Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kayıp Bayrak Yuvasına Döndü

Kayıp Bayrak Yuvasına Döndü

Ümmet ve millet olarak fitne denizlerinden geçiyoruz ama gemimiz rotasında nihai limana doğru ilerliyor. Onun rotasını hiçbir fitne bozamaz. Bayrak yeniden bayraktarına dönüyor. Yeni döneme göre kendilerini dönüştüremeyen ve yeniden yapılandıramayanlar tarih sahnesinden silinecektir. Türkler Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Ortadoğu’ya veda ettiler. İngilizler gafil ve hainlerle işbirliği halinde Türkleri Ortadoğu’dan söküp attı. Sonrasında da yalancı tarih Ortadoğu’ya veda etmeyi millete bir kahramanlık olarak yutturdu. İttihatçılar siyasi olarak sefihleri yani rotasını kaybetmiş kifayetsiz muhterisleri temsil ediyordu. Yaptıkları yanlışlarla birlikte çözülme sürecini hızlandırdılar. İyilik adına ve zannıyla kendilerine ve ülkelerine ve ümmete kötülük yapmışlardır. Birinci Dünya Savaşının yüzüncü yıldönümünde talihimizin döndüğünü dair bulgular ve semboller artıyor. Bu da Türk ve Arap beraberliği asrına yeniden sökün ettiğini göstermektedir. Ramazanın ilk gününün Birinci Dünya Savaşının çıkış tarihine denk gelmesinin manidar olduğuna temas etmiştim. Daha da manidar olan İttihatçıların Şam’da bıraktıkları ve kaybettikleri bayrağın yeniden yuvasına dönmesidir. İttihatçılar Şam’dan apar topar çekilirken geride bıraktıkları yaslı bayrağımız sahibine geri dönmüştür. Hem de hiç beklenmedik bir şekilde. Bu asimetrik bir tarihin miladında olduğumuzu gösteriyor. İngiltere üzerinden Şam’da düşen bayrağımız bize iade ediliyor. Bayrak sahibini buluyor. İnşaallah kayıp tarih de sahibine geri dönecek.

 Yazar Ahmet Kubat’ın Mevlana Halid-i Bağdadi adlı eserini okuyorum. Orada on ikinci yüzyılın müceddidi Halid-i Bağdadi’nin cübbesinin nasıl Bediüzzaman’a intikal ettiği konu ediliyor. İlginçtir, Ömer Bin Abdulaziz’in kademi üzerine hem Halid-i Bağdadi hem de Bediüzzaman prensipte hediye kabul etmemektedirler. Onun izini takip etmektedirler. Halid-i Bağdadi’nin halifelerinden Küçük Aşık’ın torunu Asiye Mülazimoğlu kaderin bir cilvesi ve remziyle Halid-i Bağdadi’nin dedesine hediye etmiş olduğu cübbeyi hediye kabul etmediği için utana sıkıla Bediüzzaman’a takdim ediyor. Elbette bu tuhfe-i rabbani. Maddi değil manevi bir hediye. Reddi kabil değil. Böylece hediye kabul etmeyen Halid-i Bağdadi’nin cübbesi hediye kabul etmeyen Bediüzzaman’a bu şekilde intikal etmiş oluyor. Şam’da düşen bayrağımızın hikayesi ve serencamı da böyle. Bayrağı teslim alan Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Ünal Çeviköz bayrağın iadesi hikayesini şöyle anlatıyor: “Haileybury Koleji’nin mezunlarından biri olan Edgar Turner, 1918 yılında Ortadoğu savaşları sırasında İngiliz ordusuyla birlikte Şam’a giren General Allenby’nin yardımcıymış. General Allenby Şam’a girdiği zaman Osmanlı kuvvetleri çekildiğinde oradaki Osmanlı bayrağını Edgar Turner’a emanet etmiş. Edgar Turner bu bayrağı büyük bir dikkatle ihtimamla saklamış ve kendi oğluna bırakmış. Onun oğlu da kendi oğluna bırakmış. Edgar Turner’ın oğlu Matthew Turner, bu okulda kendi oğlu da okumaya başlayınca aşağı yukarı aradan geçen 100 yılın sonunda, özellikle de I. Dünya Savaşı’nın başlamasının 100. yılını yaşadığımız bu yıl bu bayrağı tekrar ait olduğu yere iade etmeyi düşünmüş.”

 Demek ki bayrak yüz yıldan beri bizi bekliyormuş. Turner ailesinin dördüncü kuşağını temsil eden, 17 yaşındaki Jack Turner düzenlenen törenle Osmanlı bayrağını Çeviköz’e teslim ediyor. Bayrağı Büyükelçiye teslim eden 17 yaşındaki Jack Turner da törende bulunmaktan duyduğu heyecanı ve mutluluğu dile getirerek sözlerini şöyle bağlıyor, “Bayrağı her zaman özenle sakladık ve bayrak büyük dedemden dedeme, dedemden ise bana intikal etti.” Osmanlı İmparatorluğu dönemine ilgi duyduğunu anlatan Turner, bir gün mutlaka Türkiye’yi ziyaret etmek istediğini de ilave ediyor.

 İngiltere 1981 yılından itibaren bizi Ortadoğu’dan sürdü. Zirve noktası Kudüs’ün düştüğü 1917 idi. Devran döndü ve 100 yıl aradan sonra biz tekrar İngilizlere varis oluyoruz. Tarih ağlarını yeniden örüyor. İngilizler Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı toprakları için şu tabiri kullanıyorlar: “The Great Loot’ yani büyük vurgun veya büyük yağma yeri. Gerçekten de İslam toprakları Fransızlarla İngilizler arasında yağmalanıyor. Bush bunu bir kez daha Verimli Hilal çevresinde tekrarlamak istediyse de yanlış hesap direniş sayesinde Bağdat’tan döndü. Şimdi Yahudilerin aklına uyan kimi Amerikalılar ikinci yağma dönemi özlemi duyuyorlar. Tarih definecisi Bernard Lewis’in haritaları ortalarda uçuşuyor. Bölünmüşün yeniden bölünmesini teklif ediyor. Ralp Peters denilen Pentagon albayı da 2006 yılında böyle bir harita ile karşımıza çıkmıştı. New York Times’dan Robin Wright onun izini takip ederek ‘5 ülkeden 14 ülke çıkabilir’ formülünü ortaya attı. “5 ülkeden 14 ülke çıkabilir” başlığıyla yayımlanan harita ve Robin Wright imzalı Ortadoğu analizi, Libya, Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve Yemen’deki etnik ve mezhepsel gerginlikleri ele alıp, bölgeyi bekleyen ekonomik ve siyasi krizlerin üzerine eğiliyor. Haritanın bir diğer özelliği de Türkiye sınırları için bir değişim öngörmemesi. Haritalar keyfe göre her mevsim güncellenirken Musul’un düşmesinden sonra Batı basını bir de olaya tersinden bakarak hilafetin de güncellenebileceğini ortaya koymuştur. Kayıp bayrak yuvasına döndü. Birinci Dünya Savaşının yüzüncü yılı riskler barındırdığı kadar fırsatlar da sunuyor. Aktörü iyi olan bu savaşı kazanacaktır. Ne demişler: İyi olan kazansın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi