Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Hem mezhepçi, hem bölücü!

Hem mezhepçi, hem bölücü!

Cumhuriyet gazetesinin Beşşar Esat’a çanak tutması elbette ki kendisine yakışan bir tutumdur. Bununla birlikte Beşşar’a mikrofon tutması çok iyi oldu.

Bu vesile ile zamirini ortaya koydu ve ağzındaki baklayı çıkardı. Hem mezhepçi hem de bölücü olduğunu ispat etti. Söyleşide kendisinin gitmesi halinde ülkenin üç parçaya bölünebileceğini ima ediyor. İma yoluyla söylediği, ama herkesçe malum olan husus, devletlerden birisinin Kürt devleti, ikincisinin ise Sırpların Bosna’da Banyaluka üzerinden yaptıkları gibi Sırp devleti benzeri Lazkiye’de bir Nuseyri devleti ikame etmektir. Aba altından sopa gösteriyor. Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla saçmalıklarını dünyaya duyuruyor. Cumhuriyet gazetesi, Beşşar Esat’ın tehditlerini ve palavralarını pazarlaması ve servis etmesi için adeta köprü görevi görüyor ve aracılık ediyor. Lakin ‘şerde tecelli eden hayır’ misali gazetenin mikrofon uzatması ve çanak tutması bir yönüyle iyi oldu, hâlâ tanımayanları varsa, tanısın! İşte kendisini ele veren bazı sözleri: ‘Domino etkisiyle komşu ülkelerin sorunları birbirini etkiler. Sorun sizi de yakar. Türkiye’deki terör eylemlerinin ardında yönetimimizin parmağı olduğu iddiası var. Kanıtı olan ortaya koysun! Türkiye ile işbirliğimizin sürdüğü dönemde bile PKK eylem yapıyordu. Şimdi hele bizim başımızda bu bela varken, bir boşluk ortaya çıkmışken Türkiye’ye yönelik faaliyetin artması çok daha kolay.’ “Benim yaşadığım bir sorun varsa bu sana da yansıyacaktır, komşum olarak. Biz büyük sorunlarla uğraşırken çıkıp size bu konuda yardım edebilecek durumda değiliz” diyen Esat bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının başka devletlerin kurulmasını tetikleyeceğini ileri sürdü. Başka devletten kastı nedir? Esat öncülük etmeden başka bir devlet nasıl doğar? Ve neden ismini vermekten kaçınıyor? Demek ki ifade edildiği gibi Beşşar Esat’ın B planı devrildikten sonra Lazkiye’ye kaçarak Lazkiye-Kardaha merkezli bir Nuseyri devleti kurmak. Takke düştü, kel göründü.
¥
Sözlerinden anlaşıldığına göre, kendisinin gitmesi halinde Suriye üç parçaya bölünecektir. Kürt devleti, Sünni Arap devleti ve Nuseyri devleti. Bölünmemesi için herkesin Esat’a kol kanat germesi gerekiyor! Peki, Nuseyri devletini kim kuracak? Kendisiyle birlikte Mahir ve Rami Mahluf mu, yoksa ABD veya İsrail mi? Halkını kırdırmakta inat eden Beşşar hazımsızlığından ve kibrinden dolayı Nuseyri devleti kurulması için de diretecektir! Tabii ki o zamana kadar postu deldirmezse! ‘Benden sonra tufan’ siyasetiyle Suriye’nin parçalanmasına öncülük ve hizmet ediyor. Kısaca Esat, İsrail projesini gönüllüce uyguluyor. Niye gitmiyor da gitmesi halinde ülkenin bölünmesi şartlarını oluşturuyor. Lazkiye’de bölücü devletin alt yapısını kuruyor. ‘Benden sonra tufan’ anlayışıyla halkını rehin alma politikası uyguluyor ve sadist ve narsist yapısını ortaya koyuyor. Ayrıca, Erdoğan’ın mezhepçi dürtülerle hareket ettiğini ileri sürüyor. Herkesi kendisiyle karıştırıyor olmalı. Arapların deyimiyle: “Remetni bidaiha ve insellet / hastalığını bana bulaştırdı ve sıvıştı.” Irak’ta Maliki yanlıları ve Tahran hizbinin uzantıları da öyle söylüyorlar. Şiilere karşı çıkmak başka, Şii ve Şiileştirme politikalarına karşı çıkmak daha başkadır. Onun sözleri, tamamen mugalata ve demogoji ürünü sözler. Hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Şimdi işin hakikatine gelelim: Suriye’deki rejim mezhepçi mi, değil mi? Buradaki kıstas bir mezhep mensuplarına ayrıcalık tanımak ve uygulamaktır. Herkes biliyor ki, Suriye’de Nuseyriler devlet yapılanmasında kilit ve ayrıcalıklı mevkie haizler. İbni Haldun’un deyimiyle devletin asabiyetini ve omurgasını onlar teşkil ediyor. Ordunun subay, hariciyenin diplomat kadrosunun tamamına yakını Nuseyri. Hemşo gibi müttefik Sünni asıllı kimi zenginler varsa da asıl yükü kaldıran Mahluf ailesi. Baas, ordu-muhaberat, servet ve basın tamamıyla bir ailenin ve bir mezhebi kitlenin kontrolündedir. Bunu İslâmcılar değil, Tayyip Tızzini gibi Marksistler de söylüyor. Şimdi bu imtiyazlara ve totaliterliğe karşı çıkmak mezhepçilik midir? Sizin anlayışınıza göre bu mezhepçilik ise bırakın mezhepçi kalalım. Suriye rejimi Kuzey Kore gibi hem totaliter hem de hanedanlık... Tekelci... Bu tekelciliğe destek verenler de imtiyazlı zümre arasına giriyorlar.
¥
Adam sevgi konusunda bile totaliter. ‘Suriye halkını Erdoğan benim kadar sevemez’ diyor. Bununla kalsa yine iyi! Herhalde Rus ayılarından çektiği kopya ile sevdiği postu yerden yere vuruyor. Ayrıca Türk halkını; en azından muhalif kitleleri de Erdoğan’dan daha fazla sevdiğini söyleyerek neredeyse Erdoğan’a sevginin zırnığını koklatmıyor! Adam totaliter ya her şeye sahip. Sevgi üzerine bile tekel kuruyor. Suriye’de herkes iktidardan yana. Muhalifi yok. Buna mukabil, kimse Suriye halkını Beşşar’dan daha fazla sevemez. Zinhar yassak... ‘Laikiz ama İslâm’a bizden daha fazla kimse sahip çıkamaz’ diyor. Bütün ‘en’ler onun. ‘Dini koruyan ve onun zırhı laikliktir’ dedikten sonra Arap Baharı’nın laikliği kazıdığını (herhalde kendisini de kazıyacağı için) ifade ediyor. Arap Baharı’nın ‘kanlı bahar’ olduğunu söylüyor. Bunu da Türkiye’deki bıyıklı dublöründen kopya çekmiş olmalı. Bölgede sayısız Lawrance’ler olduğunu söylemiş. İlki kendisi olmalı. Doğru, Lawrance, Dera ile meşhur olmuştur. Babası Hama’dan başlarken o Dera’dan başlamıştır. Lawrance, Osmanlı’ya karşı çıkması ve bölücülük yapmasıyla maruftur. Lawrance’ın her iki sıfatını da taşımaktadır. Hem babası, hem kendisi Osmanlı’yı da, Türkleri de kendilerine düşman bellemişlerdir... Türkiye’deki müttefikleri de kendisi gibi Osmanlı düşmanıdır. ‘Ben gidersem ülkeyi üçe böldürürüm’ şeklindeki tehdit ve fiili tutumuyla Lawrance’ın vârisi ve halefi olmuştur. Beşşar gibiler varken İsrail’e ne gerek var! İyi ki varsın Cumhuriyet! Sen olmasaydın bunları öğrenemezdik!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi