Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Gecikmenin Bedeli

Gecikmenin Bedeli

ABD Suriye’de IŞİD ile savaşıyor ama rejim ile savaşmıyor. Ne tesadüf ABD’nin bölgesel ortağı PYD de baştan beri rejimle savaşmıyor. Kardeş gibi geçinip gidiyorlar. Rejim, PYD ve ABD çok yönlü ortaklar. Hatta rejim halkıyla karşı karşıya geldiği ilk sıralarda zımni ortağı PYD lehine Kürtlerin yaşadığı bölgelerden çekilmişti. Ardından rejimle çarpışmayan PYD, IŞİD’in zuhurundan sonra durumdan vazife çıkartarak onun amansız düşmanı kesilmiş; onunla savaşmaya başlamış ve bu suretle sadece ABD’nin değil Batı’nın kahramanı haline gelmiştir. Batı’nın aferinini alarak Türkiye gibi bölgesel ülkelere bile cirmine bakmadan kafa tutar hale gelmiştir. Şimdi hem ABD hem de PYD Türkiye’nin PKK kamplarını vurmasına karşılık mırın kırın ediyorlar. Irak hükümetiyle birlikte hem Arap Birliği hem AB hem de ABD itiraz seslerini yükseltiyorlar. Hepsi aynı kampta; Esad’ın kampında yer alıyorlar. Nebil Arabi denilen adamın Mustafa Dabi veya Kofi Annan’dan, bilemediniz uluslararası, küresel memurlar sınıfından Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan bir farkı yok. Abdullah Gül’ün zihniyet olarak onlardan bir farkı var mı?  Türkiye de sonuç olarak gecikmenin bedelini savrularak ödüyor. Vaktinde kademe görevlerini yapsaydı şimdi rahat bir pozisyonda olacaktı. Zaman aleyhine değil lehine çalışıyor olacaktı. Halbuki, biz savrulma halindeyiz. Zihnen başka kampta bedenen başka kamptayız. Sanki ilan etmeden kamp değiştirdik. 12 Eylül 2014 tarihinde Cidde’de yapılan IŞİD aleyhtarı toplantının sonuç bildirgesini niye imzalamadık veya İncirlik’i koalisyona veya ABD’ye açmadık?
Güvenli bölge ve Esad’la mücadele azmi olmadığı için bu beraberliğe katılmamıştık. Şimdi ne değişti? İncirlik’i kullanıma açtığımızda ABD’nin tavrı çok mu değişti? Manevra mı, çalım mı yapıyor? Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın dışında bölgesel ve küresel bütün aktörler fiiliyatta Esad rejiminin yanında. Ya doğrudan ya da kalleşçe! IŞİD ile savaşanların tamamı da öyle. Bu durumda biz onların arasında ne arıyoruz? Türkiye’nin İncirlik’i ABD’nin kullanımına açması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin ziyareti amacını aşmıştır. Türkiye vaktinde hareket etmeyerek zamanın hakimi değil mahkumu, esiri haline gelmiş, tutuk ve münfail bir aktör görüntüsü vermeye başlamıştır. Türkiye’nin bir kez daha pusulası şaşmış ve ekseni kaymaya başlamıştır. Hatırlayacak olursak, birkaç yıl evvel AB istikametini kaybeden Türkiye’nin ekseni kaymaya başladığı tartışmaları yaşanmıştır. Bugün de Türkiye umduğu yerde değil bulduğu yerdedir. İşleri akışına bırakacak olursanız olacağı budur. ABD hem PKK ve PYD’yi kullanıyor hem de bizi onlarla terbiye ediyor. Onları kullanıyor ve onlar üzerinden bizden taviz kopartıyor.

Geciktikçe irademiz kırılıyor ve gecikme bedeli ve cezası artıyor. Şimdi türev üzerinden asıl maksadımızı fevt ediyoruz. Asıl mesele Suriye rejiminin devrilmesidir lakin türevi IŞİD üzerinden giderek asıl hedefimizden uzaklaşıyoruz. Bunu sağlayan da karşı kamp. Amerikan kampı. Esbabını hazırlamadan iyi niyetli politikalar ancak ayağınıza dolaşır ve zafiyet hattı oluşturur.

Irak Müftüsü  Rafi er Rifaii ilginç bir laf etmiş. Demiş ki, IŞİD görüntülü gölge savaşı Irak’ı İran Cumhuriyet Muhafızlarına terk etmektir. Onların oyun sahası haline getirmektir. Gerçekten de Haydar Abbadi, Maliki gibi belki ondan daha fazla göbekten İran’a bağlıdır. Irak’ta Kasım Süleymani’nin borusu ötüyor. Abbadi’den daha etkili ve nüfuz sahibidir. Ali Yunusi, Bağdat’ı imparatorluklarının başkenti ilan etmedi mi? Irak’ta IŞİD ile savaş karşıtlarına yarıyorsa bunun Suriye’ye yansıması nasıl olabilir? Çok basit: Suriye’de IŞİD görüntülü veya maskeli savaş ülkeyi rejimin ve onların ortağı olan PYD-PYD veya partizan Kürtlere yar ve terk etmektir. Ahmet Davudoğlu ‘operasyonlara başlamasaydık Türkiye’yi PKK’ya terk etmekle suçlanacaktık’ demiştir.  Kendi irademizin dışında koalisyon ortağı olmaya zorlanmak ve yuvarlanmak da sonuçta aynı anlama gelecektir. Suriye’de ve dolayısıyla Türkiye’de PKK hattını güçlendirmektedir. Zamanı hovardaca harcayarak nazik bir noktaya geldik. Bunun böyle olacağı belliydi.

Türkiye çabuk davransaydı, elini çabuk tutsaydı, bu vartaları atlatırdı. Bizim durumumuz bir farkla Suudi Arabistan’ın durumuna benziyor. Husiler, Sanaa’yı ele geçirirken sessiz kaldılar Aden işgal edildikten sonra aydılar.

Lakin sonunda Körfez ülkeleriyle birlikte bölgesel bazda harekete geçtiler. Biz o şanstan da mahrumuz. Erken davransaydık bölgeyi kendi lehine dizayn edebilirdik. Sessiz kalsaydık da belki şimdi daha hallice, iyi pozisyonda olabilirdik. Geçmiş değil ama gecikmiş ve bedeli daha ağır hale gelmiş bir durumla karşı karşıyayız. Ama yine de geciksek de geç kalmış değiliz. İstersek hesapları bozabiliriz. Bunun için iman, vizyon, kararlılık, fedakarlık ve samimiyete ihtiyacımız var. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi