Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Ak Parti Vatan Toprağını Satıyor mu? (1)

Ak Parti Vatan Toprağını Satıyor mu? (1)

Bu siteyi takip edenler geçen hafta ilginç ve kanımca aynı zamanda cesur, şöyle bir manşetle karşılaşmışlardı: “Hükümet'ten Bir Rekor(!) da Toprak Satışından.”

Altında da şu cümleler vardı: “Yabancıya toprak satışında rekor artış sağlayan düzenlemenin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Bu kısa sürede vatan toprağı adeta yağmalandı. Öyle ki, bir önceki döneme göre yabancıya toprak satışındaki artış ile ülke tarihinin rekoru kırıldı… Mayıs 2012’de yürürlüğe giren yasayla birlikte patlayan satışlar, 6 aylık sürede 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde yapılan toplam satışların yüzde 17’sini oluşturacak seviyeye ulaştı. Bu durumu halktan gizlemek adına Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde bulunan yabancılara mal satışını il il gösteren menü 2012 yılı başından itibaren kaldırıldı. Gerekçe olarak ise AB uyum süreci çerçevesinde bu bilgilerin yayınlanmasının ‘anlamlı’ görülmediği belirtildi.”

Daha önceleri de birçok kez gündem olmuştu bu yabancılara gayrı menkul (Taşınmaz-toprak) satışı konusu. Ama doğrusu çok da üzerinde durmamıştım bugüne kadar. GAP arazilerinin İsrailliler tarafından satın alındığı, Ermenilerin şirket ve şahıslar aracılığıyla dedelerinin toprağı saydıkları bu yerlere tekrar sahip olmak istedikleri, Almanların, İngilizlerin özellikle güney sahillerimizin en güzel noktalarını kapıştıkları filan fısıltı halinde kulağıma geliyordu tabii.

Bu arada, konuyla alakalı olarak bir takım kanunlar çıkarıldığını, bunların çoğunun Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından uygun görülmediğini de duyuyorduk haberlerde. Ancak, CHP’nin, bu tür olaylara mal bulmuş magribi misali sarılması, hemen her konuda olduğu gibi AYM’ye koşması, bu yüksek mahkemenin de ideolojik yapısının belli olması dolayısıyla CHP’den gelen bu başvurularda hep talep yönünde karar vermesi, yani hükümetin aldığı kararları, TBMM’den çıkardığı kanunları anında iptal etmesi gibi mutat gidişat yanında, bir de olaylara “CHP bir şeyi istemiyorsa o iş iyidir(!)” mantığıyla yaklaşmam (Bu da, kabul etmeliyiz ki bizim önyargımız!) beni ilgisiz bırakmıştı konuya.  

Ama bu defa iddialar ciddi idi ve tabii iddia edenler de. Haberi benim için asıl anlamlı kılan ise Kadastro Genel Müdürlüğü’nün açıklaması: AB uyum süreci çerçevesinde bu bilgilerin (arazileri hangi yabancının, hangi ülke vatandaşının!) yayınlanmasının ‘anlamlı’ görülmediği…

Oldum olası gizliliklerden, perdelerden, duvarlardan hoşlanmam; şüphe uyandırırlar bende, samimiyetsiz bulurum onları. Bu yüzden gençliğimde bir ideolojik gruba dâhil olmadım (doğru dürüst, bir üstünün ve asıl liderin kim olduğunu, yani kime hizmet edeceğimi bilemeyeceğim için), kimse adına militanlık yapmadım; bu yüzden Demirperde ülkelerinin rejimlerine sempati duymadım, komünist olmadım; bu yüzden Filistin topraklarında, o toprağın gerçek sahipleriyle arasına 21.yüzyılın utanç duvarını inşa eden İsrail’i kınadım ve bu zalim devletin karşısında oldum. Ve bazı dostlarımız alınmasın, bu yüzden tesettür adı altında yüzü tamamen kapatan, dolayısıyla kimliği gizleyen kadın kıyafetine sıcak bakmadım, bakamadım.

Bu sebeplerle konuyu incelemeye, edineceğim bilgileri okuyucumla paylaşmaya ve eğer dikkatlerini çekerse tabii, “vatanı satmayacağına(!) peşinen inandığımız” Hükümet ve üyelerinin bizleri rahatlatacak açıklamalarını talep etmeye ve de ederlerse sizlere aktarmaya karar verdim.

Önce olayın tarihsel gelişimine şöyle bir bakalım:

Yabancıya mülk satışını, çok köşeli bir bakış açısıyla kapitülasyon (imtiyaz) olarak değerlendirenler de var. Bunları fazla ulusalcı, aşırı milliyetçi, her durumda zaten hükümete karşı olan gruplar, kişiler olarak görsek de kanımca söylediklerini tamamen göz ardı etmemek gerekiyor.

Malum Osmanlı ilk kapitülasyonu 1536’da Fransızlara vermişti. Zaman içerisinde imtiyazların içeriği ve imtiyazlı ülkelerin sayısı giderek arttı. Bu durum Anadolu insanının zaten bilmediği ticareti öğrenememesine, hep amele olarak kalmasına ve yabancı tüccarlar tarafından sömürülerek yoksullaşmasına neden oldu. Ekonomik dengeler bozuldu ve koskoca imparatorluk, yabancıların iç işlerini de etkileyebilecek müdahalelerine müsait hale geldi.

Bu bağlamda Osmanlı, 1860 yılında borç istemek için başvurduğu İngiltere’nin “yabancılara gayrimenkul satışı ve kiralanması” dayatması ile karşı karşıya kaldı. Bu dayatma 1867’de çıkarılan “İstimlâk Nizamnamesi” ile karşılık buldu ve yabancıların (kutsal topraklar dışında) gayrimenkul edinmelerinin önü açıldı. İngilizler bu sayede, birkaç yılda İzmir’deki tarım arazilerinin üçte birinin sahibi oldular. On yıl içersinde ise neredeyse Ege’deki tüm tarım arazilerin maliki İngilizlerindi artık.

Sonraki Yıllarda Çıkarılan Kanunlar:

- 1913’te; yapılan bir düzenleme ile yabancı şirketlere de gayrimenkul edinme hakkı verildi.

- 1914’de; bu satışlar savaş dolayısıyla yasaklandı.

- 1924’te; (Lozan Antlaşması gereği) yabancıların gayrimenkul edinme hakkı, mütekabiliyet (karşılıklılık) esasına uymak şartıyla tekrar verildi. Ancak çıkarılan “Köy Kanunu” ile köylerde arazi almalarına yasak getirildi.

- 1934’de; Buna paralel bazı düzenlemelerle Tapu Kanunu çıkarıldı.

- 1984’de; Gerçek kişilerin gayrı menkul almasının yolu açıldı.

- 1985’te; AYM bu kanunu anayasaya aykırı buldu. Ancak bu arada satılanlar da satılmış oldu. Bu dönemdeki en ses getiren işlem, İstanbul tarihinin simge alanlarından biri olan Sevda Tepesi'nin Birleşik Arap Emiri Zeyd'e satılmasıydı. Bu konu basında çok işlendi. Zamanın lideri Turgut Özal’a büyük eleştiriler yapıldı. Ama rahmetli nedense bütün bu eleştirilere göğüs gerdi ve dostum dediği Emir’i ilanihaye bu cennet köşesinin sahibi yaptı.

- 1986’da; Kanun küçük değişikliklerle tekrar çıkarıldı.

- 1986’da (aynı yıl); AYM tekrar Anayasaya aykırı buldu ve iptal kararı verdi.

- 2003’te; Yabancılara mülk satışlarını, tüzel ve gerçek kişilik olarak, 30 Hektar’a (300 dönüm) kadar serbest, bunu aşacak arazilerde de kararı Bakanlar Kuruluna bırakan yeni bir düzenleme yapıldı. Buna göre yabancıya mülk satışı köylerde de serbest oldu.

- 2005’te; AYM bunu da iptal etti.

- 2005’te; yeni düzeltmeler yapılarak yabancı ticari şirketlerin gayrı menkul edinmesine tekrar imkân sağlandı. Bu Kanuna göre yabancı gerçek kişiler ve kendi memleketlerinin kanunlarına göre kurdukları tüzel kişilikler (şirketler vs) sulama, enerji, tarım, maden, sit alanı, inanç ve kültürel özellikli yerler ile güvenlik nedeniyle stratejik sayılan alanlardaki satışlar Bakanlar Kurulu kararına bırakılmıştı. Yani yabancılara, buraları da bir şekilde satın alabilme imkânı sağlanmıştı!

- 2007’de; AYM yabancı gerçek kişilere satılacak taşınmazların 2.5 Hektardan (25 dönüm) 30 Hektara (300 dönüm) çıkaran ve bir ilin %5’ine kadar satışlara imkan veren Bakanlar Kurulu’nun yetkisini iptal etti. (Ancak, Kanun zaten şirketlere herhangi bir kısıtlama getirmediği için birkaç kişi bir araya gelerek şirket kuruyor ve istedikleri kadar araziyi, tabir-i caizse bu (sözde) yasağa rağmen kapatabiliyorlardı.)

- 2012’de; Tapu Kanununda yapılan değişikliklerle, mütekabiliyet esası da kaldırılarak yabancılara mülk satışının önü ardına kadar açıldı; üst sınır 2.5 Hektardan 60 Hektara çıkarıldı.

…Ve bütün bunlarla istenen sonuç büyük ölçüde elde edildi. Satışlarda piyasa tabiriyle “patlama” oldu. 2013’ün ilk altı ayında bir önceki senenin aynı dönemine göre % 89 artış sağlandı ve 720 milyon dolar elde edildi. Hedef; yılsonuna kadar 3 milyar, orta vadede ise 10 milyar dolar!

Kısmetse haftaya ilave bilgiler ve yorumlarla devam edeceğiz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
21 Yorum
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi