Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Şam’ın Kapısı Hatay

Şam’ın Kapısı Hatay

Hatay’a ilk kez 1978 yılında gitmiştim.  Oradan da Şam’a vasıl olduk.  Belki de Arapların yaşadığı ortamla ilk kez bu suretle yüz yüze geliyordum. Doğrusu  Araplarla veya Arap coğrafyasıyla ilk temas beni çarpmıştı. İçimde beslediğim duygular dış atmosferi ve çeperiyle buluşmuştu.  O yıllar 12 Eylül öncesi yıllardı. Türkiye siyasi olarak da içtimai olarak da karmakarışıktı. Çalkantılar dinmiyordu.  Bu yola mihmandarım Ağrılı Mihr Ali Süleyman ile birlikte revan olmuştuk.  Sakarya’dan Ankara’ya gittik ve oradan vize işlemlerini hallettik. Önce niyetimiz beraberce onun ikamet etmiş olduğu Medine’ye gitmek ve yerleşmekti. İslami tahsilimizi orada ilerletmekti. Lakin o yıllarda Suudi Arabistan sıkı vize rejimi uygulanıyordu.  Bu yüzden istenilen şartlar gözümüzü yıldırdı.  Lakin Mihr Ali de, merhum Mustafa Necati Erzurumi’nin nasihatleri doğrultusunda Şam’a yerleşmek istiyordu. Mustafa Necati Erzurumi’nin Vehhabilik konusunda çok çekince ve mülahazaları vardı.   Umre için 40 yaş şartı aranıyordu.  Bu nedenle Medine durağımızı Şam’a çevirmiştik.  Ankara’daki Suriye elçiliğinden de ancak transit vize veriyorlardı. Ürdün vizesi alarak sonunda Suriye vizesini hallettik. Bu işlemler için birkaç günümüzü Ankara’da geçirdik.   Ankara’da birlikte dershanelerde kaldık ve Ankara üzerinden Hatay’a intikal ettik.  Mersin, Adana derken yolda şark havasını solumaya başladık. Nitekim bu coğrafya Toroslar’a kadar Şam’ın kuzeyi olarak nitelendiriliyor.  Sonunda Hatay’a vardır. Hatay bana farklı bir iklime girdiğimiz havasını verdi.

Şam’a giden Has otobüslerine bilet aldık ve kalkış vaktimizi beklemeye başladık.  Kalan ara vakitte Hatay’ı dolaşmaya başladık.  Hatay’ı tanımam işte bu vesile ile oldu.  Bizim için Şam kapısı oldu. Gerçekte de böyledir. Elbette ilk uğradığımız yerlerden birisi Habib en Neccar Camii ve külliyesi idi.  Yasin Suresinde Şehrin derinlerinden ve uzak yerinden kopup gelen ve Havariler konusunda şehir halkına hayır tavsiye eden Habib en Neccar’ın hikayesi anlatılır. Elbette Kur’an bunları özet/mücmel geçer.  Habib en Neccar olarak bilinen Havarilere kol kanat geren adam nekre veya meçhul kipiyle sadece ‘recülün/ bir adam’ diye anılmaktadır.  Kur’an,  Habib en Neccar gibi bize yine mümin-i al-i Firavun’dan bahseder. Firavun  sarayının mümininden.    Yasin Suresinde de işte bu şekilde adeta  mümin-i havariyyinden ya da Hatay mümininden bahsedilir. Hatay bilahare Hıristiyanlığın önemli yayılma noktalarından, merkezlerinden ve yollarından birisi olmuş ve daha sonra burada patrikhanelerden birisi  kurulmuştur.  Hıristiyanlığın ilk tarihinde veya döneminde Roma’nın fevkinde bir öneme sahiptir. Kudüs, Şam ve Hatay ekseni üzerinden Havariler ve İsevilik intişar etmiştir.

Hıristiyanlıktan sonra Hatay’a, İslamiyetin de kokusu sinmiştir.  Kimi rivayetlerde burası Hazreti Musa ile Hızır’ın buluştuğu yer olarak da bilinir. Bu nedenle bölge Hızır makamına sahiplik etmektedir. Hatta kimi halk telakkilerine göre burada Musa Şeceresi veya Musa Aleyhisselam’dan kalma bir ağaç da bulunmaktadır.   Ağacın 800-900 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen halk arasında 3200 senelik olduğu yaygındır.  Bu rivayetlerin bir kısmı elbette tevsike muhtaçtır. Lakin kuşku götürmez bir husus Hatay (Antakya)’ın peygamberler diyarı olmasıdır.  

1978’de Mihr Ali ile birlikte Asi Nehrinin kıyısında epey dolaştık ve eski çarşısına da uğradık.  O antika işlere meraklıydı.  Buradan kendisine bir çift çarık beğendi ve aldı. O sırada ilk dikkatimi çeken hususlardan birisi, kıyafetlerinin farklı olması nedeniyle Şeyh Akl tabir edilen Durzi din adamlarını farz etmem oldu.  Burada dinlerin birçok türü ve mezhebi olduğu gibi İslamiyet çatısının da farklı desenleri, renkleri ve tonları bulunuyor.

37 yıl sonra Antakya ile yeniden alaka tazeledik ve özlem giderdik.  Tarihi mekanlarıyle yeniden buluştuk.  Yolumuz Asi Nehri etrafında kıvrıldı ve Cuma akşamı namazını ( 8 Mayıs 2015) Habib en Neccar Camiinde eda ettik.  Manevi anlamda haz ve lezzet aldık.  Habib en Neccar kendi döneminin garipleri arasındaydı.  Gerçek dindarlar da ahir zamanın garipleri sayılırlar.  37 yıl sonra Hataya yeniden görmeye vesile olan bir toplantı oldu. 7-8 Mayıs 2015 tarihleri arasında Hatay’da TASAM-Valilik işbirliğiyle Anemon Otelinde 3. Uluslar arası Ortadoğu Kongresi tertip edildi.  Biz de hasbe’l kader davetliler arasındaydık.  Burada ikinci günü yani Cuma günü öğlen üzeri bir tebliğ de ben sundum. Bol bol tebliğ dinledik ve tebliğcilerle görüştük.  Vesile olanlardan minnettarız.   Bu vesile ile yeni isimlerle hemhal olduk, yeni simalarla tanıştık.  Yeri geldikçe değiniriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi