Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Mehmet Ali Birand

Mehmet Ali Birand

 

Bu mesleğe adım attığım yılın ilk yıllarında, Mehmed Ali Birand’ı başında kalpağıyla Moskova’dan TRT için haber sunarken hatırlarım.
 
Sonra ise yine herkesin bildiği gibi 32. günüyle bilirim. Ve en son da itiraflarıyla bilirim.
Bir de kaset savaşlarında diğer dostlarıyla; “Acaba yarın darbe yaptırabilir miyiz” yarışlarından bilirim.
 
Mehmed Ali Birand bu yarıştan, itiraflarıyla döndü. 28 Şubat döneminde yaptıklarının itiraflarıyla toplum nezdinde büyük puan kazandı.
Yani milletimizin büyük ekseriyetinin istediği; “özgürlük, barış ve kardeşlik” cephesinde yer aldı.
 
Cenazesi münasebetiyle de görüldüğü gibi Mehmed Ali Birand’a olan ilginin temelinde itirafları etkili oldu.
Bu gerçeği kabul edenler olabilir veya olmayabilir. Reddedenlere bir diyeceğimiz yok. Görünen köyün uzağı olmaz.
 
Kısaca Birand’ın itiraflarını hatırlayalım.
-“Evet, genlerimizde darbecilik vardı. Bizim kuşak için devlet daima öncelikli ve haklıydı. Devleti de asker temsil ederdi.”
-“Günlükleri küçümsemek çoğumuzun işine geldi. Oysa Ergenekon sürecini başlatan asıl gelişme bu günlüklerin yayımlanmasıydı.”
 
-“Komutan neredesiniz, devlet elden gidiyor...” diyen yazılar yazdık. İçimde kalan ukde, Alper Görmüş’ün genel yayın yönetmenliği sırasında Nokta’nın yayınladığı Darbe Günlükleri’ni yeterince ciddiye almamamız ve dergiyi kapanma noktasına götüren baskınlara karşı çıkmadan seyretmemizdir.
 
Bu konuda ben dahil, ‘merkez medya’nın önemli bölümü yeterli duyarlılığı gösteremedi. Doğru dürüst sesimizi dahi yükseltemedik.
 
‘Merkez medya’da birimize böyle bir baskın yapılsa yeri göğü birbirine sokar ve iktidarı yerden yere vururduk. Görmezden geldik. Bugün utanç duyuyorum.
Bizim için, (yani, laik merkez medya mensuplarının büyük bölümü için) öncelik demokrasi veya Parlamento değildi. Genelkurmay daha önemliydi.
 
Bundan daha normal bir şey olmazdı ki... Bizler böyle yetiştirildik. Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi. Komutanların üstünlüğünü sorgusuz kabul ederdik.
 
Üniformaların pırıltısını yarı hayranlık, yarı korkuyla izlerdik. Bütün darbeleri anlayışla karşıladık. Yardımcı olduk.
Son birkaç yıldır, genlerimizin kafası karıştı ve her şeye farklı bakar olduk...”
 
¥
 
Bu itiraflardan sonra kim kime ne diyebilir. 
 
İlahi anayasa yapıcısı ve uygulayıcısının kanunu değişmiyor ve “Her canlı ölümü tadacaktır” hükmü; insandan hayvana ve bitkilere kadar tüm yaratılanlar için sürüyor.
Mehmet Ali Birand da diğer yolcuların gittiği gibi dönüşü olmayan ebedi yurda gitti.
Belki bu sözlerime itiraz edenler ve inanmayanlar olabilir ama üzgünüm, onların da gideceği başka yer yok maalesef.
 
Ruhlarımız cesetlerimize veda ettikten sonra toprakta çürüyecek ve börtüye böceğe yem olacaktır.
 
Ölmeyen ruhtur. Cesetlerimize sahip çıktığımız kadar ruhlarımıza sahip çıkmalı. Ayrıca cesetle birlikte nefsimiz de ölür.
 
Hesap gününe nefsimize uymuş olarak değil, her soluğumuzun ‘şahitlerle’ kayıtlı olduğu ruhumuzla çıkacağız Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi