Çocuklarımızın yetişmesinde aile sorumluluğu
Çocuklar silah taşıyor. En küçük tartışmada bir birlerini bıçaklıyorlar. Geçenlerde bir ilköğretim okulunda beşinci sınıf öğrencileri arasında böyle bir olay yaşanınca, ruhum acıdı…
Zaten son günlerde, bir hayli çocuğun polis bültenlerine geçtiğini görüyoruz…
Ayrıca emniyet yetkilileri çocuklarına sahip çıkmaları konusunda anne-babaları sık sık uyarıyorlar.
Kayıtlara göre kapkaç, hırsızlık, gasp, yaralama ve uyuşturucu suçu işleyen çocuklarla evden kaçan çocukların sayısı durmadan artıyor.
Bu haberleri her okuyuşumda, kendimi, öz çocuklarını kaybetmiş bir baba gibi hissederim. Dünyayı kavrayamayacak yaşta çocukların, hayatın başında yitip gitmeleri yüreğimi yakar...
Derinden acırım. Ve kendimce bu yitikliğin sebeplerini bulmaya çalışırım.
•
Emniyet yetkililerine göre, evden kaçışların temelinde, aile problemleri, macera hevesi ve lüks hayat arayışı yatıyor...
Bir anlamda televizyonda seyrettikleri hayatlara özenip felakete sürükleniyorlar.
Tabii bu kaçışlarda yanlış terbiyenin, anne baba umursamazlığı, bilgisizliği ve ilgisizliğinin, artan boşanmalar yüzünden oluşan sahipsizliğin ve sevgi boşluğunun da rolü var.
Bir çocuk üç-beş çocuğu etkileyebiliyor...
Bu bakımdan çocuklarımızın arkadaşlarıyla yakından ilgilenmemiz gerek. Onlarla, hatta mümkünse aileleriyle tanışmaya çalışmalıyız.
Çocuklarımızın geleceğini kimlere emanet ettiğimizi bilmek zorundayız!
•
Çocuklar okula gitmeye başladılar mı, içimiz rahatlar: Artık onları öğretmenleri yetiştirecektir!
Bu doğru değil; çünkü en yetenekli öğretmen bile yarım anne-baba etmez. Hiçbiri çocuklarımızı bizim kadar sevemez, tanıyamaz, anlayamaz…
Evlâdımızı dünyanın en iyi öğretmenlerinin bulunduğu en iyi okuluna versek bile, anne-baba olarak bizim yapmanız gereken çok şey vardır.
Sırtına marka elbise, cebine bol para koyup özel okula uğurlamak bu sorunu çözmez!
Kaldı ki, öğretmen ne kadar iyi niyetli olursa olsun, genel müfredatın dışına çıkamaz. Sistemin belirlediği çerçeveyi çocuğun kafasına ekmek zorundadır…
Maalesef onların çoğu da çağın ihtiyaçlarıyla örtüşmüyor!
Sistemin bir tarafı ideoloji, bir tarafı lâiklik… Biraz şiir, biraz marş, birkaç tavsiye ve tepeleme slogan...
Sorgusuz, sualsiz, tartışmasız, meraksız bir eğitim sistemimiz var...
Çevre zaten alabora: Bin türlü kötü örnek kol geziyor!..
Aç kurtlar, envaiçeşit tuzaklar hazırlamış, gençleri tuzaklarına düşürmeye çalışıyorlar...
Biraz erkek kız arkadaşlığı, biraz flört, bir parça diskotek; “aileden bağımsızlık” seremonisi, bir tutam feminizm modası, bir avuç özgürlük tozu; az biraz alkol, birazcık da uyuşturucu madde merakı; derken, malûm gazete, dergi, televizyon kanalları...
Ve facialar, felâketler sonucu gencecik kurbanlar, kurbanlıklar...
Bunlar bizim çocuklarımız!
•
Cemiyetimizin her kesimi, her gün acı dramların oynandığı bir sahne gibi...
Bomboş beyinler, cazibedar fitnenin de etkisiyle macera arıyor.
Maneviyatla doldurulamamış yürekler, mutluluğu aile yuvasının dışında aramaya çıkıyor.
Felâket bir aldatılmışlığın, kandırılmışlığın yürek paralayan tablosudur bu.
Cellâtlar kurban istiyor!..
•
İç barışı, iç uzlaşmayı sağlayamayan aileler, sağlam dinamikler üzerine kendini inşa edemeyen eğitim sistemi ve kendi inanç ve kültür çizgisine kendini bir türlü çekemeyen toplumsal yapı, çocuklarını hayata kurban ediyor…
Niceleri sahte mutlulukların arkasında koşarken, tükeniyor.
•
“Batı tarzı yaşam” taklitçiliği cemiyeti kaosa sürükledi. Ne Batılı olabildik, ne Doğulu; varla yok arasına sıkıştık: Ne kendimize dönebiliyoruz, ne başkası olabiliyoruz!..
Çocuklarımızı hangi normlara göre terbiye edeceğimizi bile şaşırmış durumdayız…
Kadim kültürümüze göre yetiştirmeye çalışsak “gerici” diyor “kamusal alan”dan kovuyorlar…
Batı’ya göre yetiştirsek, bu kez de içki, uyuşturucu, eğlence yolumuza çıkıyor:
Biz gene de geleneksel yapıdan şaşmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.