Faruk Çakır

Faruk Çakır

Görmemek yasaktır!

Görmemek yasaktır!

Neredeyse her on yılda bir otomatiğe bağlanmış askerî darbeler dolayısıyla, istense de istenmese de TSK ile ilgili tartışmalar bitmiyor. Geçmiş darbeleri tartışıp, sebep olanlara kanun önünde hesap sormadan, yeni darbeler ya da hazırlıklarıyla ilgili çalışmalar yapıldığı duyuluyor. Darbeler tarihine bakıldığında, denizlerin dalgaları gibi biri bitmeden öbürünün hazırlıkları başladığı anlaşılıyor.
Darbeleri araştırmakla görevli TBMM Komisyonu bu konuda bir çalışma yaptı ve raporunu ilgililere sundu. Raporun bazı bölümleri kamuoyu ile paylaşıldı, muhtemelen başka konular da önümüzdeki günlerde paylaşılacak. Umumî kanaat olarak ‘ilk darbe’ dendiğinde aklımıza 27 Mayıs 1960 tarihi geliyor, ama 1950 öncesi de belki bu gözle bir daha taranmalı. 27 Mayıs’ın ‘demokratlar’a yapılan ilk darbe olduğunda ihtilâf yok, ama ‘tek parti’ devrinde de örtülü ya da gizli çok sayıda ‘darbe’ kabul edilebilecek hadiseler yaşanmıştır. Belki de önümüzdeki yıllarda kurulacak yeni bir komisyon, çok daha eski tarihlere dönerek ‘eski darbe’leri de gün yüzüne çıkarır. Böyle bir çalışma, darbelerin asıl kaynağını ve zihniyetini görmek için önemli. Yoksa o tarihteki darbeciler çoktan toprak olmuş bile...
Silâhlı Kuvvetler ile ilgili konular gündeme geldiğinde ‘Mehmetçik’lerin karşılaştıkları zorlukları hatırlamamak mümkün değil. Bir yılı aşkın askerlik yapanların, ölünceye kadar “askerlik hatıraları” anlatması boşuna değil. Ast ve üst arasındaki hiyerarşi, erler arasında da uygulandığı için sıkıntılı durumlar ortaya çıkıyor.
Bu bakımdan TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün’ün bir beyanı, hepimizi ilgilendiriyor. Üstün, son 10 yılda toplam 934 erbaş ve erin intihar ettiğini ifade ederek, “Son 2,5 yılda iç güvenlik olaylarında 233 şehit, son 10 yılda ise 818 TSK personeli şehit olmuş. Son on yılda intihar olayları şehit sayısını geçmiş durumda. Bu rakamlar kabul edilemez. Bunun üzerine hep birlikte gidilmesi lâzım’’ demiş.
Dikkat edelim, buradaki ‘intihar’ sayısı, silâh altındaki askerlerle ilgilidir. Bu çok büyük ve ciddî bir problem değil midir? Terör ile mücadele esnasında verilen şehit sayısı ile ‘görev’ başındaki askerlerden intihar edenler karşılaştırılıyor ve intihar sayısı daha fazla... Sadece bunu araştırmak, sebepleri ortaya koymak ve bu intiharlara engel olmak için bir “Meclis Araştırma Komisyonu” kurulsa yeridir ve hemen de kurulmalıdır.
Konu ile ilgili toplantıda Asker Hakları Platformu adına sunum yapan Doç. Dr. Tolga İslam da, askerlik yaparken gördüklerinin kendisini rahatsız ettiğini belirtmiş ve komisyona bilgi sunmuş.
Bu rakamları görmemek, dert edinmemek ve en önemlisi çare aramamak mümkün kü?
O halde ne yapılabilir? İlk adım, askerlik süresince yaşanan sıkıntıları inkâr etmemekle atılabilir. Bazıları, askerlik süresinde yaşanan sıkıntıları ‘işin gereği’ olarak görüyor. Elbette asker ocağının kendisine has sıkıntıları olabilir. Ama bu sıkıntılar insanları, gençleri ve ‘er’leri intihara sürükleyecek seviyeye çıkabilir mi? Çıksa, bu netice normal kabul edilebilir mi?
Bu konudaki sıkıntıların devam etmesinin başında, “Kol kırılsın, yen içinde kalsın” anlayışı vardır. Oysa ne kol kırılsın ne de yen içinde kalsın. Mesele, kolların kırılmamasını temin etmek, gençlerin intihara sürüklenmesini engellemektir. Yoksa, “sistem gençleri intihara sürüklemeye devam etsin ve buna sebep olanlar cezalandırılsın” demek çare değil.
Askerlik için yuvasından ayrılan bir gencin, ‘intihar’ etmek suretiyle baba ocağına dönmesi çok büyük bir vebal değil mi? Allah, hiç kimseye böyle bir felâket, böyle bir musîbet göstermesin. Hem duâ edelim, hem de bu işlerin yoluna girmesi için Türkiye’yi idare edenlere seslenelim: Lütfen bu faciayı görün ve ciddî adımlar atın! Bu ‘cinayet’leri görmemek çok büyük bir vebal ve sorumluluk getirir. Bu yanlışı görmemek yasak olsun...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi