Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Bahar köprüsü

Bahar köprüsü

1991 yılı Amerikan küreselleşmesinin başlangıcıydı.
Saddam, Kuveyt’e çekildikten sonra oradan atılmış, Soğuk Savaş sona ermiş ve SSCB havlu atmış ve uluslararası sahneden çekilmişti. Bu süreç tam 10 yıl sürdü. 10 yıl sonra yani 11 Eylül 2001 tarihiyle birlikte İslam dünyasına küreselleştirme saldırısı yapıldı. 2011 yılı ise küreselleşmenin ikinci on yılını veya yirmi yılını idrak etme yılıydı. İşte bu noktada İslam’ın ikinci küreselleşmesinin başlangıç zeminini veya mukaddimesini teşkil eden Arap Baharı patlak verdi. Sudanlı Muhammed Ebu’l Kasım Hac Muhammed’in 1979’a veya hicri 1400 yılına armağan olarak yazmış olduğu ve uzun bir tefekkür ve araştırma döneminin mahsulü olan İslam’ın İkinci Küreselleşmesi (Alemiyyetü’l İslam es Saniye) kitabıyla anlattığı süreci, Arap Baharıyla birlikte somut halde yaşamaya başladık. Potansiyel ve bilkuvve olan öngörü bilfiil hale geldi yani fiiliyata geçti.
TRT Türkiye Kanalı Basın Kulübü (Nadi’s Sahafe) programına konuk olan Kudüs’ün Muhafızı olarak da anılan Raid Salah, Arap Baharı bağlamında aynı ifadeleri paylaştı. Arap Baharıyla birlikte Türk-Arap mihverinin hayata geçeceğini söyledi ve bu anlamda Arap Baharının Türkiye ile Arap dünyası arasına bir köprü kurduğunu ifade etti. Raid Salah, Arap Baharını Kudüs ve Filistin’in geleceğiyle ilgili bir müjde olarak telakki ediyor. Onun ötesinde Arap alemiyle Türkiye arasında kavuşum köprüsü olacağını ifade ediyor. Peki, Arap Baharı olmasaydı da Türk - Arap ülkeleri ilişkileri zaten gelişme yolunda seyretmiyor muydu? Dolayısıyla bu Arap Baharı ilişkileri sekteye uğratmadı mı? Irak, Mısır ve Suriye ile ilişkiler belirli düzeyde ilerlemiş olmasına rağmen Arap Baharı bunları sekteye uğratmadı mı? En azından Türkiye’de bazı çevrelerin algısı bu yönde.
¥
Evet! Arap Baharıyla birlikte bir ara devre oluştu ve bu ara devrede Türkiye ile, kurulu Arap rejimleri arasındaki ilişkiler biraz geriledi. Lakin bu sadece Türkiye’ye mahsus bir durum değil. Nispi değil, umumi ve konjonktürel. Suriye rejimi kendi itiraflarıyla halkını katletmek için bir yıl içinde 25 milyar dolardan fazla para harcadı. Bu süreç, Suriye’nin İran ve Rusya gibi dost rejimlerle ilişkilerini de etkiledi. Zira Suriye’de halk hareketi nedeniyle iktisadi büyüme değil, gerileme var. Türkiye’nin hilafına Rusya ve İran Suriye ile ilişkilerinin geleceğini tehlikeye attılar. Rejim değişirse herhalde bundan ilk etkilenecek ülkeler arasında İran ve Rusya var. Halk niye harekete geçti diyorsanız bu sorunun muhatabı Türkiye değil. Cevabını Suriye rejimi 1963-1971 yılından beriki icraatları ışığında vermelidir! Dolayısıyla Türkiye Tunus’tan itibaren tercihini halkların tercihlerinin yana koymuştur. Suriye bunun istisnası değildir. İran karşısında Türkiye tutarlıdır. Zira İran Suriye’de rejimi her türlü silahla desteklerken Türkiye Bahreyn’de benzeri bir politika izlemiyor. İran’ın Suriye’de yaptığını Türkiye Bahreyn’de yapmıyor ve rejimine silah ve mühimmat sağlamıyor. Hatta Türkiye neden Tunus’ta ağırdan aldı Mısır’da hızlı davrandı diye soranlar ve sorgulayanlar oldu. Haklılar da. Yine aynı çevrelerden, ‘Türkiye, 2009 İran seçimlerinin sonuçlarını niye tanıdı?’ diye itiraz sesleri yükseldi. Lakin aynı çevreler bugün Türkiye bölgesinde niye yalnız kalıyor ve niye Suriye devrimini veya halkını destekliyor diye soruyorlar ve sorguluyorlar. Hatta ABD’nin ileri karakolu ve vekili diye karalamaya gidiyorlar. Bu kesimler yanlış tarafı tutmalarına karşılık vicdanlarını rahatlatmak için mugalataya veya aldatmacaya başvuruyorlar ve saptırma yapıyorlar. Evet! Arap Baharı ile birlikte bir geçiş süreci yaşanıyor ve bu nedenle ilişkilerde geçici bir daralma yaşanıyor. Lakin bu sadece Türkiye’nin meselesi değil bütün tarafları etkiliyor. Türkiye’nin yalnız kaldığı falan yok. Burada sadece Türkiye ile İran ve Rusya zıt eksenlere düşmüş bulunuyorlar. Bunun nedeni de İran ve benzeri ülkelerin nobran ve halklara karşı düşmanca politikalar gütmeleridir. Sözgelimi Hizbullah’ın süngüsü Suriye’de düşmüştür.
¥
Suriye rejimi Kuzey Kore ve İran’ın ardından dışlanmış ve yalnız kalmıştır. Türkiye şimdi Suriye’yi yalnızlaştırma politikasını ABD’nin işaret ve işmarlarıyla izliyorsa neden peki 2003 yılında ve sonrasında ABD’nin bütün bastırmalarına karşı yani ona rağmen Suriye rejimini kolladı? Türkiye 2003, sonrasında öyle davrandı zira o dönemde ABD haksızdı ve mücadele halkın tercihleriyle despotlar ve tiranlar arasında değildi. Arap Baharı ise halkların tercihidir ve bu tercihin önünde durulamaz. Arap Baharıyla birlikte Türkiye’nin muvakkat kayıplarına rağmen muazzam kazanımları olacaktır. Türkiye Arap Baharı üzerinden geleceği kazanmıştır. İran tercihini rejimden yana koyarak geleceğini kaybetmiştir. Pür telaşı bundandır.
El Hayat gazetesinden Cihad Hazin’in köşesinde (Uyun ve Azan) yazdığına göre (1 Haziran 2012) Başbakan Erdoğan Mısır, Suriye ve Türkiye arasında bir ortak pazar ve iktisadi pakt kurmak istemiştir. Beşşar, Cemal Mübarek ve Ömer Süleyman da bunu teyit etmiştir. Bununla birlikte, Arap Baharı bunu değiştirmiştir ve Erdoğan, Beşşar’dan önce Mübarek’in çekilmesini istemiştir. Zira her ne kadar zaruret ve teşehhüt miktarı bu rejimlerle ilişki kurulsa bile bu rejimler netice itibarıyla halklarının temsilcisi değil, düşmanıdır. Meşruiyetleri iğretidir. Mısır bu rejim gölgesinde onca potansiyeline rağmen gelişememiştir. Libya gibi keyfi yönetilmiş ve bu yüzden de geride sağlam kurumlar değil enkaz bırakmıştır. Kendilerini geliştiremeyen ülkeler Türkiye ile ilişkileri nasıl ileri seviyeye taşıyabilirlerdi? Kendisi himmete muhtaç dede/nerde kaldı gayriye himmet ede! Dolayısıyla Arap Baharı olmasaydı Türkiye Arap dünyasıyla organik ilişkiler kuramaz veya geliştiremezdi. İstibdat rejimlerinin yıkılmasıyla bu tür ilişkilerin önü açılmıştır. Raid Salah da bunu teyit etmekte ve Türkiye’nin birlik politikalarına yöneldiğini ve Arap Baharının da buna karşılık verdiğini ifade etmiştir. Arap Baharı olmasaydı Türkiye’nin politikaları yeterince karşılık bulamazdı. Raid Salah’ın analizi tamamen İsrailli general Amus Gilad’ın analizi gibidir. Yani Beşşar gitmeden sıra İsrail’e gelmez. Ve Arap Baharı Türk-Arap ilişkilerinin organik hale gelmesinin ilk basamağı ve köprüsüdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi