Faruk Çakır

Faruk Çakır

M. Kemal nereye gömülüdür?

M. Kemal nereye gömülüdür?

Pek çok şeyi tartışıyoruz, ama ‘korku krallığı’nı konuşmak ve tartışmak pek de gündemimize gelmiyor. Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni ve sivil bir anayasa gündeme gelse, devreye hemen ‘korku krallığı’ giriyor ve çalışmalar tıkanabiliyor. Benzer şekilde, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında iyice çoğalan dağa taşa yazı yazma alışkanlığından vazgeçme ihtimali hemen birilerinin ‘tepki’sini çekiyor.
Bütün bunlar, bir ‘korku imparatorluğu’nun hüküm sürmeye devam ettiğini ya da devam etmek istediğini akla getirmez mi? İster ‘korku imparatorluğu’, isterseniz ‘korku krallığı’ deyin; hadisenin özünde yanlış olan uygulamalar var. 1955 yılından beri basılan ve 2008’den itibaren de Türkçesi yayınlanan “Guinness Rekorlar Kitabı”na (Guinness World Records) girebilecek kadar çok yere (sokak, cadde, mahalle, okul, hastane, havaalanı vs.) ismi verilen M. Kemal’in okul ders kitaplarında anlatılması da çok farklı. Öyle ki, çocuklar bu anlatımdan ‘insan üstü’ bir varlık yorumu çıkarabiliyorlar. Meselâ, ilköğretim birinci sınıfa başlayan çocuklarımıza, M. Kemal, “Düşmanı denize döktü, cumhuriyeti kurdu, yeni bir alfabe öğretti, kıyafetleri değiştirdi, tartıyı, ölçüyü, takvimi değiştirdi vs.” gibi yaptıkları sadece ona mal edilerek anlatılıyor. Neticede çocuklar, bu anlatılanlardan yola çıkarak onu çok farklı şekilde hayal ediyorlar. Bilhassa alfabe meselesi, çocuklar nezdinde “yeni bir dil ve harfler icad edildi” şeklinde anlaşılıyor. Onlara, sadece “Kur’ân alfabesi” yerine “Lâtin alfabesi”nin alındığını, Osmanlı Devleti zamanında da “Türkçe” konuştuğumuzu anlatmak için bir iki yıl beklemek icap ediyor.
Elbette bu ‘devrim’ler yapıldı, ama mahiyeti ve maliyeti ne oldu? Bunların neticelerini anlatmadan sadece listelemek ve sıralamak doğru mudur?
Bir veli, geçen gün şahit olduğu bir hadiseyi anlatınca ‘korku krallığı’nın çocukları nasıl ürkek, tedirgin ve doğru bildiğini bile ifade etmekten çekinir hale getirdiğini gösterdi. Velimizin, bu sene ilkokula başlayan bir çocuğu varmış. Öğretmeni bunlara bir ‘test’ uygulamış. Sorulardan biri “Mustafa Kemal nerede gömülüdür?” şeklindeymiş. Dört cevap şıkkından ikisi “Anıtkabirde” ve “Kalbimizde” şeklindeymiş. Çocuk düşünmüş, M. Kemal’in “Anıtkabir”de gömülü olduğunu kesin olarak bildiği halde, böyle cevap verirsem öğretmen bana kızar, notumu düşürür düşüncesiyle yanlış olan “Kalbimizde” şıkkını cevaplamış. Hadiseyi babasına anlatırken, “Ne yapayım baba! 10 Kasım’da bize ‘Kalbimizde yaşıyor’ diye öğretmişlerdi” demiş.
Tabiî hadisenin özünde, çocuğun doğru bildiği şeyi, sırf ‘korku krallığı’ndan ürktüğü için ifade edememesi, bile bile yanlış şıkkı işaretlemesi var. Böyle bir netice, ‘korku krallığı’nın hüküm sürdüğünü, sürmek istediğini akla getirmez mi? Peki, böyle bir netice eğitim sisteminin övünebileceği bir netice midir? Temelleri yanlış atılan eğitim binası, doğru bir şekilde yükselebilir mi?
‘Korku krallığı’nın etkisi sadece öğrenciler üzerinde hissedilse neyse. Maalesef başka taraflarda da hissediliyor. Bir kaç gün önce, yıllardan beri devam eden bir yanlışın sona ermesiyle ilgili haberler duymuştuk. Buna göre dağa taşa yazılan “Ne mutlu Türküm diyene” sözü gitmiş, yerine ay-yıldızlı bayrak gelmişti. Normalleşmeyi gösteren bu haber milleti sevindirmişti, ama hemen ardından ‘korku krallığı’nın harekete geçtiği haberleri de geldi. Doğru doğrudur, yanlış da yanlış. Bir süreliğine bunlar birbirine karıştırılsa da bu karışıklığın uzun süre devam etmesi mümkün değildir.
Benzer şekilde Kadıköy’de de bir tartışma var. İddiaya göre “Haydarpaşaport Projesi”nde Kadıköy Meydanındaki “Atatürk Anıtı” kaldırılıp yerine kapalı fuar alanı yapılacakmış. Haber duyulunca dört koldan yalanlama geldi. “İstanbul’u idare eden”ler “Anıtı kaldırma düşüncemiz yok” demişler. (Hürriyet, 9 Aralık 2012)
Niçin telâşa kapılınıyor ki? Gerektiğinde anıt da kaldırılır, ağaç da... Mezarlıkların, camilerin ve binaların ihtiyaca göre kaldırılabildiği, başka yerlere taşınabildiği bir yerde ‘anıt’ın konuşulmaz olması düşünülemez. “İstanbul’u ve Türkiye’yi yöneten”lerden; “Evet, ihtiyaç varsa anıt da kaldırılabilir. Ne var bunda?” demelerini bekleriz. “Doğrucu”ların, en az “yanlışçı”lar kadar cesur olması gerekir vesselâm...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Çakır Arşivi