Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Ümmetin başı: İran mı Turan mı?

Ümmetin başı: İran mı Turan mı?

Kimilerine göre günümüzde ümmetin iki kutbu var. İran ve Türkiye. İslam dünyasının geleceğini bunlar arasındaki işbirliği veya ihtilaf ortamı belirleyecektir. Bu suretle ya iki yakası bir araya gelecek ya da ayrılık derinleşecek ve ümmet bedbaht olacaktır! Bu bakış açısına göre, Araplar bu tarihi süreçte devre dışı.  Arapların yokluğunu çeşitli tarihi olaylara ve devrelere bağlayanlar var. Malik Binnebi Muvahhitler sonrasında, çöküş döneminin başladığına hükmetmektedir. Nurettin Topçu gibiler de bu meseleyi genel gerileme çerçevesinde bakarlar ve bunu Fatih döneminde Tuhafut tartışmalarına indirirler. Araplar tarih sahnesinden düşmüşler ve anakronik/ tarih dışı hale gelmişlerdir. Arap Baharı Arapların bir diriliş hamlesiydi ve dünya hep birlikte bu dirilişi söndürmek için seferber oldu. Devr-i sabıkın kalıntıları ile Doğu ve Batı el birliğiyle bu nuru ve silkelenmeyi ve sıçramayı söndürmek ve bastırmak istediler. Bu talihsizliklerin toplamı üzerinden Fehmi Huveydi gibiler Araplara olan güvenlerini kaybettiler. Arapların bu suretle gelen tarihi ender fırsatı teperek; tarih sahnesinin dışına çıktığını ve tarihi yapan değil, tarihin malzemesi haline gelen bir unsura dönüştüklerini belirtir. Humeyni’nin özel doktoru olan Fehmi Şinnavi de Fehmi Huveydi’nin kanaatini Masra el Hilafe El Osmaniye/Osmanlı Hilafetinin Yıkılışı kitabında paylaşır. Fehmi Şinnavi bu meseleyi Fehmi Huveydi’den önce irdelemiştir. Mısırlı her iki Fehmi de büyük oranda İran devriminden etkilenmiş ve Araplar arasında onun temsilcisi ve sözcüsü haline gelmişlerdir. Bununla birlikte, Raşid Gannaşi ve Fehmi Huveydi, 180 derece çark etmese de, İran devrimi karşısında dalgalanmalı bir seyir izlemiştir. İran devrimi karşısında realist bir noktaya geldikleri söylenebilir. Bu realist nokta serapa hayal kırıklığıdır.  
*
Fehmi Şinnavi Haçlı Savaşları, Moğol ve Tatar istilasıyla birlikte Arapların tarihe havlu attıklarını ileri sürmektedir. Yeni sömürgecilik ve Siyonizm karşısında varlık gösteremediklerinin de altını çizer. Dolayısıyla tarihi seleksiyon sonucu geride ümmetin iki temsilcisi kalmıştır (Masra el Hilafeti’l Osmaniye, Muhtar el İslami, s: 164). İranlılar ve Türkler. Ona göre, İranlılar yeniden tarih sahnesine Humeyni devrimiyle birlikte çıkmışlar ve İslam ümmetinin potansiyel liderlerinden biri haline gelmişlerdir. Diğer lider şahsiyet ise Türklerdir. Türkler cengaverlikleriyle Persler ise sanatçı kişilik ve medeniyet erbabı olmalarıyla temayüz etmişlerdir. İkisinin bir araya gelmesiyle birlikte nur topu gibi bir birlik zuhur edecektir. İslam medeniyeti parlayacaktır. Adeta durumu, Bediüzzaman’ın tasviriyle, müspet ilimlerle dini ilimlerin izdivacının mahsulüne benzetebiliriz. Bu mücerret bin benzetme ve temennidir. Fehmi Şinnavi akıcı bir üsluba haizdir ama muhakeme denilen husustan ya yoksun ya da bu vadide yayadır. Coşkusu fazla analiz gücü yetersizdir. Ya da Humeyni’nin çekim alanına girmiş ve çıkamamıştır. Kusuru budur. Yoksa Osmanlı Hilafetinin Yıkılışı kitabının sair bölümleri muhteşemdir. ‘Türklerle İranlılar ve Şia ile Sünniler arasında ihtilaf’ bölümü talihsiz ve tatbiki gayri kabil bir bölümdür. Güzel ve alımlı bir kadın bir gün Bernard Shaw’ın karşısına dikilir ve ona bir teklifte bulunur. Der ki, dest-i izdivacına talibim. Ben güzel sen ise zekisin. Bu izdivaçtan hem nur topu hem de zeki çocuklar dünyaya gelir. Hazır cevap ve nüktedan olan Bernard Shaw öteki ihtimali hatırlatarak; ‘ya çocukların güzelliği bana ve aklı sana çekerse?’ der! Haksız mı? Fehmi Şinnavi böyle kaçık ve uçuk tezlerle İslam dünyasını seraplara yöneltmiştir. Kürtleri de kışkırtmıştır. 
*
Humeyni’nin zihin dünyasında Fehmi Şinnavi’ye benzer bir tez yoktur. O ortaklık değil Pers egemenliğinin peşindedir. Sıfır noktasını da, devrimi olarak görür. Onun bakışını tarihi zemin belirlemiştir. O rekabet ve düşmanlık damarıdır. Humeyni, devrimini evrensel olarak tanımlamaya çalışmış ve Şiilikle ilintili gösterenleri Amerikancılıkla suçlamıştır. Dolayısıyla hem tarihi hem de kendi yaptıklarını inkarda işbirliği ortamı aramıştır. İnkar ve ret üzerine kurulu bir birlik hayal etmiştir! Onun yaptığı Şiilerin tarih boyunca yaptıkları, kolay suçlama kalıplarından birisidir. Bu yaklaşımıyla Sünni kitleler nazarında Şiiliğini gizlemek istediği kadar Sünnilik vurgusunu da suçluluk duygusu haline getirmek istemiştir. Bugün Şiilik yaptığından dolayı suçlanan kimse yok! Lakin aksine Abdullah Fehd Nefisi gibi Sünnicilik veya Şii karşıtlığı yapmaktan dolayı yargılanan ve hakim önüne çıkanlar çok. Sünni dünyada Sünnilik propagandası yapan örgütlü bir mekanizma yok. Sünniliği sistematik olarak savunan bile yok. Karşı tarafın cesaretini artıran bu olmalıdır. Buna mukabil kışkırtıcı anlamda sahabeye dil uzatan ve Sünni değerleri tezyif eden bol. Mısırlı Hasan Şehate’nin öldürülmesi aşırılığın dışa vurumu olarak nitelendiriliyor. Bununla birlikte, onun Sünniliğin merkezi ülkelerinden birisinde Sünnilere karşı kışkırtıcılık yaptığını dile getiren yok. Hasan Şehate’ye benzer olarak Bağdat’ta A’zamiye’de Sair Deraci ve Londra’da Yasir Habib gibi sürekli olarak meslekleri kışkırtma olan Şiiler var. Birlik görüntüsü vermek için bu meselelerde ağzını sıkı tutan Hasan Nasrullah gibiler Suriye’de sözeli fiiliyata, gizliyi açığa döktüler. Daha önce Hazreti Ömer ve Hazreti Aişe’ye ağzına alınmayacak sözler söyleyen ve bunu da Şii literatürüne dayandıran Yaser Habib, Nasrullah tarafından tanınmıyor ve ‘meçhul bir Şii’ olarak tasvir ediliyordu. Halbuki onun anlattıkları Muhibbiddin Hatip’in el Hutut el Ariza kitabında temas ettiği meselelerden sadece biridir. Sünniler bundan bahsederse mezhepçi oluyorlar Şiiler bahsederse hakikat makamına yükseliyor! Süreç içinde gizlenip de ortaya çıkanların takiyye eseri olduğu ortaya çıkmıştır. Irak ve Suriye şevketlerinin güçlenmesi üzerine Muhammed Selim Avva’nın ifadesiyle takiyeye ihtiyaçları kalmamıştır. Elbette yine de kalplerindekinin tamamını söylemiyorlar. Seyyidetü Zeynep ve bölgenin işgali üzerinden, birbirini tanımayan Şiilerin hepsi birbirini tanır hale geldi. Birbiriyle kanlı bıçaklı olsa da Sünni düşmanlığında birleşiyorlar. Bu durumda hâlâ İran mezhepler üstü oluyor! Biz ise mezhepçilik yapıyoruz. Evet! Türkiye mezhepçilik yapmıyor ama ABD ve AB bile İran adına Şiicilik yapıyor. Garip olan budur. Şinnavi’ye göre, ortak düşman İsrail ve Batı’ya karşı birleşecektik. Suriye’de foyaları ortaya çıktı. Herkes Sünniler karşısında birleşti.
Fehmi Şinnavi Türk-Pers ihtilafının giderilmesinin Şii-Sünni ihtilafının da bertaraf edilmesi olarak görür. Bu elbette doğru değil. Mesele Osmanlı Safevi meselesi değil. Safevilik tarihin ileriye tepmesidir. Geri dönmesidir. Humeyni devrimi de öyledir. Ümmetin başı İran mı Turan mı yoksa onların ortaklığı mı sorusunun cevabı şudur: Arapları ayartmak Türklerin altını boşaltmaktır. Türkleri ayartmak ise Arapları başsız bırakmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi