Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Türkiye Suriye’de dışlanıyor mu?

Türkiye Suriye’de dışlanıyor mu?

Suriye sınırımızdaki çatışmalarla alakalı olarak Fehmi Koru ekranlardan birisinde yorum yaparken şu tavsiyede bulundu: Türkiye’den Suriye’ye giden silah ve mühimmat sevkiyatı kesilmeli! Aslında bu tavsiye tam da ABD’nin istediği şey. Dolayısıyla kast etmeden de olsa Fehmi Koru ABD’nin zımni bir talebini dile getirmiş oluyor. Amerikalılar Esat’ın gitmesinden ziyade Suriye’deki İslamcılar ve gelecekleriyle alakalı. Zira İsrail’in çıkarları da bunu gerektiriyor. İslamcıların temerküz ettikleri bölge ise Türkiye sınırlarıyla bitişik ve muvazi olan Halep ve civarı. Anlayacağınız kuzey bölgesi. 2012 sonlarında İncirlik üzerinden ABD’nin muhaliflere mühimmat ve ağır silah yardımı yapma yönünde hazırlıkları Obama’nın vetosuyla birlikte sona ermiştir. İsrail-Türkiye ilişkilerinin bir biçimde Netanyahu hükümetinin özür dilemesi sonrasında tekrar yola girmesiyle Obama vermediği randevuyu vermiş ve Başbakan Erdoğan 16 Mayıs tarihinde Beyaz Saray’da ağırlanmıştır. Dağ fare doğurmuştur. Bu görüşme sadece bir gerçeği ortaya çıkarmıştı. Obama Türkiye’yi gözden çıkarmış. Obama Başbakan Erdoğan’ı kös dinlemişti. Ağırlama muhteşem ama içerik berbattı. Bundan dolayı da baba Esat’ın dış politika danışmanı Semir Taki, Orient kanalı ekranlarından ABD’nin Türkiye’nin altından kilimi çektiği yorumunu yapmıştı. Gezi olayları üzerine ABD’nin refleksi ve Arap Baharının bir Amerikan-Körfez darbesine maruz kalması da Semir Taki’nin söylediklerini haklı çıkarmış oldu.
¥
Ali H. Aslan Zaman’da şunları yazıyor: “Gezi olaylarında Türk Silahlı Kuvvetleri durumdan vazife çıkarsaydı, ABD’nin tutumunun üç aşağı beş yukarı (Mısır’daki gibi) aynı olacağı sonucuna varabiliriz…” Amerikalılar İhvan’dan Hayret Şatır’a, askerlerin arada bir demokrasinin kulağını çekebileceğini ve ayar verebileceğini söylemişler. Amerikalılar kulak çekmeye darbe demiyor. Zaten Kerry, Mısır’da demokrasiyi yıkan askerlerin demokrasiyi tesis etmeye geldiklerini söyledi. Bundan daha açık bir darbe şakşakçılığı olabilir mi? Burada Türkiye açısından yapılması gereken bir iki husus var. Bunlardan birisi, Türkiye Amerikan dışişleri bakanlığı ile temaslarını kestiğini ve dondurduğunu açıklamalıdır. Bu işler yakınma ile olmaz. Yine İncirlik kısa bir süre içinde kapatılmalı ve devreden çıkarılmalıdır. Obama Bush idaresinin maskeli bir halinden ibarettir.
¥
Tekrar Suriye meselesine dönecek olursak; Lübnan’da en Nehar gazetesinde önemli makaleler yazan Sarkis Naum, 22 Temmuz 2013 tarihli yazısında üst düzey bir Fransız yetkiliye dayanarak Fransa’nın Suriye’deki politikasını özetlemişti. Azınlık Nuseyrilerle, Hıristiyanları kayırmak. Onların hamiliğini yapmak. Demek ki, Nuseyrilerin önünü açan ve azınlık rejimi kurmalarına yol açan Fransız işgal politikası günümüzde değişmeden devam etmektedir. 31 Temmuz 2013 tarihli yazısında ise (Türkiye’nin rolünü zayıflatma konusunda Arap-Amerikan ittifakı başlıklı yazısı) Lübnanlı kıdemli bir İslami kaynağa dayanarak şunları aktarıyor: ABD ile Körfez ülkeleri arasında varılan mutabakatla Türkiye Mısır ve Suriye denkleminden çıkartılacak ya da rolü zayıflatılacak. Suriye cephesinde bu politika çoktandır oynanmaktadır. Bunun sonucu Suriye dosyası Katar’ın elinden alınarak Suud’a teslim edilmiştir. Mısır’daki darbeden sonra da Türkiye’nin bölgedeki nüfuzu iyice kırılmak istenmektedir. ABD İncirlik’teki hazırlığını rafa kaldırırken bazı askeri yığınaklarını Ürdün’e kaydırmıştır. Nedeni, Ürdün ve sınırında muhaliflerin İslami kimliklerinin olmaması veya zayıf olmasıdır. Ürdün üzerinden laik muhalefeti organize etmeye ve onlara silah ve eğitim vermeye çalışmaktadır. Dolayısıyla ABD Kuzey cephesindeki İslami devrimcileri zayıflatarak Türkiye’yi devreden çıkarmayı planlamıştır (http://alhayat.com/Details/537720 ). Amaç, Esat sonrasında iktidara laikleri getirmektir. Dolayısıyla ABD’nin Suriye planı devrimcileri İslamcı-laik sınıflandırması altında bölük pörçük etmek ve bir de Türkiye’yi dışlamaktır. Mısır’da devrim İslamcılarla laikler arasında parçalanmış ve ABD bu ülkede laiklerin darbesine katkı sunmuştur. Türkiye’yi dışlama noktasında iki suçlama ve gerekçe ileri sürülmektedir. Bunlardan birisi PYD ve PKK’nın suçlamasıdır ve Türkiye’nin Nusre Cephesine yardım ettiği iddiasıdır. Yani Türkiye’yi Kaide ile ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Halbuki, kendileri olsa olsa laik Nusre Cephesi olabilirler. PYD İslamcılar aleyhindeki uluslar arası konjonktürden istifa ile Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadır. İkinci suçlama ise Türkiye’deki AKP iktidarının İhvancı bir iktidar olmasıdır. Erbakan hükümetinde eski defterler açılarak İhvan mensuplarıyla görüşmesi afişe edilmişti. Suudi Arabistan Selefilerin bir kısmını sistemin bir parçası sayarken Müslüman Kardeşleri yabancı ve düşman bir unsur olarak tanımlamaktadır. Mürsi’nin meşruiyetine sahip çıktığından dolayı da Türkiye’deki iktidar İhvan iktidarı veya daha hafif tabiriyle ‘İhvan yanlısı iktidar’ olarak yaftalanmaktadır. 30 Haziran olayları öncesinde Vefd Gazetesi Temerrüt hareketinin hedefinin bölgedeki üç ihvan iktidarını birden deliğe süpürmek olduğunu defalarca yazmıştır. Hayret edici olan Mürsi ve Gannuşi ile birlikte üçüncüsünün Recep Tayyip Erdoğan olarak anılmasıdır. Son sıralarda Suud basını ülkelerinin kraliyet olduğunu unutarak Erdoğan’ın sultanlık peşinde olduğunu yazmaktadır. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Onun ötesinde, Hüda El Hüseyni gibi Suud basınının kalemleri AKP iktidarını İhvan iktidarı olarak tanımlamaktadırlar. Sarkis Naum da Erdoğan yönetimini İhvan yönetimi olarak nitelendirerek bu dalgaya katılmıştır.
 Bu kilitlenmeden çıkış ancak aktif ve operasyonal politikalarla olabilir. Türkiye kuzeyinden de güneyinden de vuruluyor. Ermeniler üstten PYD ise alttan sınırdaki insanlarımızı vuruyor ve biz çaresiz seyrediyoruz. Ne zamana kadar? Türkiye’nin yumuşak güç olduğunu bilenler ve bundan dolayı istifini bozmak istemediğini fark edenler tacizlerini artırıyorlar. Sizin savaşa isteksizliğinizi gördükçe onların cesareti artıyor. Caydırıcılığınız sıfırlanıyor. Türkiye, ‘kaybedecek çok şeyimiz var’ diye düşünüyor olmalı. Yumuşak güç politikasının çevre şartları kalmayınca artık bunu yürütemezsiniz. Türkiye bunu daha ne zamana kadar görmemekte ısrar edecek? Devekuşu gibi yapsak da sonuçta bütün sınırlarımız ortada.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi