirim.



Yazının başlığına gelmek istiyorum.

Sağlık Bakanlığı kültürel anlamda çok harika bir işe imza atmış. “Türkülerdeki Hekimlik” adıyla bir kitap çıkarmış.

Geçen hafta Ankara’ya yolum düştüğünde değerli dost Kenan Şahin’in verdiği kitabı inceleyince gördüm ki, meğer bu milletin canı, hastalıklardan ve doktorlardan çok yanmış.

Hemen hemen türkülerimizin bütünü, doktorlara yalvarmakla ve hastalıklarına çare aramakla ilgili. Bu arayışları da şairlerimiz, ozanlarımız mısralara dökmüşler.

İşte onlardan biri de halkbilimci şairlerimizden Abdurrahim Karakoç.

Abdurrahim Karakoç, mazide kalan hasta, hastane ve doktor ilişkisini şöyle anlatıyor:

- Dert-bela tebelleş oldu başıma / Her gece tahsilar girer düşüme / Beni mahcup etme can yoldaşıma / Ekreklik öldü mü bre tohdur bey?

- Memur gelir karşılarsın köşeden / Zengin gelir kırılırsın neşeden / Öte kaçma bizim garip Eşe’den / Bakıp boynundaki kire tohdur bey.

- Hemi Müslümanım, insanım hemi / Halimi arzettim darılma e mi / İçinde mangır yok, gördün kesemi / Bir de ceplerimi ara tohdur bey.



Eseri hazırlayanlar; Doç.Dr. Sait Eğrilmez, Salih Turhan ve Osman Güzelgöz. Kültürel hazinemize yeni bir eser kazandırdıkları için emeği geçenlere teşekkürler.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi