Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Fethin ve Fatih’in Düşmanları

Fethin ve Fatih’in Düşmanları

Dindar bir Kürt arkadaşla sohbet ederken hiç beklenmedik bir biçimde Fatih’in Hıristiyanlara ait bir kiliseyi neden camiye çevirdiğini; Ayasofya’yı cami statüsüne aldığını sordu. Ben de bunun İslam’dan beri bir gelenek olduğunu ve kılıç zoruyla alınan beldelerin gözde veya merkezi mabetlerinin İslam nişanesi olarak camiye çevrildiğini anlattım.  Bu fetih işleminin başka merasimleri de var. Ülkeler ve şehirler kendiliğinden İslam’a girer veya teslim olursa onun hükmü başkadır.  Fetih yoluyla (anveten) alınması halinde hutbeler kılıçla birlikte okunur. Bu da caydırıcılıktır.  İnsanlar fıkha itibar ve riayet etmediklerinden dolayı bu tarz garip sualler sorabiliyorlar.  Fıkhın ve akaidin çok dışına çıktık. Hayatımıza artık onlar yön vermiyor.  İnsanlar sabitelerinden koparsa kendilerine ve dayandıkları değerlere yabancılaşabiliyorlar.  Hıristiyanlar da aldıkları topraklarda putperest mabetleri ve Jüpiter tapınaklarını kiliseye çevirmiştir. Müslümanlar gelmiş Arap Yarımadası’nın dışındaki bölgelerde fetihler genişleyince şehrin önemli mabedini veya kilisesini İslam zaferinin nişanesi olarak camiye çevirmişlerdir.  Bu işlem sembolik düzeyde kalmıştır. Yoksa İslam selef dinlerin sıhhatini olmasa bile meşruiyetini tanımıştır. Onlara statü vermiştir.  Bununla birlikte bütün şuubiler veya günümüz tabiriyle her milletin ulusalcıları İslam’ın fetihlerine karşı çıkmaktadır.  Zira cahili düzenlerini bozmuş veya  onları İslam çemberi içine almıştır.  Kimileri Türklerin Müslümanlaştırılmasını sorgulamış bu suretle Türklerin köleleştirildiklerini düşünmüşler lakin zamanla sürecin tersine döndaüğünü görseler de hükümlerini değiştirmemişlerdir.  Türkler Araplardan sonra ve mütemadiyen İslam’ın cihangirleri ve bahadırları olmuşlardır. Buna dair Ebu’ Hasan en Nedevi gibi birçok müellif müstakil eserler kaleme almıştır.  Yani ulusalcılara göre şer görünen şey hayra dönmüştür. Lakin onlar fetihten ziyade İslam’a karşıdırlar. Bundan dolayı Türklerin İslam fetihlerine de burun kıvırmışlardır.  Onların ulusalcılıkları veya şuubilikleri altında zındıka cereyanını barındırmaktadır. Fetih veya fatihlerle ilgili suçlamalarının kaynağı Türklere ağıt yakmaktan ziyade İslamiyeti karalama gayreti ve dürtüsüdür.

T

Onlar İslam adına Türklerin bahadırlıklarını da beyhude bir uğraş, külfet ve yük olarak görmektedirler.  Onların nazarında Müslüman oluşunuz zorbalık göstergesi,  fatih oluşunuz ise bir angaryadır.  Her olumlu gelişmeye bir kulp takarlar. Şuubi damarla dini damarın harmanlandığı İranlılar veya Persler veya Şiiler ise her milletin ulusalcılarıyla birlikte fetihleri dillerine dolarlar. Fetih ve fatihleri kara çalarlar. Zira İslam fetihleri imparatorluklarını yerle bir etmiştir. Kara çalarak  onun kinini güderler.  Şiiler meseleye şuubi damarla bakarlar. İran’ın fethi onlara göre bir işgaldir ve hatta katliamdır.  Zira meseleye hidayet namına değil Sasaniler namına bakarlar.  Safeviler nasıl ki mezhep dürtüsüyle Osmanlılara karşı idiyse ataları da kalplerine İslam’ın yerleşmediği bazı bedevi Araplar gibi fatihlere ve fetihlere hasımdır. Halbuki,  bu tavırları iktidar iddiasında bulundukları Ehl-i Beyt imamlarının tutumuyla çelişmektedir.  İmam Zeynelabidin,  Sınır Boyu ( dua li ehli suğur) Duası ile fetihleri ve fatihleri muştulamaktadır.  Fetih karşıtlığı günümüzde özellikle dini ve ırki ulusalcılığı temsil eden Şiiler ile Kürtler arasında yaygındır.  Bu nedenle de kimi Kürt ulusalcıları İslamiyete tepki olarak milli din olarak gördükleri Zerdüştlüğe yapışmaktadır. Şuur altında antik soylarının davasını güden Persler Şiilik kisvesinde milli mezheplerini keşfetmişlerdir.  Şimdi Kürtler de onları izleyerek Zerdüştlük geleneği üzerinden milli dinlerini bulmaya çalışıyorlar! Peygamberimiz  ahir zamanda bazı Arapların cahiliyete döneceklerini haber veriyor.  Bu gerçek kimi İranlılar, Kürtler ve diğer milletler için de geçerlidir.  Bu kategorideki bazı Türkler Cengiz Han’ın Türkleri zorla Müslümanlaştırmanın intikamını aldığı düşüncesindedir.    Bu Abbasiler dönemindeki var olan şuubulik-zındıka bileşkesinin günümüze yansımasından ibarettir.  Bu akımı en somut olarak görüldüğü yerlerden birisi Erdoğan Aydın’ın kitaplarıdır.  Nasıl Müslüman Olduk ve benzeri kitapları tarihten günümüze devreden Şuubi-Zındıka damarının savunulmasından ibarettir.  Kürt tarafından da Cemal Nebez isimli sözde İslamcı ama gerçekti ulusalcı-şuubi –Kürtçü yazar elbette Müslüman Arapların Kürt bölgesini fethetmelerini içine sindiremiyor. Kürtçülük onda hazımsızlık suretine bürünmüş.   Onun ötesinde İdris-i Bitlisi ile Yavuz’un anlaşmasına rağmen onun için öncelik Bitlisi gibi Şiilikle mücadele olmadığından; Yavuz’a çeşitli nahoş sıfatlar yakıştırıyor. Yavuz Sultan Selim’in hilafet makamını gasp ettiğini ileri sürüyor.  Keza Türklerin 1453 tarihinde İstanbul’u alarak Konstantinepolis olan ismini tahrif ederek İstanbul’a çevirdiklerini söylemektedir ( The Oppressed Kurds And Their Moslem Brothers, s: 29, 30, Süleymaniye, İkinci baskı).. Bu ulusalcı Kürt kafasına göre bu durumda Ayasofya da gasp edilmiştir.  Ulusalcı Zerdüştlük zaviyesinden bakan elbette böyle görecek ve algılayacaktır.

Peki! Fetihlerde İslam’ın kurallara tam riayet edilmiş midir?  İhlaller olmamış mıdır? Elbette kusurlar ve ihlaller olmuştur. Lakin fethi ve fetih ruhunu toptan reddetmek ve kusurlara odaklanmak başka ve kusurların olduğunu teslim etmek daha başkadır.  Bunlardan birisi sevgi gözünü diğeri nefret ve yabancılaşma gözünü temsil eder.   Sonuçta objektif değil psikolojik bir tutumdur. Sind Valisi ile Ömer Bin Abdulaziz arasındaki yazışma bazı kusur ve ihlallerin işlendiğini ortaya koymaktadır.  Keza Hıristiyanların Emevi Camii’ni geri almak üzere Ömer Bin Abdulaziz ile yürüttükleri pazarlık ihlal iddialarına bir başka misal olarak hatırlanabilir.  Emeviler kimi zaman hidayet rehberliği yerine çıkarı esas almışlardır. Nitekim,  Alman ilahiyatçı Hans Küng de  16’ıncı Benediktus’a verdiği cevapta Emevilerin veya Abbasilerin fetihlerde   haddi aştıkları yönler olduğuna temas etmiştir. Tarihin aynasında bunlar gerçektir.  Lakin bütün bunların toplamı dahi ulusalcılığı haklı çıkarmaz. Değerlerin değeri hangi vesile ile olursa olsun (izzü aziz, züllü zelil) İslamiyete teslimiyettir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi