Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

"Örgüt" lafına niye kızılıyor ki?

"Örgüt" lafına niye kızılıyor ki?

Başkası dese anlayışla karşılardım da, sevgili Mümtaz’er deyince yadırgadım.

Geçen günkü yazısında cemaate “örgüt” denmesinin uygun olmadığını söylüyor.

Bunu herkes söylesin de sevgili Mümtaz’er söylemesin!...

Çünkü kendisi “örgüt”ün ne olduğunu hem hakke’l-yakin, hem de ilme’l-yakin bilen birisidir. Öyle ya, siyaset bilimcidir ve bütün siyaset bilimciler, toplumsal örgütlenme şekilleri üzerine yüzlerce kitap-makale okumuşlardır ve dersler de vermişlerdir. “Örgüt”ün ne demeye geldiğini, siyaset bilimciler, bizden bin kat daha iyi bilirler; hem de daniskasını. Biz edebiyatçılar, ancak “mecaz-ı mürsel, yeni kara mürsel” retoriğinin arasına sıkıştırdığımız makale ve kitaplardan biliriz “örgüt”ün ne demek olduğunu.

Sevgili Mümtaz’er, bu “örgüt” işini ilmelyakin bildiği gibi, hakkeyakin olarak da çok iyi bilir.

Nerden mi biliyorum?

Çünkü vaktiyle ikimiz de aynı “örgüt”teydik de oradan...

Hani şu “lider, teşkilat ve doktrin eleştirmesinin yasak” olduğu “örgüt”ten; yani “teşkilat”tan.

Teşkilatlar, Örgütler...

Ha “örgüt” ha “teşkilat”... Fark etmez... İkisi de aynıdır. Birini Arapça “şekil”den almışız; ötekini de Türkçe “örmek” fiilinden 1970’lerde türetmişiz.  O yıllarda “örgüt” dendi miydi, komünist illegal oluşumlar kasdedilir, “teşkilat” dendi miydi  “eleştirilemeyen” teşkilatlardan; yani ikimizin de mensup olduğu teşkilatlardan söz edilmiş olurdu.  Biz evden veya yurttan çıkıp “teşkilat”a giderdik. İlk gittiğimiz teşkilat “Genç Ülkücüler Teşkilatı” idi. Adı sonra resmen “ocak” oldu ama biz gene de “teşkilat” demeye devam ettik.

O “teşkilat”lar; yani örgütler nasıl teşekkül ederdi?

Legaliteden İllegaliyete “Teşkilat”lar...

Legal olarak bir genel merkez vardı bir de illerde, ilçelerde, mahallelerde ve bazı büyük köylerde o “teşkilat”ın dernek şeklinde şubeleri olurdu. Tabii ki buraya kadar herşey yasalara uygun bir şekilde idi.  Bu teşkilatların da altında illegal bir yapılanmayla, mahalle, okul ve yurt teşkilatları oluşurdu. Bu birimlerin başında “reis”ler olurdu.  Bunların da altında, yurtlarda blok ve kat sorumluları, okullarda da bölüm ve küçük grup sorumluları olurdu. (Ben bunların hepsinde legal veya illegal olarak çalıştım ama bi “reisceğiz” olamadım; yanarım, yanarım hâlâ ona yanarım.)

Bunlardan başka “Eğitim Masası” falan diyerek başka illegal yapılanmalara da gidilirdi. Ve hatta, belki ilk defa burada satırlara geçecek bir illegal yapılanmadan söz edeyim. Doğrudan Başbuğ’a (“Başbuğ” derken içim bi hoş oldu.) bağlı 15-20 kişiden oluşan istihbarat ve istihbarat amaçlı sızma birimi kurulmuştu. (İstihbaratta görevli olanlar dava arkadaşları hakkında bilgi toplayıp rapor verecekler; sızmacılar, sol örgütler dışındaki siyasî partilere sızacaklar ve istihbarat yapacaklardı.) Bu yapılanmanın merkezi, Ankara Necatibey caddesindeki Genç Arkadaş ve Hasret adlı dergilerin çıkarıldığı büro idi. Nerden bildiğimi sormayın; tecrübe konuşuyor (!) O büronun yetkililerinden birinin kim olduğunu söyletmeyin bana.

Başka yapılanmalar olup olmadığını vallahi de bilmiyorum, billahi de bilmiyorum.

Sadede Gelelim...

Neyse... Bu kadar sırrı fâş etmemin sebebi, “Ben neler biliyorum neler?...” diye kasılmak da değil, “örgüt” lafının kötü bir şey olduğunu ispatlamaya çalışmak da...

Demem o ki, amacınız insanları belli düşünceler etrafında bir araya getirmekse, teşkilatlanmak; yani örgütlenmek mecburiyetindesiniz. Bunun su yüzündeki kısmı legal olur, suyun altındaki kısmı illegal de olabilir; legal de. Bunda gocunacak bir şey olmaz ki.

Sevgili Mümtaz’er, “eleştirilemeyen teşkilat”ın yapısını, inanın benden daha iyi ve hakke’l-yakin bilir. Bilir de... Şimdi “örgüt” adlandırması yapıldığında niye karşı çıkar onu anlamış değilim.

Tabii, 1970’lerde biz “teşkilat”tık ve iyiydik; komünistler “örgüt”tü ve kötüydü. “Teşkilat” legaldi ve hak olan şeyler yapardı; “örgüt” illegaldi ve kötü şeyler yapardı. Acaba oradan kalma bir takıntı mıdır sevgili Mümtaz’er’deki “örgüt” tepkisinin sebebi?

Şayet cemaat, şehir imamı, kurum imamı, okul imamı, evlerde ablalar, abiler şekinde yapılandıysa ve bunların hepsi piramidal bir şekilde bir tek insana bağlıysa, buna da “örgüt” denir aziz kardeşim. Niye tedirgin oluyorsun bu isimlendirmeden?  Vaktiyle biz nasıl örgütlendiysek, şimdi de cemaat öyle örgütlenmiş. Başbakan da işin adını koyuyor. Haa.. 1970’lerdeki kullanımıyla semantik bir “anlam kayması” kasd ediyor da olabilir. Ne var bunda sinirlenecek, kızacak? Bakarsın, yağmur dindikten sonra cemaat, bu “örgüt”lenmenin hayırlara vesile olduğunu ve böylece her “örgüt”ün kötü olmadığını gösterir de “örgüt” kelimesinin namusu da kurtulmuş olur.

Di mi ama Süheylâ?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi