Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Molotof varse eleştiri yoktur

Molotof varse eleştiri yoktur

Bir eylemde Molotof kokteyl, lastik yakma, taşlama varsa, onun adı eleştiri değil, kasıtlı saldırıdır. Günler öncesinden planlanmış ve tedarikler yapılmış bir saldırıdır. Hangi eylemcinin nerede ne yapacağı kararlaştırılmış, hangi sloganların atılacağı belirlenmiş bir saldırıdır bu tür eylemler.

Başbakan’ın, 18 Aralık günü Göktürk-2 uzay istasyonunu fırlatmak için gittiği ODTܒde yapılanların eleştiri, demokratik hak ve özgürlük ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. 1970’lerde yaratılan “romantik devrimci” efsanesine öykünen marjinal bir grubun kendini gösterme gayretinden başka bir şey değildir yapılan.

Bu marjinal-romantik gruplarda hâlâ bir “silah kutsama” ilkelliği hâkimdir ve bunlar seslerini düşünceyle değil de silahla duyurma sevdasında olan küçük gruplardır.

Gazetelerde televizyonlarda gördünüz… Molotoflar, yakılan lastikler, atılan taşlar… Bir sürü illegal sol örgüt adı…

Bu tür öğrencilerle bizler de çok karşılaştık. Dillerine pelesenk ettikleri laf, “Demokratik eğitim” olmuştur hep. Bunlardan bazılarına, “Hadi şu konuda sen hazırlık yap da, sınıfta sun.” dediğimizde, pısıp kaldıklarını çoook gördük. Eylemden bilgiye öğrenmeye zamanları yok ki muhteremlerin.

Vaktiyle, üniversiteye yeni gelen gençlere, ilk derslerde, kendi tecrübelerimden de söz eder ve bu tür eylemlerin yöntem olarak yanlış olduğunu; bu oyunlara gelmemelerini; eylemlere katılıp anne-babalarına kötü haber gönderilmesine sebep olmamalarını tavsiye ederdim. Eylemci bir öğrencim, bu lafı marjinal gazetelerden birine yetiştirmiş ve gazete “Namık Açıkgöz öğrencilere, eylemlere katılmamaları için baskı yapıyor.” şeklinde manşet atmıştı. Ne yani?... Ben öğrencilere “Eylemlere katılın!... Karşı grupla, polisle, jandarmayla çatışın!... Evlerinize ölüm haberleriniz; yaralanma, karakola, hapishaneye düşme haberleriniz gitsin” mi demeliydim?

1976-1980 arası üniversite tahsili yapmış biriydim ve o dönem eylemselliğinin ta göbeğindeydim. O zamanlarda bile yaptıklarımızın yanlış olduğunun bilincindeydim. Noldu sonunda? Kamyonu “Mamak Duvarı”na toslattık. İyi mi oldu? Beş bin genç hebâ oldu o hengâmede… Beş bin vatan evladı… Çoğu üniversite öğrencisi beş bin genç… Okuyan-yazan beş bin taze fidan…

Şimdi şimdi anlıyoruz ki bizi o zamanlarda birileri çarpıştırıp köşelerde el ovuşturmuşlar. Beş bin gencin kanlarıyla suladıkları vatan tarlasında hasat devşirmiş birileri.

***

DHKC (Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi) ve Devrimci Mücadele Mühendis Mimarlar, olaylarda tutuklanan Cem Dursun ve Batuhan Demirci için açıklama yapıyor. Batuhan Demirci, DHKC’nin legal görüntülü derneği olan Ankara Gençlik Derneği üyesiymiş. Bu fraksiyonunun sitelerine ve yayınlarına bakın, eylemcilerin hangi fraksiyona mensup olduklarını göreceksiniz. Bu fraksiyon, İstanbul’daki polis saldırılarını da yapan, polisleri şehit eden ve bunu bir övünçmüş gibi sitelerinde yayınlayan fraksiyondur. Ve bu fraksiyon, Dursun Karataş’ın fraksiyonudur. (Bunları ben söylemiyorum; internet sitelerinde kendileri söylüyorlar.)

ODTÜ eylemini yapanların hiç biri masum öğrenci değildir. Birkaç marjinal sol fraksiyona mensup bu eylemciler, bir yandan da kendi fraksiyonlarının etki alanını genişletmeye ve militan kazanmaya yönelik eylem gerçekleştirmiştir.

Büyük bir kısmı “Devrimci ODTܔ romantizminde olan, bir kısmı da o eylemlerden gelen yazarlar da, eski günleri yad ederek, “Hey gidi günler hey!...” havasında, eylemcileri masum gösterme gayretkeşliğinde… Bu mübarekler, hem eski günlerini yad ederek, hem de iktidara muhalefet ederek bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlar güyâ. Bu zavallıları bırakalım bunlarla avunsunlar Sayın Başbakanım!... Zavallıların ellerinde oyuncak kalmadı neredeyse!...

Dikkat ederseniz, Başbakan’ın öfkesi, zaten eylemi hayat şiarı edinmiş marjinal gruplara değil; bu grupları mazur ve masum göstermeye çalışan, bunun için de polisi suçlayan üniversite yönetimine.

Bir üniversite yönetimi, kampüse molotoflar, yakılmak üzere lastikler sokulmasını engelleyemiyor ve olayları önceden kestiremiyorsa, orada ya yönetim zaafı vardır veya yönetim de olaylara göz yumarak görevini ihmal ediyordur. Görevini ihmal edeni sadece Başbakan eleştirmez; herkes eleştirir arkadaş.

Gençleri anlarız… Kimisi idealistliklerinin kurbanı olur, kimisi de örgütlerin… Ama koca koca profesörlere ne demeli?...

Yok hocam!...

Hayır Sayın Rektör!...

Molotof varsa, orada olan, düşünce ve eleştiri değil, kasıttır!...

Üniversite yönetiminiz de bu kasıt tuzağına düşmemeliydi ama düştünüz. Bu toplum, bunun bedelini size demokratik yollarla ödetir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi